Erol Sunat
Erol Sunat

Notalara yanlış basmak

featured

Notalara yanlış basmanın adını dahi koyamadık. Notaya yanlış basmak, adımınızı yanlış atmakla denk. Hatta ta kendisi…Fazlası var, eksiği yok… Önünüzdeki çukuru görememeye, ayağı takılıp yere kapaklanmaya benziyor.

Notalara mı yanlış bakıyoruz, yanlış mı basıyoruz?

Ustalar, ben ustayım diyenler, usta olarak kabul edilenlerin notalarla dertleri var…

Nota bildiğimiz nota…

Ancak o notalar, nota vermeye başladı ustalara…

Ustalar da çıt yok…Ustalar dalgın, ustaların kafaları karışık…

Meydanlarda laf çok, kürsülerde de…Karın doyurmayanından, çare olmayanından…

Köprülerin altından akan deli sular, köprüleri de yıkmaya başladı. Yıkıldı o güzelim gönül köprüleri…

Notalarla işimiz olmaz diyenler, bıraktılar, sazı, mızrabı…

Bunun dediler akordu bozuk…

Akort edene götürmeye tenezzül etmediler.

Ne mi oldu?

Akortsuz saz çalmaya başladılar…Akort gitti, ahenk kayboldu.

Öyle olunca da…

Saz isteksiz, söz isteksiz, mızrap isteksiz…

El isteksiz, tel isteksiz…

Notalara yanlış basmanın adını dahi koyamadık. Notaya yanlış basmak, adımınızı yanlış atmakla denk. Hatta ta kendisi…Fazlası var, eksiği yok…

Önünüzdeki çukuru görememeye, ayağı takılıp yere kapaklanmaya benziyor.

*****

Son günlerde neşeli bir türkü dinlediniz mi?

Ya da içinde acı olmayan, umutsuzluk olmayan, feryat etmeyen bir şarkı?

Neşemizi kaybettik çünkü…

Sevincimizi de…Sevinç dediğimiz yaşama sevinci…

Şöyle bakın bir etrafınıza…

Haberler acı, yaşadığımız hayat bir o kadar sancılı…

Hangi birini anlatalım, hangi birini söyleyelim. Derdim çoktur hangisine yanayım derler ya…bizim halimiz bu cümlenin fazlası, hatta daha ötesi…

Biz ne ara bu kadar vurdumduymaz olduk…Biz ne ara bu kadar vicdansız ve merhametsiz olduk…

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye diye, yılan geldi herkese dokunmaya başladı.

Herkesi kandırmaya başladık…

Yalan söyleme üzerine Guinness rekoru kırmakla kalmadık, neredeyse her gün o rekoru yenileme peşindeyiz.

İyi huy diye…Hoşgörü diye…Anlayış diye…Nezaket diye…Birine yardım etmek diye bir şey kalmadı.

Tok açın halini öylesine görmemeye, halinden öylesine anlamamaya başladı ki, bu akıllara ziyan manzara bizi biz olmaktan çıkardı.

Açım diyeni duymuyoruz…Ölüyorum diyeni görmüyoruz…

*****

Gemisini kurtaran Kaptan havalarında, önce ben, sonra ben, dahası yine ben, bu dünyadan gidinceye kadar ben diyen bir ucube mantığın peşine takılmış sürükleniyoruz.

Biz diyemeyen, hepimiz diyemeyen, birbirimize destek veremeyen, destek olamayanlar olarak şu içinde bulunduğumuz hali ahvali kendimize nasıl yakıştırabiliyoruz?

Bunun adı kendini kurtarmak falan değil…

Kendinizi işin içinden sıyırıp çıkarmak hiç değil…

Biz Avrupalı değiliz…Amerikalı değiliz…

Ne Araplara benzeriz ne İranlılara…

Evet notalara yanlış basmaya başladık…

Armoniyi kaybettik…

O uyum…

O ahenk…

O kulağımıza hoş gelen…

O ruhumuza huzur veren…

O bizi bir arada tutan ruh bize kırıldı…

O kadar bencil olduk ki, ben, ben diye basılan notalar, sürekli ben diyenleri anlaşılmaz bir hale getirdi. Bu hal, herkese tepeden bakan, duymayan, görmeyen bir hal…

*****

Aynalara bakmak derler ya hani…

Aynalara bakacak yüzümüz yok…

Aynaya bak gör halini diyenlere düşmanız.

Aynaları parçalamak, paramparça etmekle iş bitmiyor.

Biz bizden gideli, vazgeçeli çok oldu…

Ölümler, ayrılıklar, vedalar da kendimize getiremedi bizi…

Oysa öyle kötü, öyle berbat, öyle acılı ve sancılı günler geçirdik ki…

O günlerden bize entübe diye bir kavram hatıra kaldı.

Şu anda entübe edilmiş bir halde yatıyoruz.

İstediğimiz nefes almak…

Bir oh diyebilmek…

Hangi birini sayalım, hangi birini söyleyelim çektiklerimizin. Gören, bakan, duyan olmayınca…

Tuzu kurular hariç, hayatından memnun olan, huzurlu olan kaç kişi tanıyorsunuz?

******

Halinizden haberimiz var, biliyoruz, farkındayız deniyor denmesine de…Ya çare? Çare denen o kavrama bir haller oldu…Çare o eski bildiğimiz çare değil…Çare, çare olsaydı notalara kimse yanlış basmazdı.

Saz karşı çıkardı…Tel karşı çıkardı…Mızrap, dur orada derdi…

Bu nota o nota değil…

O şarkı, o türkü böyle değil…

Sanki bir zaman atlaması yaşadık…

Kendi halinde, birbirini seven, anlayan, hoş gören, ağlayanın gözyaşlarını silen, halden anlayan, dinlemesini bilen, kim düşse kaldıran insanlar gitti, yerine kat be kat zıttı, bencil, egoist,

anlaşılmaz, tanıması ve anlaması zor insanlar çıktı geldi…

Biz hiç bu kadar saçmalamamıştık…

Notalara yanlış basa basa tıkandık kaldık. Elimizdeki saz akort tutmuyor artık…

*****

Nazar mı değdi bize? Ne oldu, neler oldu her birimize? Neden koptuk bu kadar birbirimizden?

Barış yok…Barışmak yok… Küfrün bini bir para…Hakaret doluyuz…Öfke ve nefret doluyuz…Gözlerimiz sevgiyle bakmak yerine ateş saçıyor…

Yazıklar olsun şu haline denen evlatlar, ana-babanın, akrabanın, komşunun üzerine yürüyor.

Uysan bela…Şikâyet etsen bela…Sussan içine dert…Dur desen durmuyor…Laftan sözden anlamıyor…

Ahlaklı Türk Milletinin çocukları tanınmaz haldeler…

Onlar çıkmazda…Aileler çıkmazda…

Ne oldu bize? Ne oldu o sevgimize, hoşgörümüze?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!