Bu kadar Kuran Kursu, Kitabımızın neler dediğini anlatmadan okumayı öğretiyorsa, Kitap’ta neler dediğini öğrendiğimiz kişilerin doğru söyleyip söylemediğini nasıl anlayacağız? Bu kişiler ya kendi kafalarına göre bir din icat edip, siyasal görüşlerine uygun olarak, bize pazarlıyorsa ne yapacağız? Arapça öğrenme yasak değil, karşı çıktığımız olay bilinçli olarak Araplaşmaktır.
Hıdırellez ve de bir yaş daha almanın arifesinden seslenmek, kalem oynatmak, bambaşka duygulara sahip olmak gibi… Buna duygu seli de diyebiliriz. Önüne kattığı diğer şeyleri yok eden, sürükleyen, bir yerde de size enkaz halinde teslim eden, bir duygu seli… Hepinize merhabalar olsun…
İstakoz hükümet yıkar mı? Bana göre yıkabilir. Bu, bardağın ne kadar dolu olduğuna bağlı bir durumdur. Eğer, taşmak için son damlaya ihtiyaç hasıl olmuşsa, ıstakoz değil, istavrit bile iş görür… Bu toplum kimsenin ne yediğine ne içtiğine fazla karışmaz. Ne zamana kadar… Mecliste, insanlar kuru ekmek yiyor dendiğinde bir AKP Denizli Milletvekili, “O zaman aç değiller”, diyorsa bardak taşmış demektir. Bundan sonra, her şey göze batar. Kinlenmeler başlar, karşı konulamaz durumlar oluşur. Meydana gelen öfke seli, önüne kattığını devirir götürür… Tıpkı 31 Mart’ta olduğu gibi… Atalar ne demiş, “Biri yer, biri bakar, kıyamet bundan kopar”. İşte, öncü kıyamet böyle koptu. Ana şok en geç 2028 de bekleniyor… Eski Maliye Bakamayanı hemşehrim Nurettin Bitkisel ne diyordu KKM için? “Ayşe’nin parası, Fatma’ya, Fatma’nın parası da Ahmet’e”… İşte durum her zamanki gibi çarşıda farklı oldu. Ayşe ile Fatma, Pazardan çöp toplamaya başladı, Ahmet ise Maldivler’de, ıstakoz yedi…
Fıkra bu ya, daha önceleri ölen kişilerin ruhları, yeni ölen bir ruhun etrafını sarar. “Bize dünyada ne olup bitiyor, anlatıver” derler. O da “Bekri Mustafa’yı bilmeyeniniz yoktur, işte o Fatih Camiine imam oldu” deyince, dinleyen diğerleri, “Tamam anlaşıldı, başka bir habere gerek kalmadı” diye dağılırlar… Durum aynıyla vaki oldu. Bilineni, kırk çocuğun istismarıyla gündeme gelen Karaman Ensar Vakfı’ndan biri, Muğla Üniversitesine Dekan oldu…Dünya ahvalini anladınız mı şimdi? Siz hiç, Almanya’da, İsveç’te, Peru’da, Rusya’da vs. İncil Kursuna giden birilerine rastladınız mı? Bunların hepsi, kutsal kitaplarını, kendi dilleriyle okurlar. Biz anlamadan sadece Arapça okumaya uğraşırız… Kur’an Kurslarına giden bir kişi bile, yüce kitabımızın neler dediğini anlamadan sadece Arapça okumasını öğrenir. Buna karşılık Cenab-ı Allah ne demiştir: “Ben Kuran’ı size okuyup, anlayasınız diye indirdim”. Peki bu mevcut duruma uygun bir hâl midir? Bu kadar Kuran Kursu, Kitabımızın neler dediğini anlatmadan okumayı öğretiyorsa, Kitap’ta neler dediğini öğrendiğimiz kişilerin doğru söyleyip söylemediğini nasıl anlayacağız? Bu kişiler ya kendi kafalarına göre bir din icat edip, siyasal görüşlerine uygun olarak, bize pazarlıyorsa ne yapacağız? Arapça öğrenme yasak değil, karşı çıktığımız olay bilinçli olarak Araplaşmaktır. Bana göre gerekli olan, Kurslarda her öğretilen yerin, önce Türkçesinin açıklanmasıdır Bunun içinde en uygun kaynak, Diyanet’in, Türkçe Kuran’ıdır…
Bu bir demiryolu hikayesidir… Bir ara, ülkenin birinde Erdorec Tayyar adlı, cahil akılsız ama her işten anlayan (!!!) biri idareyi ele almış. O zamanlar adına lacivert tren denilen araç iki şehir arasını 7.5 saatte kat ediyormuş… Bu, Erdorec Kardeşimiz, her şeye olduğu gibi konuda da yazmanlığını konuşturmuş, ufak bir dokunuşla da süreyi bir saat kısaltıvermiş…Trenin adına da “Hızlandırılmış” sıfatını ilave etmiş… Nasıl yaptığını soran gazetecilere de “İş bilenin kılıç kuşananın” diye kasım kasım kasılarak, cevap vermiş… Lafının titreşimleri henüz havada asılıyken “Hızlandırılmış Tren” hiç hareket edemez hale gelmiş… Pamuk plato, ortaya saçılan vagon ve cesetlerle dolmuş… Daha sonra, Hanya’ýı, Gonya’ya bağlayan hızlı tren kaza yapmış, canlar yok olup gitmiş. En son da Çorullu denilen yerdeki rezalet oluşmuş… Erdorec, defalarca başına gelen olayları bildiği için Demiryollarının, başlığını, kazazede ailelerin önüne atmamış. Gel gör ki, Beyit Özden isimli yiğit bir hatun kişi uğraşıp hepsinin ipini pazara çıkarmış ve de Mahkeme mecbur kalıp, kapıkulu 3-5 kişiye cezayı kesmiş ama, Beyit Hanım ve etrafındakiler, asıl suçluların peşini bırakmayacaklarına yemin etmişler… Sizce hikayemiz burada bitmiş mi, tabii ki hayır. Çünkü, ne gökten elma düşmüş ne de bizler bir yerlere çıkmışız… En iyisi, bekleyip esas sonu görmek…
Haftaya kadar hasret çekeceğim. Hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…