Aziz Nesin’in güzel ve ibretlik bir öyküsü vardır.
Öykü kısaca şöyle:
Köyün ağası traktörüne binmiş, kasabaya pazara gidiyor. Yolda köyün çobanı Mehmet’e rastlamış. Mehmet yürüyerek gidiyor kasabaya… Ağa Mehmet’i de traktöre çağırmış…
Bir süre oradan buradan konuştuktan sonra muhabbet bitmiş ve derken ağa da sıkılmış. İşte tam da bu sırada Ağa’nın aklına bir muzırlık gelmiş.
Biraz eğlence olur diye düşünerek traktörü durdurmuş ve Mehmet’e dönmüş.
“-Ula Mehmet” demiş, “şu yolun kenarındaki mayısı gördün mü?”… (Malum, köylük yerde hayvan bokuna “mayıs” da denir)
”-He gördüm ağam” demiş Mehmet…
Ağa devam etmiş “- Ula Mehmet” demiş…
“şu mayısı yersen bu traktörü sana veririm”.
Mehmet şaşırmış, afallamış… İçinden “yav” demiş ”ömrü hayatımda böyle bir şeye sahip olamam, gözümü kapatıp bu boku yersem bu traktörün sahibi olurum” diye düşünerek, “- Olur ağam essah mı dediğin?” diye ağanın teklifini garantiledikten sonra, traktörden inmiş, yolun kenarındaki mayısı bir çırpıda yemiş yutmuş…
Ağanın maksadı aslında Mehmetle dalga geçmekmiş; ama olanı biteni görünce oda şaşırmış ve sözünde durarak direksiyondan kalkıp traktörü Mehmet’e teslim etmiş…
Akşama doğru işleri bitince köye dönerken traktörün yeni sahibi Mehmet, Ağa’yı da alıp köye doğru yola çıkmışlar…
Çıkmışlar ama Ağa’nın da canı sıkkın, Mehmet’in de…
Ağa’nın canı sıkkın: Çünkü biraz eğleneyim derken gül gibi traktörü çoban Mehmet’e kaptırmış.
Mehmet’in canı sıkkın: Çünkü mayısı yediği ve mayısı yemenin karşılığında bu traktörü aldığı duyulunca köyde nasıl aşağılanacağını ve nasıl utanacağını düşünmüş ve bir çıkış yolu aramaya başlamış…
Bu düşüncelerle giderlerken, birden traktörü durdurmuş Mehmet ve Ağa’ya dönerek:
“- Ağam” demiş, “bilirim ki senin de canın sıkkın benimde. Bak şu yolun kenarında ki mayısı gördün mü? İşte O mayısı yersen, traktörü sana geri veririm” demiş.
Ağa zaten büyük pişmanlık içinde, içine oturmuş traktör… Hemen atlamış yola ve gözlerini kapatarak bir çırpıda yemiş mayısı…
Sonra direksiyondan Mehmet kalkmış, Ağa oturmuş…
Köye yaklaşırlarken Ağa Mehmet’e dönüp
“- Ula Mehmet, bu traktör kasabaya giderken benimdi değil mi?”
”- Evet, senindi ağam” demiş Mehmet.
Ağa devam etmiş “Kasabadan dönerken de benim değil mi?”
Mehmet “- Senin ağam“ demiş.
“Peki, o zaman Mehmet biz bu boku niye yedik?” diye bitirmiş Ağa…
Bu hikâyeyi niye mi anlattım?
Çünkü bu hikâye, son günlerde muhalefet kanadında yaşananlara cuk diye oturuyor da ondan.
Tek adam rejimini devirmek ve parlamenter sistemi yeniden inşa etmek ana gayesiyle oluşturulan 6’lı Masa ne zaman kuruldu?
12 Şubat 2022’de…
Yani kurulalı bir yılı geçti.
Peki, bu masa şimdiye kadar kaç kez toplandı?
10’dan fazla…
İyi de şimdiye kadar yapılan bunca toplantıda, iktidarın ve muhalefetin sürekli gündeminde olan ve dahi bu birlikteliğin püf noktası olan Cumhurbaşkanı adaylığı konuşulmadı da ne konuşuldu?
Allah aşkına deyin hele Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli değil miydi?
Bütün CHP cenahında Kılıçdaroğlu’nun adaylığı köpürtülmüyor muydu?
Adam kendisi her fırsatta “Ya bana katılın, ya önümden çekilin” ve “Alo ben Kemal geliyorum…” demedi mi?
Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin; aklında, fikrinde ve her daim zikrinde açık açık Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusu olduğunu sağır sultan bile duymamış mıydı?
Evet, Türk Halkı’nın gönlünde Ekrem İmamoğlu ve daha da çok Mansur Yavaş vardı. Fakat bu belediye başkanlarıyla sık sık görüşen ve sıcak bir ilişkisi olan Meral Akşener bu isimlerle adaylık konusunu daha önce hiç açık açık görüşmedi mi?
Görüşmediyse ve onlardan en azından birinin onayını almadıysa, nasıl oluyor da bu isimlerin aday gösterilmesinde ısrarcı olabiliyordu?
Gerçekten akıl almaz bir durum!
Gerçekten öngörüsüz bir hareket ve gerçekten de muhalif seçmenin kimyasını bozan bir sonuç.
Günün sonunda iddialarınızdan vaz geçecekseniz, bu zehir zemberek açıklama neydi?
Günün başında Kılıçdaroğlu aday idi.
Bu kadar çalkantıdan ve hır gürden sonra, günün sonunda Kılıçdaroğlu yine aday…
O zaman sormazlar mı adama, madem başladığımız noktaya geri dönecektik, öyleyse “Biz bu boku niye yedik???”
Unutmayın, bir Yunan Filozofu olan Deomokritos der ki: “Daha sonra tövbe etmektense, bir şey yapmadan önce düşünmek daha iyidir.” Bir Türk atasözü de öfkeyle kalkan zararla oturur!” der.
Her neyse, artık Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kılıçdaroğlu’dur.
Vatanımıza ve milletimize hayırlı uğurlu olsun.
Ümit ederiz ki kazanır ve bu tek adama bağlı ucube sistem, yerle yeksan edilerek Cumhuriyet’in fabrika ayarlarına geri dönülür.
Yine ümit ederiz ki, 6’lı masayı oluşturan bu 6 parti; aklıselim içerisinde, milli bir mutabakat anlayışıyla ve hepsinden de önemlisi ortak bir akılla hareket ederek, “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” uyum içerisinde, bu güzel ülkeyi güzelce yönetirler.
Bütün ümit ve beklentilerimiz bu yönde.
Lakin deyin hele, son yaşananlardan sonra işin büyüsü bozulmadı mı?
Seçmenin ümitleri kırılmadı mı?
Hevesi kaçmadı mı?
Seçmen ikilem içinde bırakılmadı mı?
Bu gereksiz yalpalama ile: Tam 21 yıldır ülkeyi kayıptan kayba, krizden krize ve felaketten felakete sürükleyen ve bu nedenle de halkın gözünden ve gönlünden düşerek iktidarda kalma şansını kaybeden AKP Hükümeti’ne ve Erdoğan’a can suyu verilmiş olmadı mı? Bitmek üzere olan özgüvenleri yükseltilmedi mi?
İktidardan gitmeyebiliriz, bir dönem daha devam edebiliriz ve hesap vermeyebiliriz şeklindeki ümitleri ve azimleri artmadı mı?
Öyleyse bu ayrışma, bu sürtüşme veya bu kavga kime yaradı?
Kısacası biz bu boku niye yedik?
Saygıdeğer üstadım,muhalefet enkaz almak istemiyor.Sadece (MİŞ ) gibi davranıyorlar.Kılıçdaroğlu,iktidarım gizli destekçisi yıllardan beri.Hakkımızı yiyenlere zehir zıkkım olsun haklarımız