Şehir şehire, Sultan Sultana, Şifacı Şifacıya, Kız kıza, Han hana, hancı hancıya, Bey Beye, Yaşlı kadın yaşlı kadına, zindan zindana, tünel tünele, ahali ahaliye benzer… Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere… Sürçü lisan eylediysek affola…
Uzun uzun yıllar önce memleketin birinde hastası çok, hastalığı çok, şifası, dermanı zor bulunan uzak mı uzak, dağların arasında geçit vermez akarsuları, derin mi derin vadileri, oldukça dar patika yolları olan bir şehir varmış. Şehrin ileri gelenleri, ne dertleri var, bildirmeyi ar sayarlarmış. Ölen ölürmüş, kaç kişi öldü kimse bilmez, hesabını tutmazmış.
Sultan divanını toplamış. Vezirlerim, Beylerim demiş, bu şehirden bana bir haber ulaştı. Şehir hastalıktan kırılıyormuş. Şehrin Beyleri ve Ağaları ise gönderdikleri haberde her şeyi güllük gülistanlık gösterirler. Burada yaşayan ahalinin hali nicedir, endişe ederim. Onların vebali benim üzerimedir.
Bana hem hekimlikten anlayan hem gözünü budaktan sakınmayan hem de ahaliyi, bu adamların elinden kurtaracak bir yiğit bulun getirin.
Vezirler, Beyler, Ağalar kimi getirseler Sultan beğenmemiş. Öyle üzgün ve kederli imiş ki, binmiş atına, vurmuş kendini yollara, dağlara, taşlara. Hemen peşinde sırdaşı olan bir yiğit varmış. O yiğidin var olduğunu kimseler bilmezmiş. Bir gölge gibi Sultanı takip eder, nerde başı sıkıştı. Hızır gibi yetişir, mesele neyse kökünden çözer atarmış.
Sultan, etrafı uçurumlarla dolu dağlık bir araziye sürmüş atını. Bir süre tırmandıktan sonra, at ürkmüş, atmış sırtından Sultanı. Sultan öyle bir yere düşmüş ki, kurtulması mucizeymiş. Çok geçmeden Muhafız inmiş Sultanın yanına. Kolu kırılan Sultanı çıkarmış o düşenin bir daha sağ çıkamayacağı yerden. Muhafız, Sultanım demiş, aradığın Hekim benim. Atından bir heybe getirmiş. İçi merhemle doluymuş. Oradan bazı merhemleri almış güzelce sürmüş Sultanın koluna. Sonra da bir güzel sarmış. Bir haftaya kalmaz, kılıç dahi sallarsın Sultanım demiş. Bu işi bana vermeni dilerim. Yalnızca bana tam yetki veresin. Ve bu yetkiyi mühürleyip bana teslim edesin. Başkaca hiçbir şey istemem. Sonra öpmüş Sultanın elini, sürmüş o ücra şehre doğru atını.
Muhafız bir ay kadar yol gitmiş sonunda o ücra şehre ulaşmış. Şehrin girişindeki handan girmiş içeri. Han tahminler ötesinde doluymuş. Kalacak bir oda istemiş. Hancı burada Sultanın akçesi geçmez demiş, altının varsa oda kolay. Muhafız senin istediğin altın olsun demiş, vermiş bir altın, vurmuş kafayı yatmış. Ertesi gün şehrin ileri gelenleri Hana gelmişler. Hancı, misafir demiş Beyler seni görmek ister. Muhafız çıkmış dışarı. Gel bakalım misafir demişler. Kimsin, necisin, ne ararsın şehrimizde. Muhafız ben demiş şifacıyım. O şehir bu şehir gezerim. Kimi dermancı der kimi Lokman Hekim’in çırağı. Hangisi hoşunuza giderse onu deyin. Şehirde şifahane varsa, orada çalışabilirim. Hanelerde hasta birileri varsa, derdi neymiş bakabilirim. Ben rızkımı böyle kazanırım Beylerim.
Beylerden biri, bu şehirde demiş ne hasta var ne hastalık. Şifahanemiz var, Hekimimiz var. Sen belli ki yolunu şaşırmışsın. Ya da seni birileri gönderdi bu şehre. Muhafız ben demiş, çok uzak bir diyardanım. O diyarda Hekimlik tahsil ederken, babam öldü. Anam zaten yoktu. Yarım bıraktım tahsilimi, çıktım kendi diyarımdan, diyar-diyar şehir-şehir dağ tepe dolaştım bu işi kim biliyorsa, kocakarı ilaçları dahil her şeyi öğrendim. Ölüme çare bulamam amma, en ağır hastanızı getirin biiznillah iyileştireyim.
Şifacıyı çok yaşlı bir kadının yanına götürmüşler. İşte hastan demişler, kurtarırsan kal bu şehirde, yok bu kadın ölürse, seni de onun yanına gömeriz. Muhafız, herkes gittikten sonra açmış merhem dolu heybesini, yaşı doksanların üzerinde olan kadını tedaviye başlamış.
Kadın aylardır tek bir kelime konuşmuyormuş. İki üç gün sonra, adeta dili çözülmüş yattığı yataktan doğrulmuş. Su istemiş, karnım aç demiş. Kadının oturduğu mahallede bayram havası esmiş. Yaşlı kadın mahalleli gittikten sonra şifacı demiş bu şehirde hastalık falan yok. Bu şehrin Beyleri, Ağaları Sultanı günahı kadar sevmez. Şehrin en büyük Beyi, komşu diyara haber uçurdu. Bu şehre ordu giremez. Yollarından iki at yan yana yürüyemez. Şehirde gizli bir tünel var. o tünel dağın altında. Niyetleri şehri işgal ettirmek.
Bu memleketin Sultanı uyur mu şifacı? Onun ruhu duymadan neler oluyor neler. Halk bu işe razı değil. Bu şehre şifacı değil, yiğit biri lazım. Bende senin gibi şifacıyla neler konuşuyorum ki, ne malum beni ihbar etmeyeceğin. Şimdi söyle bakalım? Beni nasıl iyileştirdin şifacı. Gerçekte kimsin sen? Şifacıyım anacığım demiş Muhafız, bildiğin şifacı. Yalnız unutma ben sadece vesileyim, şifa Allah’tan.
Şehrin Beyi, çıkmış gelmiş yaşlı kadının yanına. Kadının durumunu görünce, şifacı demiş seni gözüm tuttu. Gel bakalım benimle.
Beraberce Beyin konağına gitmişler. Bey, Muhafızı konağının mahzeninde bir odaya indirmiş şifacı demiş, bu odada zincire vurduğum kızım bulunur. Şu anda sakin durduğuna bakma. Aynen yırtıcı bir hayvan gibidir. Kaç kişinin yüzünü, elini kolunu parçaladı bilemezsin. Sen sen ol, kendine mukayyet ol. İşte sana yeni hasta. Yaşlı kadını kurtardın, bakalım kızımla ne yapacaksın. Ölür kalırsan da kaderi böyleymiş der geçeriz.
Muhafız elinde derman heybesiyle içeri girer girmez, demir kapı kapanmış üzerine ve kilitlenmiş. Muhafız, kıza korkma demiş, ben şifacıyım. Yaklaş. Kız uzun tırnaklarıyla avazı çıktığı kadar bağırarak saldırıya geçtiyse de her defasında Muhafız elinden kurtulmuş ve sonunda yakalamış kızı. Dur demiş, rahat durursan seni önce zincirlerinden kurtaracağım. Heybenin en altından demirden bir şeyler çıkarmış. Kızı zincirleyen anahtarları birer ikişer açmaya başlamış. Kız biraz da korkuyla çığlıklar atmaya başlayınca, kapıdaki muhafızlar, şifacı da gitti demişler. Canavar kız şifacıyı da gebertti.
Muhafız, kızın yaralarını sarmaya, merhemle tedavi etmeye başlamış. Ona bazı karışımlar içirmiş. O vahşi kız, bir köşede uyuyakalmış. Muhafız zindana benzeyen bu odadan nasıl çıkarım diye sabaha kadar uykuyu kaybetmiş. Sabaha doğru kız uyanmış. Dile gelerek, şifacı demiş. Benim zincirlerimi çözdün, bu kapıyı da aç. Muhafız kapıyı açmış, Kapıdaki muhafızları etkisiz hale getirmiş. Kızla birlikte çıkmışlar konaktan, doğruca yaşlı kadının evine varmışlar. Yaşlı kadın, Muhafızı bir kenara çekmiş, Şifacı demiş, bu kız kim, bilir misin? Sultanın ölmüş kardeşinin kızı bu. Herkes onu öldü biliyor. Kızı Sultana karşı koz olarak kullanacaklar. Ben bu kızı saklarım. Sen git dediğimi yap. Muhafız, Beyin konağına varmış sessizce girmiş Beyin odasına. Girmiş amma içeride on kadar muhafız varmış. Muhafız hepsini saf dışı bırakmış. Sonra da dayamış kılıcını Beyin boynuna.
Bey, sen demiş şifacı falan değilsin. Sultanın yanında seni hiç görmedim. Kim gönderdi seni? Sen beni istesen de öldüremezsin. Muhafız sen demiş, Sultanın üvey kardeşisin. Herkes senin öldüğünü sanıyor. Bak sen demiş Bey, bir şifacıya göre çok şey biliyorsun. Sultanın kardeşini, karısını ve çocuklarını uzun yıllar öncesinde öldürttüm. Bu kızı da kendi kızım gibi büyüttüm. Nasıl olduysa gerçekleri öğrendi. Attım zindana dövdüm, sövdüm, tekmeledim. Canavara döndü. Kimi önüne atsalar yanından sağ çıkamadı. Böylece bir aileyi söndürdüm. Sultandan intikamımı aldım. Yarın bu şehri de komşu diyarın Sultanına vereceğim.
Muhafız, Beyin kellesini almış. Beyin adamları çil yavrusu gibi dağılmışlar. Sonra ahaliyi meydanda toplamış. Ben şifacı demiş. Bu şehre şifa için geldim. Şimdi yakalayıp getirin şu Bey ve Ağa denen hainleri. Ahali bir saat içinde her birini yakalayıp getirmişler meydana. Ardından da tüneli geçilemeyecek bir şekilde kapatmışlar. Muhafız Beyleri ve Ağaları almış yanına şehrin dışında bekleyen Sultanın askerlerine teslim etmiş.
Ve bir haber göndermiş Sultana…Aradan iki ay kadar geçmiş. Muhafız yanında kız ve yaşlı kadın Payitahta gelmişler Sultanın huzuruna çıkmışlar. Muhafız Sultanım demiş bu kız, öldü bildiğin yeğenin kardeşinden sana emanet. Bu yaşlı kadında benim yanımda olan ve duran o şehirdeki tek insan.
Sultan bu yaşlı kadın demiş, benim yengemin anasıdır. Bu kızında anasının anası. Sen bana dünyaları bağışladın. Dile benden ne dilersen. Yaşlı kadın dur şifacı demiş, senin yerine ben bir dilekte bulunayım. Sultanım demiş. Bu kızla bu şifacıyı evlendir. Bu şifacı hem beni hem torunum olan bu kızcağızı hayata döndürdü hem de şehri zalimlerden kurtardı. Sultan ne dersin Muhafız demiş, Muhafız kıza sorun Sultanım demiş, o ne derse o olsun.
Sultan sormuş kıza…
Kız ne mi demiş?
Kız, nasıl dersen öyle olsun Sultan Amcam deyince, Şifacı ile kız evlenmişler. Yaşlı kadını da yanlarına almışlar.
Şehir şehire, Sultan Sultana, Şifacı Şifacıya, Kız kıza, Han hana, hancı hancıya, Bey Beye, Yaşlı kadın yaşlı kadına, zindan zindana, tünel tünele, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…