12 Eylül Türk demokrasi tarihinde kara bir lekenin adıdır. 12 Eylül sadece Türk demokrasisine darbe vurmamış, fizikî mağdurlarının yanı sıra psikolojik olarak çok ağır bir darbe almış bir neslin failidir. Dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun TRT’de yayınlanan “Şahların Labirenti” programında söylediği gibi, “Onlar içerisinde nice yazarlar çıkacaktı, bilim adamları çıkacaktı, siyasetçiler, sanatçılar çıkacaktı, mimarlar çıkacaktı, belki bugün TBMM’de oturanlardan daha çok onlar olacaktı”. 12 Eylül’ü yargılamak sadece yaşı 90’ı geçmiş Kenan Evren’i yargılamak değildir, bir devrin bütün zalimlerini yargılayarak, mağdurların hakkını yıllar sonra da olsa teslim etmektir. O devrin zulmünü bir daha hatırlayalım:
– 650 bin kişi gözaltına alındı, hepsi işkence gördü.
– 1 milyon 680 bin kişi fişlendi, 388 bin kişiye pasaport yasağı kondu.
– 210 bin dava açıldı, 7 bin ölüm cezası istendi.
– 517 ölüm cezası verildi, 50 kişi infaz edildi.
– 300 kişi “kuşkulu” biçimde, 171 kişi işkencede öldü.
– 299 kişi cezaevlerinde, 14 kişi açlık grevinde hayatını kaybetti.
– 16 kişi “kaçarken”, 95 kişi “çatışmada” öldü, 43 kişi “intihar etti”.
– 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten, 14 bin kişi vatandaşlıktan atıldı.
– 937 film sakıncalı bulunup yasaklandı, 39 ton kitap, dergi, gazete imha edildi.
– 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, 23 bin 677 dernek kapatıldı, gazetelerin yayını toplam 300 gün, yani bir yıla yakın süreyle durduruldu.
“Asmasaydık ta beslese miydik?” diyecek kadar tiranik bir düşünceye sahip olan 12 Eylül İhtilâli’nin lideri Kenan Evren’in Mehmet Ali Birand’ın hazırlamış olduğu “12 Eylül Belgeseli”ne yapmış olduğu şu açıklama 12 Eylül hukukunun nasıl işlediğini göstermesi açısından çok güzel bir örnektir. “Üç idam kararı geldi önümüze ve dedik ki, sağcı-solcu yok. Mümkünse bir sağcı, bir solcu, iki sağcı, iki solcu, neyse kaç tane çıkmışsa ikisini beraber yapalım. Sonra demesinler bize, bu gelen yönetim sağı tutuyor, solu tutuyor gibi töhmet altında kalmayalım. Onun için böyle birkaç tane birden gelmişse bir ondan bir ondan yapmak suretiyle infazını onaylıyorduk.”
İşte bu çarpık hukuk anlayışı ile Türk vatanının birliği ve bütünlüğü için ölümü göze alarak mücadele eden ülkücü gençlerden Mustafa Pehlivanoğlu, Cevdet Karakaş, İsmet Şahin, Fikri Arıkan, Cengiz Baktemur, Ali Bülent Okran, Halil Esendağ ve Selçuk Duracık 12 Eylül mahkemeleri tarafından idam edildiler. İdam edilen solcu genç Erdal Eren henüz daha 17 yaşındaydı. 7 Ekim 1980’de idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nun infazdan evvel annesine yazdığı aşağıdaki satırlar Türk insanına bir vasiyet gibidir:
“Sevgili anneciğim ve babacığım, sizler beni bu yasa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı islemiş olduğum hataları ve suçlarımı affedin. Hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar Cenab-ı Hakk’ın ve onun resulünün, yüce peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu çekeceğiz. Ben de kardeşim haydar gibi bir an önce Allah’ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah’ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah’tan bulsunlar. Sunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa’lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah’a inananlarındır.Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim, fakat olmadı. Hakkım varsa, hepinize helal olsun, siz de helal edin.
Son olarak, abime, yengeme, yiyenime, bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah’ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim.
Oğlunuz Mustafa”
Evet, binlerce 12 Eylül mağdurunun itibarlarının iadesi adına 12 Eylül’ün sorumluları yargılanmalıdır. Yargılanma sonucunda Kenan Evren intihar eder mi, etmez mi, onu o zaman görürüz.