Kim bu emekli? Hangi Şirketin sahibi? Kaç dairesi, kaç yazlığı var? Mesela kapısındaki araba sayısı kaç? Ya bankada parası ne kadar? Sen neymişsin be emekli…Demek bunları aldığın o on bin lira aylıklarla biriktirdin ha… Pes valla…Bi maşallah deyin emekliye…Nazar ermesin, nazar değmesin… Babaannelerimiz, anneannelerimiz ne derlerdi? Elemtere fiş, kem gözlere şiş… Ya şimdi? yok öyle.. Bundan sonra böyle… Sağ olsaydı ne mi derdi rahmetli Aykut Oray? Emekliye cart-curt yok sayın abim!
Bir zamanlar “Bizimkiler” diye çok hoş bir dizi vardı. O dizinin “Vatandaşa cart curt yok sayın abim” repliği yıllarca dillerden düşmedi.
Tabi bir de kahramanları vardı o günlerin. Her sokakta, her mahallede en az bir tane vardı o herkese sahip çıkanlardan…
Garibanın yoksulun yanındaydılar, küsleri barıştırır, mahalleye yeni geleni tanıştırır, kız ister, düğün-dernek meselesini çözer, hastası olana koşar, biri ölse, kapısını ilk çalan olurlardı. Sokağın mahallenin sırtını yasladığı dağ gibi insanlardı…
Şimdi ilaç için bir tane bile yok…
Yakası her Allah’ın günü paramparça edilen Deli Bekirlerin geçmişte öyle Ağabeyleri vardı. Bir mahalleye karşı koyan ablaları, teyzeleri vardı.
O iyi insanlar öylesi bir gidişle gittiler ki, hiçbirinin o gittiği yerden gelesi de yok, dönesi de…
Rahmetli Aykut Oray öyle bir repliğe hayat vermişti ki o repliği mumla arıyor herkes.
Çıksın, “Vatandaşa cart curt yok sayın abim, sayın Başkanım, sayın Vekilim” desin…
Dursun zamlar… Dursun enflasyon… Tersine dönsün hayat pahalılığı…
Dağılsın sisler, kuruşlara dönsün etiketler…
Keşke bir zamanlar olduğu gibi, kendi vatandaşımızı dinleyebilen, gözlerinin içine bakabilen olsaydı…
*****
Vatandaşın çalmadığı kapı kalmadı. Duyan olmadı. Kapı duvar, kapı sağır, kapı duyarsız…
Masalara koştu insanlar. Yaz dediler, yazdı…Masaya bıraktı maruzatını…
Aylar geçti, yıl tamama erdi, beklenen cevap gelmedi…
Sordu sual eyledi…
Cart curt denildi…
Kim mi bu cart curt denilenler?
Emekliler, asgari ücretliler, çocuklarına bir öğün yemek verilemeyen ana-babalar, kazandığı üniversitede okuyamayan, okutulamayan gençler, işsizler, işten çıkarılanlar, atanamayanlar, ne kadar engel-çengel varsa takılanlar, esnaflar, çiftçiler, köylüler…
Rahmetli Süleyman Demirel ne demişti?
“Benim memurum, benim emeklim, benim çiftçim, benim köylüm…”
İnsanlar neyi aradı hep bilir misiniz?
O sevgi sağanağını…O candan, “benim…” diye başlayan sıcacık şefkat dolu sözcükleri…
Nerede kaybettik o sözcükleri?
Ya da kendi vatandaşımızdan esirgediğimiz o sözcükleri kime söylüyoruz göstere, göstere?
O İlgi, o alaka, bize değilse kime?
*****
Sözüm ona vatandaşa cart curt yok denilecekti…
Öyle olmasına öyle de hangi vatandaşa? O öncelik kimin?
Ne diyor vatandaş biliyor musunuz?
Vatandaşlık hakkı elde eden Suriyeli sığınmacıların ve vatandaşlık hakkına sahip diğer milletlerden vatandaşlık hakkı verilenlerin.
Ne demişti “Bülbül “şiirinde rahmetli Mehmet Akif?
“Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda; / Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda!”
Ne demek hanüman?
Evsiz, barksız…
Bugün kendi öz diyarında evsiz-barksız serseri misali yaşayanlar kimler?
Kirasını veremeyen, ev alma umudu kalmayan, böyle bir hayal dahi kuramayan, çocuğunu okutamayan, aldığı üç kuruşla geçinemeyen, iş bulamayan, yoksulluğun ve fakirliğin pençesinde kıvrananlar kim?
Kantarın topuzu biraz değil bayağı bir kaçtı aslında…
İşler şirazeden ne kadar çıktı meselesinin ucu ise fena açık…
*****
Arada kendi öz vatandaşımızı unuttuk gitti.
Esas kalbi kırılan… Esas gönlü alınamayan…Esas hali hatırı sorulamayanlar bu devletin asıl vatandaşları…
Yenilere, yeni vatandaşlara cart curt yok demeye devam edilirse ne mi olur?
Hani bir şarkı var ya…
“Aşkımız bitecek böyle giderse…” diye…
İşte orada bahse konu olan aşk, pencereden uçtu, uçuyor…
O aşk derin yoksullukla, derin çaresizlikle, derin kimsesizlikle belki de çoktan aldı başını gitti, vatandaşın gömüldüğü derin sessizlik, bir yerde onun göstergesi.
Zorlama sevgi, zoraki sevgi, hatır için sevgi de bir yere kadar…
Vatandaşa cart curt yok, sayın Başkanım, sayın Vekilim dedi diyecek insanlar…
Aradaki bağlar, bağlantılar ha koptu ha kopacak…
Vatandaşa cart curt, hart hurt konusu ayyuka çıktı…
İnsanlar beklemekten bıktı, güneş çarığı, çarık ayağı sıktı…
Ne yapsın ayak?
*****
Mesele döndü dolaştı kaldı emeklinin üstüne. Şu emekliler olmasa ekonomi ne de güzel rayına oturacaktı benzeri cümleler dolaşıyor.
Bir tarafta vur patlasın, çal oynasın diyenler, bir tarafta, değil ayı, günü dahi kurtaramayan emekliler, asgari ücretliler…
Birine vur abalıya gitsin denmeli diyenler, belli ki en kolay yolu seçtiler…
O kolay yol enflasyona ezdirilmediği iddia edilenler.
Emekliler…Sen emeklisin diyorlar. Sen bugüne kadar ne fırtınalar gördün. Bu enflasyon seni ezemez, gücü yetmez…
Diyelim ki, gücün yetmedi… Biz ne güne duruyoruz, biz bugünler için varız, yanındayız…
Ezdirmeyiz seni, enflasyon denen sokak kabadayısına…
Ya sonra?
Enflasyon halay çekmeye doyamadı. Vurduğunu göçürdü, tuttuğunu savurdu, yaktığını kavurdu…
Enflasyonun ezim-ezim ezdiği emekliler, birer ikişer bu dünyadan ayrılmaya başladı.
Bu gidişle, enflasyonun ezdiği, büyüklerin enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz dediği emekli kalmayacak…
*****
Kim bu emekli? Hangi Şirketin sahibi? Kaç dairesi, kaç yazlığı var? Mesela kapısındaki araba sayısı kaç? Ya bankada parası ne kadar?
Sen neymişsin be emekli…Demek bunları aldığın o on bin lira aylıklarla biriktirdin ha…
Pes valla…Bi maşallah deyin emekliye…Nazar ermesin, nazar değmesin…
Babaannelerimiz, anneannelerimiz ne derlerdi?
Elemtere fiş, kem gözlere şiş…
Ya şimdi?
yok öyle.. Bundan sonra böyle…
Sağ olsaydı ne mi derdi rahmetli Aykut Oray?
Emekliye cart-curt yok sayın abim!