Alpay, her ne kadar, “Eylül’de gel” dese de bizim Eylül’le yıldızımız hiç barışmadı. Sevemedik Eylül’ü. Çünkü, Eylül bütünlemeydi…Sınıfta kalmak, sınıfı geçememekti. Başaramamaktı… Eylül, 12 Eylül’dü…Hüzündü. Gözyaşıydı. Hayal kırıklığıydı. Sarsılmaktı. Keşke hiç yaşanmasaydı denen kara bir gündü. İçinde eziyet vardı, işkence vardı. Ölümle yüz yüze gelmek vardı. Ölümdü. Rahmetli Ozan Arif’in, “Unutamam, unutamam, unutmam” dediği dinmek bilmeyen acılara dair silinmez izler vardı Eylül’de. Kahreden, mahveden, yok eden anlar, dakikalar, saatler vardı. Bu Eylül’ün nesi güzel dedi insanlar. Olmaz olsun böyle Eylül dediler! Aslında kızdıkları Eylül değildi belki…Herkes hırsını garip bir şekilde, Eylül’den çıkardı… Eylül bir garip ay…Vur abalıya denmiş gibi diye anlatanlarda var. Her yıl için otuz günlük bir ömre sahip. Ömrü olan, bir sonraki Eylül’ü tekrar görüyor.
1989’da aramızdan ayrılan rahmetli Fecri Ebcioğlu’nun sözlerini yazdığı, 1985 yılında hayatını kaybeden Marc Aryan’ın bestelediği, Alpay’ın seslendirdiği güzel bir şarkı vardı. “Eylül’de Gel…”
Yetmişli yılların sonlarından bugüne dillerden düşmedi…
Bizim nesil, eğitim hayatı boyunca, “Eylül’e gel, Eylül’de gel…” cümlelerinin arasına az sıkışmadı. Hem de cendere misali…
Seviyor musunuz Eylül’ü?
Alpay, her ne kadar, “Eylül’de gel” dese de bizim Eylül’le yıldızımız hiç barışmadı. Sevemedik Eylül’ü. Çünkü, Eylül bütünlemeydi…Sınıfta kalmak, sınıfı geçememekti. Başaramamaktı…
Eylül, 12 Eylül’dü…Hüzündü. Gözyaşıydı. Hayal kırıklığıydı. Sarsılmaktı. Keşke hiç yaşanmasaydı denen kara bir gündü. İçinde eziyet vardı, işkence vardı. Ölümle yüz yüze gelmek vardı. Ölümdü.
Rahmetli Ozan Arif’in, “Unutamam, unutamam, unutmam” dediği dinmek bilmeyen acılara dair silinmez izler vardı Eylül’de. Kahreden, mahveden, yok eden anlar, dakikalar, saatler vardı.
Bu Eylül’ün nesi güzel dedi insanlar. Olmaz olsun böyle Eylül dediler!
Aslında kızdıkları Eylül değildi belki…Herkes hırsını garip bir şekilde, Eylül’den çıkardı…
Eylül bir garip ay…Vur abalıya denmiş gibi diye anlatanlarda var.
Her yıl için otuz günlük bir ömre sahip. Ömrü olan, bir sonraki Eylül’ü tekrar görüyor.
*****
Bugüne dek, kaç Eylül geldi geçti hayatımızdan…
Kimi acı, kimi tatlı…kimi yaralı…kimi 12 Eylül gibi anlatması zor, yazması da konuşması da…
Eylül sempatik gelmedi nedense…
İtici, soğuk, donuk, adı bile insanları geren bir ay…
Üzüntü veren, sıkıntı veren, içinden çıkılmayan, açılmayan bir kördüğüm.
Keşke, ağustos ayından sonra, Ekim’e bir geçiş olabilseydi diyenleri dahi duymuş olabilirsiniz.
Ne desin Eylül? Ne yapsın? Nasıl anlatsın bu işlerin hiçbirinde dahli olmadığını? Nasıl kendini temize çıkarsın?
Eylül’le barışmayı düşündünüz mü? Yaşadıklarımızla bize yaşatılanlarla bize o yaşadıklarımızı yaşatanlarla değil elbette.
Sadece Eylül ayı ile.
Çünkü, onca hengâme, onca olan biten arasında tek temiz ve masum kalan o…
*****
Aslında her ay kendine göre güzeldir. Eylül’de o güzel aylardan biri.
Ayları sevimli ya da sevimsiz hale getiren bizler değil miyiz?
Babalarımız döneminde mart ayı, dert ayı idi. Mart ayı vergiler dahil her şeyin üst üste yığıldığı aydı…
Bizlerin memuriyet döneminde, Mart, dert ayı olmaktan kendini kurtardı, marttan kalan ne varsa sırtladı ocak.
Son yıllarda, Eylül sonbaharın ilk ayı olsa da okulların açılması, kış hazırlığı derken yılın dokuzuncu ayı olarak, insanları adeta dokuz doğurtuyor desek yeri.
Okulların kırtasiye faslı, önlüğü, çantası, kalemi defteri, silgisi, ayakkabısı, forması, eşofmanı derken Eylül masraf kapısı bir ay haline gelince, ana-baba bir çocuklarına baktı, bir de cüzdanına…
Cüzdan iflas etti, kartlar benden buraya kadar dedi. Ekstradan okul servis ücretleri çıktı. O parası, bu parası, şu parası derken duman oldu insanlar.
*****
Eğitimin daha başında, eğitim denen dere geçilemez bir halde.
Eskiden ne güzel dereydi o eğitim. O dereden neşeyle geçerdi insanlar,
Ya şimdi?
Denizi görmeden o derede madden başlıyorlar çırpınmaya, neredeyse boğulacaklar…
Çünkü, karşıdan karşıya geçerken geçiş, otoyollar ve köprüler misali, paralı.
Geçiş parası oldukça ağır. Eylül daha gelmeden başladı Eylül hazırlığı….
Allah üç-dört çocuğu okulda okuyana sabır ve kolaylık versin.
Rahmetli babalarımız, ceketimi satar okuturum evlatlarımı derlerdi. Analarımız okuyalım diye, öyle fedakarlıklar yaptılar ki, anlatmaya kalksak sütunumuz yetmez. Hemen her birimiz oldukça zor şartlarda okuduk…
Lakin, içinde bulunduğumuz Eylül ayının bu ilk günlerine öyle zor geldi ki insanlar, kelimelere dökmek kolay değil.
Eylül, aile bütçelerini alt üst etti. Asgari ücretli ana-baba Eylül’ e erişti erişmesine de ne çektiğini bir Allah bilir, bir de kendileri…
Çocuklarım okusun diye çırpınan insanımız, enflasyon karşısında, her gün değişen fiyat etiketleri karşısında, allak-bullak oldu…Buldu, buluşturdu, borç aldı, karta yüklendi.
Sıfırı tüketti…Ve en nihayetinde Eylül geldi…
*****
Eylül sonuna kadar, uzun, upuzun günler var. Her gün dünya kadar sürpriz yaşamak hayatın cilvesi mi, feleğin sillesi mi, bilen yok!
Ayakta durmak, ayakta kalmak, hayatlarına devam etmek istiyor insanlar. Çocuklarını gönül rahatlığıyla okula göndermek istiyorlar. Borçsuz, harçsız…
Çocuklarının beslenme çantalarına yumurta, süt ve meyve gibi bir şeyler koymak istiyor ana-babalar. Lakin, bu işin hakkından gelebilmeleri söz konusu bile değil…
Bu durumun görülmemesi, farkına varılmaması çok daha vahim.
Millî Eğitim Bakanlığının, çocuklarına günde bir öğün yemek vermesini bekliyor ana-babalar.
Bu beklenti bu hayat pahalılığında onlara ilaç gibi gelecek. Lakin, iplere unlar seriliyor.
Öğün meselesi belli ki Sokullu Mehmet Paşa’yı bekliyor. Gelsin desin ki, “Türkiye Cumhuriyeti devleti öyle bir devlettir ki, murat edinirse hem o öğünü verir hem cümle okul masrafını karşılar hem de üstüne üstlük servis ücretini dahi çözer.”
Velhâsılıkelâm…
Öğrencilerin beslenmesinden tasarruf olmaz diye bir anlayışı hayata geçirmek için Eylül’den daha güzel, daha anlamlı bir ay mı var?
*****
Eylül ayı açmazlarla girdi. Açmazlarla da yoluna devam edecek gibi görünüyor. Dokuzuncu ayda, durma noktasına geldi insanımız. Daha yılbaşına varmak için aylar var.
Seviyor musunuz Eylül’ü diye soruyorlar…
Okullar açıldı, masraflar katlandı. Kiralar EFE-TÜFE dinlemiyor. Hayat, enflasyona ve fiyatlara güzel,
Ne diyordu o güzel şarkı?
“Eylül’de gel…”
Geldik Eylül’e…
Üzülsek de geldik…Dövünsek de sevinsek de…
Eylül, emekli için zor…Eylül asgari ücretli için zor…Eylül, işsiz için zor, atama bekleyen için zor. Eylül evi kira olan, okulda çocukları olanlar için zor. Kış hazırlığı yapanlar için masraf artılarına yeni artıların katıldığı bir ay olması dolayısıyla zor…
Yoksa neden sevmeyelim ki Eylül’ü…