Kimimiz 1976’da, kimimiz 1977 yılında gelmiştik Ortaklar Eğitim Enstitüsü ve Öğretmen Lisesine. Bu satırların yazarı olan ben Somalı Erol Sunat, 16 Mart 1977’de asker dönüşü, Öğretmen Okullarının kuruluş yıldönümünde gelmiştim bu okula.
Kadro çok gençti. Ben 26 yaşındaydım. Gümüşhane-Kelkit’ten sonra ikinci görev yerimdi. Ağrı’da ki, Yedeksubaylık dönemim bitince, Ankara’da bir kura çekmiş ve bu okula gelmiştim.
Ağız alışkanlığı ile Okul Müdürüne birkaç kez, “ Komutanım” dediğimi hiç unutmuyorum. Arkadaşlarımızdan benim emsalim birkaç kişi vardı. Diğerleri benden 2-3 yaş küçüktüler. Okul Müdürümüz Esat Sağcan 29 yaşındaydı.
Okulun o dönemki Başmuavini, şimdi İstanbul Tercüman Koleji Genel Müdürü Çankırı-Eldivanlı Ali Gökçe 34 yıl sonra aradı buldu hepimizi. Hiç değilse gelin bir helalleşelim dedi telefonda. İzmir Kemalpaşalı Ahmet Bican Onur, bu buluşmanın bir başka mimarıydı.
21 Nisan 2012 Cumartesi günü Kuşadası Öğretmen evi’nde buluştuk.
Ekibin en haşarı, en muzip delikanlısı İnebolulu Hüseyin Tabancacı 34 sene sonra, birbirini tanıyamayan neredeyse herkese neler etmedi neler. Ahmedi, Mehmet diye, Hasanı, Ali diye tanıttı. Ali Gökçe’nin hanımı İnci hanımı da, Ali Gökçe’nin kızı diye benimle tanıştırmasını her arkadaşa ayrı ayrı anlattı!…
Yaş ortalaması 58 civarlarında olan Ortaklar grubu 34 yılın hasretini gidermeye çalıştı birkaç günde, bazı arkadaşlarımız birkaç saatliğine gelip-gittiler. En azından ahir ömrümüzde dünya gözüyle tekrar birbirimizi görmek nasip olmuştu.
Mazeretlerinden dolayı gelemeyenler vardı. Birde hiç gelemeyecek olanlar. İnanıyorum ki, onların da ruhları bizlerle beraberdi. Afyon Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Dazkırılı Ahmet Çetinel ağabey bu isimlerden birisiydi. Bizler oradayken bir trafik kazasında kaybettiğimiz Beden Eğitimi Öğretmeni kardeşimiz Ömer Aras bu şekilde rahmetle andığımız iki arkadaşımızdılar.
İzmirli Hüseyin Özdağ çok hastaydı gelmemişti. Kozanlı Mehmet Bozgüney gelememişti. Balıkesir’de yaşayan Burdurlu Ergün Çoban gelememişti. Manavgatlı Tacettin Nazlı gelememişti. O dönemin Eğitim Şefi Fethiyeli Ramazan Durmaz gelemeyenler arasındaydı.
Ben okula başladıktan kısa bir süre önce okuldan ayrılan ve hiç karşılaşmadığımız Murat Barlas, yıllar sonra Profesör olmuş, Muğla Üniversitesinde görev yapıyordu. Ve benim ilk defa gördüğüm bir harika bir arkadaştı.
Onun bir dostu olan Salihlili Nevzat Kavun[1], Bakanlıktan tanıdığım, kendimin ve arkadaşlarımın kararnamelerini elinden aldığım, ancak 32 yıldır görüşmediğim bir isimdi. Kuşadası’nda tekrar görüştük büyük bir sürpriz oldu.
Eldivanlı Ali Gökçe, İnebolulu Hüseyin Tabancacı, Boğazlıyanlı İdris Kansu, Akşehirli Dinç Gerçek, Tavaslı Süleyman Egemen, Manisalı Hüseyin Özkan, Burdurlu Gültekin Kabaş, Çineli Zühtü Kalkan, İzmirli Bora Tekişalp, Burdurlu Ahmet Bayram, Kırşehirli Fahrettin Kuşçu, İzmir-Kemalpaşalı Ahmet Bican Onur, Honazlı Hasan Vehbi Yeter, Antalyalı Ramazan Özdemir, yine Antalyalı Hasan Demiray, Müdürümüz Nevşehirli Esat Sağcan, Prof. Dr. Murat Barlas ve ondan bir evvelki Okul Müdürü Metin Karaörs bir araya geldik.
Ortaklar her birimizin hayatını çok etkiledi. 1978 yılının Nisan ayı ile birlikte çalıştığımız bu okuldan iktidar değişikliği sonucunda tayinlerimiz çıktı. İlk önce beş kişi çağrıldı Aydın Valisinin makamına Okul Müdürümüz Nevşehirli Esat Sağcan, Başmuavin Eldivanlı Ali Gökçe, Müdür Yardımcısı Boğazlıyanlı İdris Kansu, onuncu ve sonuncu idareci Erol Sunat ve okulun eski Başmuavini Burdurlu Gültekin Kabaş. Aydın İlinden gönderilen ilk beş kişi diye yazdı gazeteler. Sonrası her birimiz bir tarafa dağıldık. Bu dağılımdan sonra birkaç arkadaş hariç 21 Nisan 2012 tarihine kadar bir daha bir araya gelmemiz nasip olmadı.
Bizim ardımızdan ikinci ve üçüncü grup tayinler olmuştu. Giden arkadaşlarımızdan sadece Honazlı Hasan Vehbi Yeter geri dönmüştü. Okula Başmuavin olmuş, Onun başına gelenler ise gerçekten yürek burkan olaylarla doluydu. 12 Eylül sonrasında çok çekmişti Hasan Vehbi.
İşlemediği bir suçtan dolayı yıllarca hapis yatan Fahrettin Kuşçu Ağabey, fedakâr ve cefakâr eşi Sermin Kuşçu Hanımefendinin ve iki oğlunu desteği ile bugünlere gelebilmişti.
Okul Müdürümüz Esat Sağcan’ın eşi sürgün yıllarında bebeğini kaybetmişti.
Ortaklardan kimimiz sürgüne, kimimiz askere gitmiştik. Benim payıma arkadaşlarımın bir çoğu gibi sürgün düşmüştü. Billur sesli Din Kültürü Öğretmeni Süleyman Egemen Cuma günleri Ortakların en büyük camiinde öyle bir ezan okurdu ki, avluda ağlamayan bir tane yaşlı insan kalmazdı. Egemen kardeşimiz askerde teskere bırakmış Binbaşılığa kadar yükselmiş. Son değişikliklerle de kendi ifadesiyle Emekli Albay olmuştu.
Okulumuzun tartışmasız en yakışıklısı İngilizce Öğretmeni İzmirli Bora Tekişalp’ti. O günlerde evlenmiş düğününde bulunmuştuk.
Bir giydiğini bir daha giymeyen, o günlerin Mercedesi sayılan beyaz Murat 124’ü ile her tarafa gittiğimiz Süleyman Egemen’in bir düzineden fazla elbisesi vardı. Tabi ki her elbise için ayrı gömlek, kravat ve ayakkabıyı saymıyoruz. Yarım düzine takım elbise ile de, ikinciliğin bana ait olduğunu, 34 yıl sonra söyledi arkadaşlar.
Çine Belediye Başkanı rahmetli Raşit Kalkan’ın yeğeni olan Tarım Şefi Zühtü Kalkan, okula geldikten sonra “Ben sana yandım Zühtü” türküsü çok meşhur olmuştu.
Müdürümüz Esat Sağcan, en son KKTC’de Eğitim Müşavirliği görevinde bulunmuştu. Nevşehir’le başlayan birçok İlde Milli Eğitim Müdürlüğü, Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ve Bakanlık Müfettişliği yapmıştı. Kendisi Nevşehir Milli Eğitim Müdürü iken, Gülşehir Lisesi Müdürü olarak onunla çalışmak nasip oldu.
1978’de ilk evlendiğim aylarda, İnebolulu Hüseyin Tabancacı, Dinar-Yeşilhüyük’te gelip beni bulmuştu.
Sanırım 1979 yılıydı. Rahmetli Ahmet Çetinel Ağabeyle, Çineli Zühtü Kalkan bir gece Dinar- Yeşilhüyük’e geldiler. Hanımımdan müsaade isteyip beni yemeğe götürmüşlerdi.
Yıllar sonra o olayı Zühtü Kalkan tekrar hatırlattı.
İlk defa orada görüştüğüm bazı arkadaşlarımızın tanıdığı Okulun eski Müdürü Metin Karaörs gerçekten hoş bir insandı.
Boğazlıyanlı İdris Kansu’yu Bursa Milli Piyango Lisesi Müdür iken, 1999 yılında buldum. Ancak bir türlü tanıyamamıştı. Yine öyle oldu. Kuşadası Öğretme Evinin asansöründe karşılaşmış ve birbirimizi yine tanıyamamıştık.
Hep birlikte Ortaklara gittik. İdare binasının olduğu yere, arkadaşlarımızın o günkü lojmanlarının arasından yürüyerek çıktık. Çatıları çökmüş lojmanlar, enkaza dönmüş idare binası yüreğimizi burktu.
Okul Müdürü Cafer Ölgün bizlere bir öğle yemeği verdi. Yemekhane aynı yemekhaneydi. Oranın altında ki lojmanda Eldivanlı Ali Gökçe ile birlikte kalırdık.
Her birimizin kendine has buruk, hüzün dolu hikâyeleri vardı. 34 sene sonra buluşmuştuk. Ölene kadar irtibatımızı kesmeyelim diyordu arkadaşlarımız. Telefonlar ve mailler alındı.
Bir sonraki buluşmaya ya nasip diyerek herkes birbirinden ayrıldı. Tabancacıda eski bir siyah beyaz fotoğraf vardı. Çekeyim dedim çektirmedi. Beni yolcu ederken o fotoğrafı çıkarıp verdi. Boynuma öyle bir sarıldı ki, ağlamamak için zor zapt ettim kendimi.
[1] 1980 Öncesi DTCF’de okuyan Ülkücüler her yıl mutad olarak tekrarladıkları buluşmalarını bu yıl benim de ikâmet ettiğim Konya’da gerçekleştirecekler. Yarın gerçekleşecek olan bu toplantıya sevgili dostum Nevzat Kavun da iştirak edecek. İnşallah kendisi ile görüşecek, yine geçmişi yâd etme fırsatı bulacağım…