Feridun Yıldız
Feridun Yıldız

Hedef Türk Silahlı Kuvvetleri

[email protected]

Son günlerde yazılı ve görsel basında tartışılan tek bir konu var: Türk Silahlı Kuvvetleri. Tartışmanın bir kanadında yer alan ve bu oyunun kurucuları diyebileceğimiz bir ekip Türk Silahlı Kuvvetlerinin darbe hazırlığı içerisinde olduğunu iddia ederken, savunmada kalan diğer kesim Türk Silahlı Kuvvetlerinin yoğun bir psikolojik harekâta maruz bırakıldığını iddia etmektedir.

Ümraniye Soruşturması belgeleri arasında bulunan ve bu soruşturmanın belgelerinin her türlü hukuk kavramları yok sayılarak deşifre edildiği malûm gazeteye nasıl servis edildiği bilinmeyen, Genel Kurmay Başkanlığı antetli ve Kur. Alb. Dursun Çiçek imzalı fotokopi belgenin kamuoyunda kopardığı fırtınada TSK’nin Türk devleti ve toplumu üzerindeki konumu yeniden tartışmaya açıldı.

TSK’ne karşı yürütülen bu saldırı kampanyasının tarafları TSK’nin kendisini Türk demokrasisinin vâsisi olarak görerek bir vesayet rejimi sürdürdüğünü ve cumhuriyet tarihi boyunca hoşuna gitmediği zamanlarda demokrasiyi ihtilâl ve muhtıralarla sekteye uğrattığını, modern demokrasilerde böyle bir rejimin olamayacağını söyleyerek TSK’nin prestijinden kopartılan her parçayı kendileri için bir kâr olarak görmektedirler.

Tarih boyunca kurulmuş bütün Türk devletleri gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletini de Türk ordusu kan dökerek şehitler ve gaziler pahasına kurmuştur. Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyetinin rejimini de tesis eden Türk ordusudur. Atatürk kendisini Vahdettin’den sonraki padişah olarak ilân etseydi, karşı koymayı düşünen bir vatandaş tabakası mı vardı? O yüzden Türk ordusunun kendi kurduğu devlet ve rejimin koruyucusu ve vasisi olarak kendisini görmesi psikolojik olarak çok normaldir. Ancak Türk Ordusu hiçbir zaman cunta heveslisi olmamıştır. Yapmış olduğu ihtilâllerden sonra rejimi sivil yönetime teslim etmiştir. Yapmış olduğu hatalar yok mudur? Tabii ki vardır. Ancak süratle demokratikleşen TSK’ne yöneltilen saldırıların arkasında başka amaçlar vardır.

ABD Kara Kuvvetler’nin “Parameters” isimli dergisinin Yaz 2000 sayısında yazan Michael Hitchcock adlı Türkiye uzmanı ve CIA yetkilisi, “TSK’nin Soğuk Savaş sonrasında 90’lı yıllar boyunca aşırı derece güçlendiğini ve saldırgan bir strateji benimsediğini, Türkiye’yi bir Avrasya ülkesi olarak nitelendirmeye başladığını, bu çerçevede TSK’nin Türk halkı ve çevre ülkeleri için bir tehdit unsuru haline geldiğini; bundan dolayı TSK’nin anayasal konumunun değiştirilmesinin kaçınılmaz bir gerekçe olduğunu” yazdı. Buna benzer yazılar Amerikan literatüründe yer almaya devam ederken Türkiye’de pek çok yazar da Türkiye’de bir Amerikan operasyonu yürütüldüğünü, Türkiye’nin yeniden formatlanmaya çalışıldığını iddia ettiler.

Soğuk Savaş sonrasında dünya yeniden yapılandırılmaya çalışılırken, global güçler Türkiye’yi de yeniden yapılandırmaya ve konumlandırmaya çalışmaktadırlar. TSK de bu süreçte yeniden yapılandırılarak Avrasya’da Amerikan menfaatleri ile örtüşen bir ordu haline getirilmeye çalışılmaktadır. TSK’ni hedef alan psikolojik harekât unsurları TSK’ni darbeci olmakla suçlamaktadırlar. ABD’nin Irak’tan çıkmayı düşündüğü ve Kuzey Irak’ta bir statü boşluğu yaşandığı bu günlerde demokrasi Türk devleti için bir millî güvenlik rejimidir. TSK tarafından yapılacak bir darbe başta Barzani olmak üzere Türkiye düşmanlarının işine yarar ve TSK’ni çok zor duruma sokar. TSK’ni yönetenler bu kadar akıldan yoksun değildirler.

TSK’ne karşı ağır bir psikolojik harekât çok sistemli bir şekilde yürütülmektedir. Genelkurmay Başkanı Başbuğ yapmış olduğu basın toplantısında, “TSK’ne karşı medya üzerinden yoğun bir psikolojik harekât yürütülmektedir” sözleriyle bu gerçeği ortaya koymuştur. Meselâ bir gazeteci köşesinde AKP’nin kapatılma davasına nazire yaparcasına “TSK odak olmuştur” derken diğer bir gazeteci de “87 yıldır savaşmayan bir silahlı kuvvetlerden” bahsedebilmektedir. Bu sadece son 25 yıllık terör mücadelesinde 5000’e yakın şehit vermiş olan TSK’ne karşı çok büyük bir haksızlıktır. Subay bir milletin bağımsızlık şuurunun yaşaması demektir. Subayını bu kadar insafsızca tahrip eden bir millet bağımsız yaşama iradesine sahip olamaz.

Genelkurmay Başkanının malûm belge ile ilgili olarak Genelkurmay Askeri Savcılığının yapmış olduğu tahkikatı bir basın toplantısı ile kamuoyu ile paylaştığı günün gecesinde Hükümet TBMM’den alelacele geçirdiği bir kanun ile askerî mahkemelerin yetkilerini kısıtlamıştır. Basın toplantısında söyledikleri ve tavırları itibariyle anlaşıldığı kadarıyla Genelkurmay’ın bu değişiklikten haberi yoktur. Bu çok tehlikeli bir gidişata işaret etmektedir. Görüldüğü kadarıyla askerler ve siviller kılıçlarını Salı günü yapılacak olan MGK toplantısında çekeceklerdir. Ama şu gerçeği unutmayalım: Ordusu yıpratılmış ve dejenere edilmiş bir Türkiye’de bayrağın ineceği ve ezanın susacağı açık bir gerçektir.

 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!