Sözü ve müziği Onur Can Özcan’a, düzenlemesi ise Celil Yavuz’a ait olan, “Yaramızda kalsın” şarkısı halimizi anlatan mısralara sahip.
Hele mecaza vurulduğunda insanın oturup şiir yazası, ağlayası, haykırası geliyor.
Neden mi?
Ne ettiysek yaramızda kaldı…
Ne yaptıysak olmadı…
Gücümüz kuvvetimiz yetmedi…
Yaramızda kaldılar, yaraladılar, kapanmayan yaralar açtılar hep.
Bir zamanlar aramızdan su sızmayanlar…
Aramadığı sormadığı gün olmayanlar…
Ekmeğimizi bölüştüklerimiz…
Dertlerimizin sırdaşı olarak kabul ettiklerimiz…
Sevdiğimizi ve sevildiğimizi sandıklarımız…
Dost dediklerimiz, arkadaş dediklerimiz, akraba dediklerimiz, komşumuz diye hitap ettiklerimiz…
Bildiğimizi sandığımız, ancak bilemediklerimiz.
Sonra sırtımızı yasladığımız güvendiğimiz, inandığımız siyasilerimiz…
Yüzümüze bakmadan derdimizi anlar, bilir, çözer dediklerimiz…
Aynı o güzel şarkı gibi yaramızda kalanlar onlar…
*****
Derdimizi kime dökelim, kimlere anlatalım?
Martılara mı? Kumrulara mı?
Nehirlere mi, denizlere mi?
Ovalara mı, yaylalara mı?
Dağlara mı, taşlara mı?
Kime bahsedelim bu konulardan…
Hani şarkıda bahsetme kimselere diyor ya…
Diyelim ki, bahsetmedik…
Anlatmadık hiç kimseye…
Yaramızda kaldı…
Ya sonra…
Sığamazsın evlere, sokaklara, şehirlere…
Mısralar dökülür kalemine gönülden…
Bakmışsın bir beyaz kâğıda sığıvermişsin…
Sığınıvermişsin en emin liman diyerek…
*****
Ne yaramızda kalmış ne aramızda olan-biten…
Taşmış şiir olmuş…
Coşmuş beste olmuş…
Eller ağlamış…
Teller ağlamış…
Yollar ağlamış…
Yıllar ağlamış…
Hüzünlü bir melodiyle…
İçli bir şarkıyla dökmüş içini söylenecek ne varsa…
*****
Yarama tuz bastım derler ya hani. Yaralara tuz basa basa geldik bugünlere…
Ne olduysa hep yaramızda kaldı, aramızda kaldı…
Bir biz bildik…
Duyurmadık…
Kimseler bilmedi ne çektiğimizi…
Kan kustuk, kızılcık şerbeti içtik dedik…
Ne derdimiz varsa attık içimize, küstük yakamıza…
Yaramızda kaldı…
Ne iktidarlar anladı bizi…
Ne muhalefet…
*****
Şarkıda gözlerinden artık gider gibiyim diyor ya…
Biz bizi sevdiğini düşündüklerimizin gözlerinden gitmeseydik eğer, bir dönüp gelen olurdu…
Bir gören olurdu…
Ben geldim, ver elini, haydi tut elimi diyen olurdu.
Olmadığı gibi, öyle bir unutulduk ki, unutulanların atıldığı dipsiz kuyulara düşenler gibiyiz.
O gözlerde olup olmadığımız da meçhul….
O gözlerden gitmiş olmak, bitmiş olmak demek değilse, bu çekilen sıkıntı ne, neyin nesi?
Anladık ki, bizi sevdiklerini ve anladıklarını söyleyenlerin gözlerinden çoktan gitmişiz de haberimiz yok…
Bazılarımız ise bunu itiraf etmekten korkuyor.
*****
Tuzak bize, engebe bize, tümsek bize, kazılmış çukurlar bize, kör kuyular bize…
O farklı şiirlerde yaşasak ne yaşamasak ne…
Hâlâ doğruları görebilirdik, bizim doğrumuz belli…
Derdimiz belli, sıkıntımız belli…
Böyle bir derde duçar olmamız gibi, onca derdi çekmiyormuşuz gibi, yaşamıyormuşuz gibi yapmak ve davranmak neyin nesi?
Bu insanlar her gece-gündüz kırılıyor onu sevdiğini söyleyenlere…
Sevgilerini güncelleyemeyenler, unuttular sevgiyi.
Üstelik, güncellemeler üzerine neredeyse her gün rekor üzerine rekor kırılırken, rekor tazelenirken.
O güncellemeler arasında hâlâ tek bir şey yok!
Sevgi…
*****
Ne iki yanlış bir doğru ediyor, ne de iki yalnız…
Farklı şiirlerde yaşadığımız…
Yaşatıldığımız…
Öyle anlatıldığımız…
Öyle anıldığımız, öyle sanıldığımız yalan sayılmaz.