Vefa İstanbul’da bir semt diyenlerle başladı her şey. İstanbul’un en vefalı semti miydi, vefaya hürmeti olanlar buralarda mı toplanmışlardı, her anlatan bir başka anlattı. Ancak vefayı anlattılar hep!
Maziye bir daldılar, dünden bugüne geri gelemediler!
Sonra Vefa Bozacısı bir başka pencere açtı. Boza nedir, ne değildir, nasıl içilir, ne zaman içilir, herkes oradan öğrendi denildi ve geçildi.
Bir zamanlar Birinci Ligde top koşturan Vefa diye bir Futbol Takımı vardı. Küme düştü düşeli, bir daha ne o vefa, ne de hepimizin bildiği vefa kavramı düştüğü yerden doğrulamadı denildi, aldık kabul ettik diyenlerin sesi, yok öyle şey diyenlerden çok daha gür çıktığından, aldık kabul ettik vefayı…
Kim, hani vefa, nerede vefa derse, işin kolayını öyle bulduğumuzdan olacak, küme düşeli çok oldu, sizlere ömür deyip geçiyoruz!
Büyüklerimizin vefalı davranışlar gösterenlere münasip gördüğü “vefakâr” sıfatı, sahiplerini arıyor.
Vefakârlık bir sıfattan çok öte, Rabbimizin kullarına bir lütfu, bir ihsanı.
Son yıllarda vefaya, vefalı davranışlara, hasret kaldık desek yeri sevgili okurlar.
Vefa karşılık beklememektir!
Vefa, kimseye aldırmadan, korkmadan, düşünmeden, kalbine uyarak uzanan eldir.
Vefa, bir sevgi nişanesidir!
Samimidir, içtendir, gönüldendir.
Birinin demesiyle, git şuna yardım et, destek ol demesiyle yapılan bir fiil ve davranış da değildir!
*****
Dostun vefası bir başkadır.
Vefasızlığı da!..
Vefa; yalnızlıklara, çaresizliklere, ümitsizliklere bir anda doğuveren güneş gibidir.
İnsan yaşadığı sürece bir çok badire ile karşı karşıyadır. Çünkü hayat bir imtihandır denilmiştir. Varlıklı, sevilen ve sayılan biriyken dibe vurabilir, mevki ve makam sahibiyken gadre uğrayıp işinizden gücünüzden olabilirsiniz.
Vefa, hem sizin için, hem de dost ve arkadaşlarım dedikleriniz için, hısım ve akrabalarınız için oldukça çetin bir imtihan çıkarır karşınıza.
İyi günün dostları, arkadaşları, hısım ve akrabaları, ağaçların yaprak dökmesi gibi, dökülmeye başlarlar.
Kimi koşarak, kimi kaçarak, kimi arandığında bulunmamak üzere terk etmişlerdir, gece- gündüz beraber oldukları içtikleri su ayrı gitmeyen arkadaşlarını…
Buna dostun dostla imtihanı…
Arkadaşın arkadaşla imtihanı…
Hısım-akrabanın, hısım-akrabayla imtihanı diyebilirsiniz!
Kolay bir imtihan değildir.
Vefa göstermeme adına kaçmak, uzaklaşmak, bağını kopartmak, arandığında bulunmamak, nasıl bir duygudur diye düşündünüz mü?
Aynı şehirde yaşayan insanlar bir süre sonra öyle yerlerde karşı karşıya gelirler ki, vefasızın eski dostuna bakacak yüzü olmaz!
Bu imtihanların vefalı davranışlar gösterenler bölümünde; vefalı davranan tereddüt göstermeden uzatır elini…
O uzanan el, bir daha bırakılacak el değildir, anlayana!
Sonra bakarsınız… Geriye kim kaldıysa, yanınızda kim durmaya devam ediyorsa, ilk defa kapınızı kim açıp, ne yapabilirim diye sorduysa vefalı kim, vefasız kim ortaya çıkmış demektir.
İnsanın en sıkıntılı durumunda, çaresizliğinde, kiminle konuşmam lazım, bu sıkıntıyı nasıl aşabilirim diye bunaldığı anlarda, Hızır misali yetişen vefalı insanları unutmayın.
Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş sözünü de!..