Erol Sunat
Erol Sunat

Yalan gelmiş cihane!..

Eski insanlar, yalanın bu kadar prim yapacağını, yalancının mumunun değil yatsıya kadar, bir dünya yatsıya kadar yanabileceğini, yalanların doğru ambalajına sarılıp, doğru budur, hakiki doğru budur, öz doğru budur, en hakiki doğru budur, diye yutturulacağını rüyalarında görseler inanmazlardı.

O devirlerde yalancı iyot gibi açıkta kalır, kimse selam vermez, aklı başına gelinceye kadar,  yeminler ve tövbeler edinceye kadar kimse kapısını da açmazdı!

Şimdi yalancıların kapısının önünde bekleşenler, yatanlar, sen söyle, zararı yok yalan olsun, biz sana inandık, yanındayız, ardındayız demeye gelen laflarla yalancıları el üstünde gezdiriyorlar!

Kimse o ben değilim diye, kenara çekilmesin!

En tatlı, en masum, en inandırıcı yalanları söyleyenleri, adam ne güzel konuşuyor diye hayran hayran izleyen biz değil miyiz?

Bir daha söyle, bir daha anlat, bir daha tekrar et diye ısrar edenlerde bizler değil miyiz?

Bir kere yalan söylemekten bir şey olmaz diyende biziz.

Yalandan kim ölmüş lafı elde bir olarak, iç cebimizde değil mi?

Çünkü doğrular, asabımızı fena halde bozuyor!

Gerçekler, görünmez bir elin boğazımızı sıkmasından beter bir şey!

Yalan, moral veriyor!

Ferahlatıyor!

Kendimize getiriyor!

Bir çoğumuzu teskin ediyor!

Rahatlatıyor!

Telefonlarla birlikte merhaba dediğimiz güne, yalanlarımızla akşama kadar devam ediyoruz!

Arada doğru söylediğimiz oluyor mu?

Bir ihtimal, arada bir, bazen, çok darda kalırsak diye cevap verenlerimiz var!

Yalanı bu kadar çok sevebileceğimiz hiç aklınıza gelir miydi?

Yalan haber, yalan vaat, yalancı sevgi, yalana dayalı her ne varsa baştacı!

Hz. Mevlana, “Yemin, yalancıların siperidir” diyor.

Yalan yemine siper edilmeye görsün! Günümüzün üçten dokuza şart olsun diye başlayan anlı-şanlı yeminleri bir sıralandı mı, siper nedir, set nedir, engel nedir, hendek nedir, kale gibi durmak nedir öğrenmeyen, bilmeyen, kalmaz!

Laf dumandır uçar gider sözü bir daha gerçek olur!

Sözün hükmiyetinin ne olup, ne olmadığı yalancının yeminlerle nasıl zaman kazanmaya çalıştığı o zaman anlaşılır!

Yalanın en tatlı ifadelerle, en tesir edici sözlerin arasına gizlenerek muhatabına iletilmesi, geçerliliğini korumaya devam ediyor!

Yalan sadece söz değil tabi ki…

Daveti var, ikramı var, reddedilmesi güç olan hediyeleri var, şatafatı var, gösterişi var, mekan zenginliği var.

Akıl çeleni, gönül çeleni, doğrudan yana döndürmeyeni, ikna kabiliyeti yüksek olanı, çoktan seçmelisi, kafa karıştıranı doğruya en yakın olanları arasından seçilmiş olanı var!

Gaza getireni, dolmuşa bindireni, en kanmaz, en aldanmaz, en yanılmaz denilenlerde bile bir çok soru işareti oluşturanı, kafa karıştıranı, zihin bulandıranı var.

Yalanlara inanmak isteyenlerin hemen her gün artması ve çoğalması en büyük avantajı!

Eskiden yalancılar belliydi..

Yalan yere şahitlik yapanı bilirdiniz!

Yuva yıkanı, mutlu aileler içine fitne ve fesat ateşleri atanı hemen tespit ederdiniz!

Şimdi kolaysa bilin, kolaysa şu yalan söylüyor deyin de görelim!

Yalancıya, yalancı diyene, asıl yalancı sensin diye öyle bir çıkışla ve hışımla geliyor ki insanlar, yalan söyleyeni ortaya çıkarmaya çalışanlar, bir bakmışsınız yalancı konumuna düşmüşler!

Yalan söyleyenin itibarı artar mı?

Toplum içerisinde saygınlığı, beğenilirlik oranı eksiden artıya fırlar mı?

Yalan söyleyen insanların elinden tutulur mu?

Bu sorulara çok düşünen, duraksayan, kararsız kalan, susma hakkını kullanan bir hayli çok, ancak  hayır diyebilen yok!

Bugün yalancıların foyası da, boyası da meydana çıkıyor!

İnanan yok, inanmak isteyen yok!

İnsanımız o yalancıları, doğrulara, doğru sözlere tercih etmeye devam ediyor!

Neden mi?

Vardır bir bildikleri şeklinde yaklaşarak!

Yalan gelmiş cihane, kumdan çoktur bahane!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!