Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “İyi şeyler olacak” sözleriyle başlayan gelişmeleri geçen hafta içinde Başbakan Erdoğan “Kürt açılımı” ifadesini kullanarak başka bir boyuta taşıdı. Terörist başı Öcalan’ın da 15 Ağustos’ta bir “yol haritası” açıklayacağını avukatları aracılığı ile duyurması olayı daha da tartışılır hale getirdi.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın seçim öncelerinde seçim politika malzemesi haline getirdiği “Kürt Sorunu” seçimlerden sonra genelde soğumaya bırakılırdı. Önümüzde bir seçim olmamasına rağmen bu popülist politika niçin yeniden iç siyasetin zirvesine taşındı? Olaya temel olarak bu pencereden bakmak gerektiği kanaatindeyim.
Kanaatime göre bu açılım, Türkiye’de yaşayan Kürt asıllı vatandaşlarla ilgili olmaktan ziyade, ABD’nin yakın bir gelecekte boşaltacağı bölge için bir “politika açılımı”dır ve ABD merkezlidir.
ABD, Irak’tan çıkarken, iç savaşın eşiğine gelen Irak’ta Kuzey Irak’ın hamiliğine soyunmamızı istiyor. Bu konuda Türkiye ABD’den PKK’nın tasfiyesini talep ederken, ABD de bunun karşılığında Türkiye’den Kürt sorunu ile ilgili radikal adımlar bekliyor.
Olayların gelişmesinden anlaşıldığı üzere ABD bu arzusunu Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve Öcalan’a eş zamanlı iletmiş. Öcalan’ın 15 Ağustos’ta “yol haritası” açıklayacağını bildirmesi ile hükümetin “Kürt açılımı”nın aynı zamanlara denk düşmesi büyük bir tesadüf olmasa gerek.
İçişleri Bakanı Atalay’ın basın toplantısından anlaşıldığı kadarıyla bir “siyasal açılım” olacak olan “Kürt açılımı”nın detayları Başbakan Erdoğan tarafından açıklanacak. Tartışmalar “Kürt açılımı” ile ilgili olarak Öcalan’ın muhatap alınıp, alınmaması konusunda AKP içerisinde bir fikir birliği olmadığını gösteriyor. MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin partisinin Konya il kongresinde “Siz DTP’nin yedeği misiniz?” diye suçladığı AKP’de DTP ile birlikte hareket eden 84 milletvekilinin bulunduğu iddiasını dile getirmesi dikkate alınması gereken bir iddia.
Atalay’ın basın toplantısındaki belirsizlikler bu konuda inisiyatifi Öcalan’dan yana çevirmektedir. Böyle devam ederse “Kürt açılımı” “Öcalan Açılımı”na dönecektir.
Nitekim bu konuda bir açıklama yapan DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “Sayın Başbakan, Sayın Baykal, hem iktidar hem de muhalefete sesleniyorum. Eğer siz bir proje sunabilseydiniz bu güne kadar 11 yıldır 4 metrekare bir hücrede 72 milyon insan bu projeyi 4 gözle bekler duruma gelmezdi. Siz bu sorunu çözmüş olsaydınız bu yol haritasına gerek kalmazdı” demiştir. (Milliyet, 26 Temmuz 2009, Pazar)
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk de bu konuda inisiyatifin ellerine geçmiş olmasından çok memnun görünmektedir: “2005 yılında Sayın Erdoğan Diyarbakır’da bir konuşma yaptı. Çok önemsedik destekledik. Bugün de İçişleri Bakanı konuştu önemsiyoruz. Ama bunun sürece yayılmaması ve halkın beklentilerini kıracak bir davranışın olmamasını umut ediyoruz. Sorun çok boyutludur ancak hızlı şekilde bunu yaymak gerekir.”( Akşam, 29 Temmuz 2009)
ABD Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile terörist başını aynı konularda eş zamanlı açıklama yaptırma teşebbüsü ile tarafları muhatap haline getirmiştir. Umarız ki bu işbirliği sonunda hükümetin açılım maddelerinden birisi olacağını tahmin ettiğimiz “PKK’lı affı” sınırsız ve çok geniş boyutlu olmaz.
İçişleri Bakanı Atalay’ın basın toplantısında ipuçlarını verdiği bu açılımların PKK’nın stratejisine uygun olarak etnik bölücülüğe siyasi ve hukuki meşruiyet kazandırma ihtimali çok büyüktür.
Bugüne kadar “Güneydoğu Meselesi” hükümetlerce hep ekonomik olarak ele alınmış ve bugüne kadar bölgeyi kalkındırmak adına 21 ayrı ekonomik paket programa alınmıştır. Ancak bu paketlerin uygulanması PKK tarafından terör yoluyla engellenmiştir.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay basın toplantısında ilk kez ekonomik paket deyimini kullanmıyor. Açıklanacak önlemlere “Yeni Demokratikleşme Paketi” adını veriyor. Bu bölge ile ilgili sorunun ilk defa siyasal bir yaklaşımla çözüleceğinin işaretidir.
İçişleri Bakanı, İspanya, İngiltere gibi ülkelerde uygulanan modeli incelediklerini de vurguladı. Bu modellerin aynen uygulanmasının söz konusu olmadığını ancak bu tecrübelerden yararlanarak bir “Türkiye modeli” yaratmak istediklerini ifade etti. Bu açıklama ise devletin üniter yapısının değiştirileceğinin bir hükümet üyesi tarafından ilk defa resmi olarak ilan edilmesidir.
Melih Aşık’ın dediği gibi, “AKP iktidarı Türk halkına pek layık görmediği demokrasiyi Kürtlere bol bol verince(!) ne elde edecek? Daha çok demokrasi verince terörün duracağını kim garanti ediyor? Bağımsız devlet kurma peşindeki adam demokrasiyle yetinir mi?(Milliyet, 30 Temmuz 2009)
Türkiye’de Kürt konusu, Osmanlı döneminden beri bir etnik ayrılık meselesi hâline getirilmek istenmekte ve “Kürt Sorunu” başlığı altında Türkiye bölünüp parçalanmaya çalışılmaktadır. Bütün bu çalışmalar ve yansımaları başka bir sorunu doğurmak üzeredir: “Türk Sorunu”. İşte o zaman tehlikenin boyutunu çizmek mümkün değildir.
İnşallah gelecek hayırlara vesile olur. Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler.