Feridun Yıldız
Feridun Yıldız

Tarih İstediğiniz Zaman Oynayacağınız Bir Oyuncak Değildir

Yazımıza Erhan Başyurt’un Bugün Gazetesi’nde bugün(14.08.2009) yayınlanan yazısı ile başlıyoruz:

 

“MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural’ın, Bitlis’in Güroymak ilçesinin ismini eski adı Norşin olarak telaffuz eden Cumhurbaşkanı Gül’e tepkisi halen tartışma konusu.

 

Cumhurbaşkanı  Gül’e “Sen Bizans tekfuru musun?” diye soran Vural şu çıkışı yapmıştı: “Demokratik olduğunuzu göstermek için İstanbul’un adına da Konstantinopolis diyelim. Böyle bir gaflet olmaz. Bir Cumhurbaşkanı kalkıyor Bizans’tan bahsediyor.”

 

Oktay Vural’ın çıkışını çok ürkütücü bulan Başyurt, Vural’a Kanuni Sultan Süleyman’ın esir Fransa Kralı’na yazdığı mektuptan alıntılar yaparak cevap vermiş.

 

Kanuni’nin mektupta Fransa kralına hitap paragrafını aynen almış:

 

“Ben ki, sultanu’s selâtin ve burhanu’l havakin tac-bahş-i husrevan-ı ruy-i zemin zillulllah fi’l-ardayn Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve vilâyet-i Zulkadriyye’nin ve Diyarbekr’in ve Kürdistan ve Azerbaycan’ın ve Şam’ın ve Haleb’in ve Mısır’ın ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve külliyen diyar-ı Arab’ın ve Yemen’in ve dahi nice memleketlerin ki… sultanı ve padişahı sultan Beyazıd han oğlu sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Hanım.

 

Sen ki, França vilayetinin Kıralı Françeşkosun…”

 

Başyurt hitapta “Diyarbekr” ve Kürditan”dan ayrıca bahsedilmiş  olmasına dikkat çekerken Kanuni’nin mektubunun sonundaki Osmanlı  dipmomatik yazışmalarının sonunda yer alan yer belirtme cümlesini de aynen almış:

 

“Bi makam-ı daru’s-saltanat-il ‘aliyye el-Kostantiniyye el mahmiyye el mahruse.”

 

Bu hitap şekillerini kendisi için bir dayanak noktası sayan Başyurt okuyuculara şu soruları soruyor?

 

“Tarihi mektupta hem Kürdistan deniyor hem de Konstantiniyye. Şimdi ne olacak?

 

Bu durumda Sultan Süleyman da Bizans tekfuru denilebilir mi?

 

Sultan Süleyman Kürdistan, Diyar-ı Arab ya da Rum diyerek bölücülük yaptı denilebilir mi?”

 

Erhan Başyurt’u cevaplandırmadan önce Kanuni Sultan Süleyman’ın babası  Yavuz Sultan Selim’le ilgili bir tarihî anekdotla yazımıza devam edelim.

 

Yavuz Sultan Selim’in 28 Ağustos 1516 da Ridaniye seferine giderken susuzluk çeken halkı görünce askere emir verir ve tam 12 musluklu büyük bir hayrat olarak Muş’ta bir çeşme yaptırır. Sultan Selim giderken yaptırdığı çeşmeyi dönüşte suyu kesilmiş ve harap vaziyette bulunca; tekrar eskisi gibi inşa eder ve üzerine de aşağıdaki mısraları, bizzat kendisi kaleme aldırarak yazdırır.

Kürde fırsat verme Yarâb,

 

Dehre sultan olmasın,

 

Ayağı’nı çarık sıksın,

 

Gönlü huzur bulmasın.

 

Vur sopayı, al haracı,

 

Karnı bile doymasın,

 

Ol çeşme’den gâvur içsin,

 

Kürde nasip olmasın

 

Vasiyetim oldur kim,

 

Kürd bin kerre yalvarsın, inanma kanma,

 

Yakana bit, kapına Kürd dadandırma.

 

Evliya Çelebi Seyahatname’sinde(Zuhuri Danışman Derlemesi, C.3, s.80) yer alan bu anekdotta bahsedilen çeşme hala yerinde ve yerel halk suyundan yararlanmaktadır ancak, üzerindeki kitabe tekrar tahrip edilmiştir.

 

Mektupta Diyarbekr, Kürdistan ve Konstantiniyye isimleri geçiyor diye Kanuni Sultan Süleyman’ı evrensel değerlere sahip bir padişah olarak ilân eden Başyurt’a şimdi de ben sormak istiyorum: Yavuz Sultan Selim bir ırkçı, kafatasçı mıydı? Kanuni bir Kürt dostu iken Yavuz bir Kürt düşmanı mıydı?

 

Tabii ki, hayır. Tarihin bir metodolojisi vardır ve tarihî olaylar ancak zamanın şartlarına göre değerlendirilebilirler. Geçmişteki olayları bugünün şartlarıyla değerlendirirseniz yanlış sonuçlara varırsınız.

 

Yavuz ve Kanuni’nin dönemlerinde bugünkü anlamda millet, milliyetçilik ve ulus-devlet kavramları yoktu. Osmanlı devleti zamanının imparatorlukları gibi bir imparatorluktu ve hanedanın ortak malıydı.

 

Osmanlı  Devleti toprakları üzerinde bugün onlarca bağımsız devlet kurulmuştur. İhtişamlı dönemlerinde Osmanlı üzerinde pek çok milletin yaşadığı geniş bir coğrafyaydı. Osmanlı padişahları yazışmalarında bu coğrafyadaki o devrin ünlü olan bölge ve şehirlerini tek tek sayarak ülkelerinin azametini sergilemek isterlerdi. Bu Osmanlı yazışmalarının temel kalıbıdır. Dikkat ederseniz Kanuni’nin mektubunda sadece Diyarbekr yok: Şam, Haleb, Medine ve Kudüs de anılıyor. Sadece Kürdistan yok; Rumeli, Anadolu, Karaman, Rum, vilâyet-i Zulkadriyye, Azerbaycan, Mısır, külliyen diyar-ı Arab ve Yemen de var.

 

Osmanlı’da Türk, Kürt, Arap vb. diye ayrı millet kavramları yoktur. Müslim ve gayri Müslim vatandaşlardan oluşan bir Osmanlı tebaası vardır. O günün şartlarında bu gerçek Osmanlı’nın çağdaşı bütün imparatorluklar için geçerlidir.

 

Günlük söylemlerinizi kuvvetlendirmek için tarihi istediğiniz zaman oynadığınız bir oyuncak gibi oynayamazsınız. Kendinize uydurmaya çalışırsanız elinizi yakar.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!