Olaylar hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor, sevgili okuyucular. Başbakanımız Azerbaycan Meclisi’nde “Karabağ işgâli sonlandırılmadıkça Ermenistan sınırının açılmayacağına” dair teminat veriyor, ardından sınırların da açılmasını öngören protokolü imzalıyor. Protokol gayet açık. Bu protokole göre TBMM onayından iki ay sonra Türkiye sınırlarını açmakla yükümlü.
Dün Ermenistan ile Bursa’da millî maçımız vardı. Bu nasıl bir devlet anlayışıdır ki iktidarı ellerinde tutanlar her şeyin halk için olduğunu söylerken vatandaşlarına güvenmezler. Evet, öyle oldu. Maçı seyretmek isteyen vatandaşlar stadyuma alınmadı. Biletler ücretsiz davetiye şekline dönüştürülerek kontrol altında tutulabilen devlet memurlarına ve kendi seçtikleri vatandaşlara dağıtıldı.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmesi mümkün olmayan garip bir uygulamayı ilk olarak Bursa valisi Şahabettin Harput başlattı. Dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın bayraklarının stadyumdan içeriye sokulması yasaklandı. Bu engel Kamu-Sen ve MHP il teşkilatının gayretleriyle idarî mahkeme kanalıyla aşılmıştı ki ardından FİFA’nın yasağı geldi. Nihayetinde stadyuma Azerbaycan bayrakları ve istemedikleri kimseleri almayarak Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan ve Obama’ya hoş görünmenin en üst düzeyden icraatı yapıldı. Bu yolla önceden konuşanlar ve konuşamayanlar olarak bölünmüş olan halkımız bir de maça girenler ve giremeyenler, bayrak açan ve açamayanlar olarak bölündü.
Bundan sonrasını anlatmaya kelimeler yetmiyor. Duygularımızı en iyi şekilde ifade edebilmek için, bir zamanlar “iki devlet, tek millet” diye kucaklaştığımız Azerbaycan’ın millî şairi Elmas Yıldırım’ın şiiriyle devam edelim:
DÖNEK KARDEŞ
Türk denince özü, sözü merd olur,
Dost deyince ayrılmaz bir ferd olur,
Kardeş deyip dara düşsem, sığınsam
Şimden gerü bu bana bir derd olur!
Ben ne diyen bu vefasız dağlara?
Öz kardeşi dönek olan ağlar a…
Türk… O Altayların dünkü eri mi?
Yoluna can koydum, verdim serimi.
Düştüğü ağlardan kurtulsun diye
Serdim ayağına doğma yerimi…
Kardeş armağanı dökülen kanlar,
Bana mükâfat mı giden kurbanlar?
Ben diyordum: ”Kayıhan” dır soyumuz,
Bir kaynaktan varlığımız, boyumuz.
Dilim dili, yolum yolu, emel bir,
Bir bayrakta, yıldızımız, ayımız…
Azeri, Türk, Türkmen… Var mı ayrılık?
Nerden doğdu bu imansız gayrılık?
Alnımın yazısı karadır, kara…
Karadan bir mendil yolladım yara;
Yol uzun, il uzak, yetişmez eller
Türklüğün kanayan kalbini sara…
Felek kıymış beslenen bu dileğe,
Lanet Türk’ü hançerleyen bileğe…
Bir suç mu düşmana göğüs gerdiğim?
Günah mı Türklüğe gönül verdiğim?
Rusların yaradan derin
Anayurtta öz kardeşten gördüğüm…
Seslenseydim, ses çıkardı her taştan,
Ne beklersin sağırlaşan bir baştan?
Kaçtır eli kanlı çıktı oyunda,
Ne bilem kahpelik varmış soyunda?
Girdiğim öz yurttan döndürülürken,
Kanımın aktığı sınır boyunda
Açan lalelerden bir çelenk örsem
Türklük dünyasına armağan versem.
Elmas YILDIRIM