Erol Sunat
Erol Sunat

Serzeniş

featured

Kaynak metinler, “serzeniş” kavramını merkezi bir tema olarak ele almaktadır. Bu kavram, şikayet ve yakınma hali olarak tanımlanmakta, özellikle emekliler, asgari ücretliler ve işsizler gibi toplumun zor durumdaki kesimlerinin yaşadığı hayal kırıklıklarını ifade etmektedir. Metinler, ekonomik sıkıntıların, özellikle de enflasyonun bireyler üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekerek, bu durum karşısında dile getirilen incelikli itirazları vurgulamaktadır. Yazar, günlük yaşamdaki pahalılığın (maydanoz fiyatı örneğiyle) ve resmi enflasyon rakamlarının gerçek hayattaki etkileri arasındaki çelişkiyi mizahi ve eleştirel bir dille ortaya koymaktadır. Genel olarak metin, toplumsal mağduriyetleri ve bu mağduriyetlere karşı dile getirilen “serzenişleri” irdeleyen bir deneme niteliğindedir.

Serzenişte bulunulmalı mı? Yoksa, suçu taksiri feleğe yükleyip, yanına da dünyayı ekleyip, şöyle mi mırıldanmalı?

“Böyle şans böyle kader / Böyle gelir böyle gider / Herkesin bir derdi var / Benimki daha beter”

“Ah felek zalim felek / Kime ceket kime yelek / Herkese davul çaldırdın / Bana da neden dümbelek?”

“Her şeyin yalan riya / Hayat sanki bir rüya / Bıktım usandım senden / Kavanoz dipli dünya”

Efendim…

Ne demiştik?

Serzeniş…

Tutmaz dikiş…

Neymiş?

Bir olaydan ya da bir durumdan ötürü ortaya konan sızlanma, yakınma imiş…

Adına serzeniş denmiş…

Zaten gelmek istediğimiz mevzu tamda orasıydı…

Rahmetli Levent Kırca, bir zamanlar çok sevilen, “Olacak o kadar” oyunlarında ne derdi?

“Tam yerine rast geldi manzara koyduk”

Serzeniş manzaraya benzer…Bizim manzaramız…Senin, benim, ötekinin, berikinin…

*****

Emeklinin, asgari ücretlinin, işsizin, atanamayanların, derdine çare olunamayanların, vardığı her kapıdan eli boş dönenlerin, teselli babından, sevdikleri üzülmesin diye araya manzara koyması serzeniş…

Serzenişleri duyması gerekenlerin duyduğuna keşke inanabilseydi vatandaş…

Duysalardı böyle olmazdı diye konuşup kahrediyor, yakasına küsüyor…

Manzarayı umumiye, serzeniş makamından içli bir şarkı…

Unuttun beni zalim diyeni var…

Vakit çok geç diyeni var…

Ölünce gel mezarıma diyeni var…

Derbeder oldum diyeni var…

Senin yüzünden…diyeni var…

Hep ağlattı beni kaderim diyeni var…

Felek benim yazımı kışa çevirdi diyeni var…

Bu benim meselem, derin meselem diyeni var…

*****

Serzeniş deyip duruyoruz ya…

Hatta, sitem diyen, sitem demiş, sitem etmiş…

Kim mi demiş?

Kem söz kime mi aitmiş?

Aman efendim, biz nerden bilelim?

Nerelere gidelim?

Biz küsmüşüz feleğe…Derdimiz yıllar yılı felekmiş…Elimize verdiği elemekten aciz bir elekmiş…

Kavun dediği kelek, urba dediği yırtık-pırtık yelekmiş…

Biz sadece küskün değil, kırgınız o feleğe…

Dargınız da…

Serzeniş gönül umduğuna küser babında bir yaklaşım kavramı…

Hem nazik…Hem nezaketli…Hem kibar…

*****

Serzeniş…

Perde düştü, kırıldı korniş…

Ne perdesi? Ne kırılması? Korniş bu işin neresinde?

Hem de Temmuz’un üçünde…

Ne alaka mı? Ne diyordu komik arkadaşlar? Alakaya maydanoz mu?

Maydanoz ve alaka….

Sonra ne diyorlardı?

Bahçelerde maydanoz…Bu gidişle çok yakında Maydanozun demeti elli lira…Pandemi öncesinde 25 kuruştu bir demet maydanoz, hadi bilemediniz elli kuruş…

Şimdilik on beş lira…Otuz beş lira kalmış elli liraya…Birkaç adımlık yol…Yarın pazarlarda yakınacak insanlar. Maydanozu da iyi güncellemişler diye…

Son veri olan bir nokta otuz yedi…

Ne mi söylemek istedi?

Aslında maydanoz dedi, marul dedi, uçtu gitti limon dedi.

Ne emekliyi ne asgari ücretliyi güldürmedi…

*****

Enflasyonun ağzı torba mı büzesin?

Pek bir neşeli…

Nasreddin Hocanın tabiriyle köftehor. Leb demeden leblebi meselesini halletmiş…

Ezmem, ezemem hiç kimseyi, fıtratımda yok diyor…

İnanıp inanmamak serbest derler ya…

Size kalmış…

Kim korkar enflasyondan diyebilirsiniz…Yalandan kim ölmüş diyorlar ya…Enflasyondan kim ölmüş diye konuşanlar var. Neredeyse, enflasyonsuz hayat düşünemiyoruz diyeceğiz.

Bir nokta otuz yedi, bunun ispatı. Düştükçe düşüyor. Bize olan sevisi, sevgisi, sevdası eksilmiyor.

Sevilmez mi böyle enflasyon? Var mı bize bir zararı?

Neredeyse enflasyon diye bir şey yokmuş diye yollara düşeceğiz.

Madem yok…Madem bu kadar düştü…Madem bir nokta otuz yedi…

Nedir bu çektiğim senden ekonomi demeyelim mi Orhan Baba misali…

*****

Temmuz gelmiş hoş gelmiş…Son veri bir nokta otuz yedi gelmiş…

Gerdik gerdik, az dediler yaydaki bu geriş…Birden kopuverdi kiriş…

Memur ve emekliler merakla bekliyordu diye yazmışlar…Gitti merakları…

Nedir bir nokta otuz yedi?

Emekli bilemedi…Asgari ücretlide…Borcu harcı olanda…Ev kirasını veremeyende…

İşin içinden bir türlü çıkamayanda…

Şimdi bu manzara karşısında enflasyon bizi ezmez, ezemez, söz verdi ezmeyecek diyebilir miyiz?

Bu türden cümlelere enflasyon bile gülmeye başladı…

Kaldık duman için dağlarda. Yandık, Marmara çırası gibi cayır cayır temmuz sıcağında…

Ne demişler?

Sen, sen ol kendini sakın enflasyona ezdirme…Tut kolundan çarp yere…Kırılsın kolu kanadı, tövbe etsin bir daha fakir fukarayla uğraşmaya…

Bu serzenişler arasında tahminler uçuştu, koşuştu, yarıştı, karıştı derken…

Kim bilmiş, kim tahmin etmiş?

Ne iş?

Elemtere fiş…Kem gözlere şiş…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.