Erol Sunat
Erol Sunat

Kilimcinin Hikayesi

featured

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde sakin, efendi, herkesin iyiliğini isteyen, sürekli ahalinin içinde dolaşan, kimin ne derdi olsa koşan bir Bey varmış. Beyin genç yaşta ölen kardeşinin oğlu ise hırslı, ahaliyle barışık olmayan, ahalinin tutmadığı, sevmediği, Allah bunu başımıza Bey etmesin diye dua ettiği, beyin oğlu üç dört yaşlarında olduğu için, kendini Bey olarak görüyor, hazırlığını gizli bir biçimde sürdürüyormuş. Beyin dört kızından en büyüğü, çok uzun yıllardan beri Payitahttaymış. Ne yapar ne eder kimse bilmezmiş. Bu dört kızın anaları öldükten sonra, Bey yeniden evlenmiş. Küçük oğlunun anası olan Bey hatunu, Beyin büyük kızıyla, Beyin yeğeni evlensin diye çok uğraşsa da kıza ulaşması mümkün olmamış.

Beyin yeğeni, Bey hanımına yengem demiş, iznin olursa, ben Payitahta gitmek isterim. Orada müstakbel eşimi de bulayım, hatta onu alıp geleyim deyince, Bey hanımı, işte demiş bana damat olacak, yiğit sensin. Sen Beye aldırma, ben onu ikna ederim. Bakarsın, üvey kızım da seni beğenir.

Beyin yeğeni, ertesi gün Beyden ava çıkıyorum diye izin istemiş, yanına bela çıkarmada üstüne olmayan, adamlarını da almış, sürmüş atını payitahta doğru. Bey yeğeni, üç gün sonra bir hana gelmiş. Hanın kapısını tekmeleyerek açmış. Karşı çıkan hancıyı adamları ortalarına almışlar. Tam vurmaya başlayacakları sırada, hanın üst katının avluya bakan bir odasından üzerlerine ok yağmaya başlamış. Bey yeğeni, tez demiş, o okçuyu yakalayıp buraya getirin. Kolunu kanadını kırayım ki, bir daha yay çekemesin.

Adamlardan üç tanesi koşarak, ok atılan odaya girmişler, bakmışlar ki, kimse yok. Beyin yeğeni ve adamları hanın içinde dört dönmüşler. Sonunda Bey yeğeni, han müşterilerinin ortasında hancının yakasına yapışmış. Söyle hancı demiş, kimdi o bana ve adamlarına kasteden? Handaki insanlar, bırak hancıyı demişler, sen şaki misin, harami mi? Bey yeğeni, bırakmış hancıyı, almış adamlarını çıkmış handan dışarı. Önlerine bir orman çıkmış. Adamlardan biri, Beyim demiş, yolumuz biraz uzasa da biz bu ormana girmeyelim, ormanın dışından giden bir yol var.

Bey yeğeni, okçu demiş istese birçoğumuzu vurabilirdi. Haklısın, ormanda kuş gibi avlanabiliriz. Orman dışından Payitahta doğru beş gün kadar gittikten sonra, Payitahtın kale kapısından içeri girmişler. Sur dibinde kaldıkları hana, bir adam gelmiş. Beyim demiş, Vezir hazretleri seni görmek ister, ancak yalnız. Bey yeğeni takılmış adamın peşine, Vezirin konağına gelmişler. Vezirin huzuruna çıktığında, Vezir, gel bakalım, Bey yeğeni demiş. Sen benim için önemlisin. Baban benim dostumdu. Erken öldü. Bey olan sünepe ne yapar. Bir gece sık boğazını, otur Bey makamına. Bey yeğeni, Vezir Hazretleri demiş, Beyin büyük kızı Payitahtta, onu almaya geldim. Onunla evlendiğim gece, Bey’de öbür tarafa gidecek. Vezir, bak şimdi oldu demiş. Yalnız, ben öyle bir kız duymadım. Ya gizleniyor ya başka planları olan akıllı biri. Sultanın danışmanına yarın bir sorayım. Onun uçan kuştan haberi olur. Senin içinde, nişanlısını almaya gelmiş diyeyim de kız buradaysa ortaya çıksın. Ertesi gün Vezir, sarayda, Sultanın danışmanına meseleyi açmış. Danışman, Vezirim demiş, beyin kızı mı varmış? Hem de buradaymış öyle mi? Senin Bey yeğeni, kızı yanlış yerde arıyor olmasın.

Vezir, Bey yeğenini konağında misafir etmiş. Ertesi sabah, Bey yeğeninin adamlarından biri nefes nefese Vezir Konağına gelmiş. Beyim demiş, handa sadece gözleri görülen bir savaşçı, adamlarımızın hepsini öldürdü. Beni de sana gönderdi. Bey yeğeni, Vezirim demiş, bu yolda karşılaştığımız okçu. Demek ki iyi de kılıç kullanıyor. Vezir, muhafız birliğini göndermiş hana. Bey yeğeninin adamlarını ortadan kaldıranı kimse tarif edememiş. Hancı, Vezirim demiş, öyle yaman kılıç kullanıyordu ki, Beyin adamları kılıçlarına davranamadılar.

Hanın avlusunda şaşkın bir şekilde kalan Bey yeğeni, düşüncelere dalıp gitmişken, Han kapısından güzel bir genç kız girmiş. Nişanlımı almaya geldim diye beni arıyormuşsun diye duydum Bey yeğeni demiş. Ben, Beyin kızıyım. Sokağın içinde kilim tezgahlarım var. Bey yeğeni kendini toplamış. Ben demiş seni şehrimize götürmek için geldim. Seninle evlenmeyi murat ederim. Bey hatunu da bu evliliğe razı. Beyimiz, kararı sana bıraktı. Niyetim böyleydi amma, bu sabaha karşı adamlarımı birileri öldürmüş, onları bulmadan buradan gitmeyeceğim. Bey kızı, bana demiş kilimci derler, Vezire kilimci deseydin bilirdi. Bey yeğeni, Vezirin yanına gitmiş. Vezirim demiş, bey kızı beni buldu. Bana kilimci derler dedi. Sizde onu tanırmışsınız. Vezir, demek o kız ha demiş. Aslında bir tarihte bende onunla evlenmek istedim. Zorlamaya kalktım. Sultana gitmiş. Sultan, rızası olmadan alamazsın, üstelik sen Vezirsin, nasıl böyle bir işe tevessül edersin diye üzerime yürüdü. Yerin dibine girdim. Ayaklarına kapandım. Bir daha da o mevzuyu kapattım. Beylerden birinin kızıyla evlendim. Sende bir daha düşün istersen.

Bey yeğeni, çıkmış Sultanın huzuruna, Sultanım demiş, kilimci kızı alıp götürmek dilerim. Sultan, çağırın kilimci kızı demiş. Kız gelince de sormuş, kızım demiş, bu Bey yeğeni, aynı zamanda senin akraban. Seni alıp götürmek ve seninle de evlenmek diler ne dersin? Kız Sultanım demiş, bu akrabanın gözü babamın makamında. Bey hatunu olan üvey anam, anasının akrabası. Bu zorba, bu kendini bilmez bir de bana talip mi olur? Ne buradan ayrılırım ne de bu zalimle evlenirim. Tek korkum, babama bir şey olması. Kız müsaade isteyip ayrılmış Sultanın huzurundan. Sultan, Bey yeğenine adamlarını kaybetmişsin demiş, yol uzun, nasıl döneceksin şehrine? Bey yeğeni tek bir kelime söylememiş, çıkmış Sultanın huzurundan. Sultan bana demiş kilimci kızı çağırın.

Kız bir süre sonra Sultanın huzuruna gelmiş. Sultan, kızım demiş, korktuğun oldu. Baban dün gece ölmüş. Kimi zehirlendi diyor, kimi, konağına girerken oklandı. Kimi yatağında ölü bulundu diye haberler gelir. Seni şehirde kimse bilmez, bu akrabandan başka. Şehrine var, olayı tahkik et, bu zorbayı da ne yapacağını sen bilirsin. Kız, atlamış atına, bir süre sonra, Bey yeğenine yetişmiş. Şehre gidelim diyordun ya demiş, sana yol arkadaşı olayım. İlk mola verdikleri handa, Bey yeğenini ve yanındaki adamlarını ortadan kaldırmış.

Bir hafta kadar sonra şehrine geldiğinde ahali gitti Beyimiz, biz şimdi onsuz ne yapacağız, o zorba yeğen başımıza gelecek, Bey olacak, feleğimiz şaşacak diye feryadı figan eyliyorlarmış. Kız, Bey konağına girmiş, bakmış ki üvey anası, şehrin ileri gelenlerini toplamış, birkaç güne kadar yeğenim gelir demiş, o gelinceye kadar Bey hatunu olarak, söz bende. Oğlum Bey oluncaya kadar bakarsınız, ben yönetirim bu şehri.

Kilimci kız, dur bakalım demiş, beklediğin yeğenin gelmeyecek. Ben kilimci. Şu andan itibaren, Sultanımızın fermanıyla Bey konağına kilimimi seriyorum. Bundan böyle kimsenin bu konakta ve Beylikte hakkı da yoktur, yeri de. Üvey ana, ben duydum seni demiş, böyle karışık yerlere sen gidermişsin. Ölen Beyimizin, Payitahtta bir kızı var. Ona haber gönderirim. Tasını tarağını toplar gidersin. Kız, ben demiş, buraya kilimimi serdikten sonra ne Bey tanırım ne ağa ne de Bey kızı. Bundan gayrı tek bir aykırı kelam istemem. Sende anladın mı, Bey hatunu.

Deyin hele bakalım, ne ettiniz Beye? Oradakilerden biri, Kilimci kızım demiş, Beyi, zor fark edilen, ağır ağır işleyen bir zehirle kendine Bey hatunu diyen bu kadın öldürdü. Bey yeğeni Payitahta gitmeden buldu geldi zehri. Beyimizin kızını bulup, onu da gelirken yolda öldüreceklerdi. Beyimizin diğer kızlarını, komşu diyarın esir pazarında yarın satacaklar. Neden bilir misin, sadece Beyin oğlu bu kadından. Kilimci kız, kadını saçlarından yakalamış, çıkarmış konağın çatısına, atmış aşağıya. Bey hatunu düştüğü yerde ölmüş kalmış.

Ertesi gün esir pazarının olduğu sınır şehrine gelmiş. Kız kardeşlerini satın alıp, bir arabaya bindirip, getirmiş şehre. Bey konağına geldiklerinde, kızlar, hanımım demişler, o kadın bu sefer bizi yaşatmaz, babamızı zehirledi. Bizi geri götür, sat o esir pazarında diye ağlaşmışlar.

Kız, bana demiş kilimci derler. Bundan böyle bu konak sizin. Erkek kardeşinizi de alın yanınıza. Üvey ananız öldü. Bey yeğeni öldü. Adamları ve yakınları zindanda. Ben serdiğim kilimi toplayıncaya kadar, sizde kendinizi toparlayın.

Anlatırlar ki; Kilimci kız, şehirde olaylar yatışıncaya kadar, şehirde kalmış. En büyük kızı oturtmuş Bey makamına. Kızlar, kilimci kızın ablaları olduğunu hiçbir zaman öğrenemediler diyen de olmuş, öğrendiler amma bu sırrı ölünceye kadar muhafaza ettiler diyende olmuş. Kilimci kız her şey normale döndükten sonra çıkmış gitmiş şehirden. Sultan nereye kilimini ser derse, varmış, o şehre. Hem çok korkulan hem de gelsin diye beklenen biri olarak anılmış ve yaşamış. Yıllar sonra, o küçük bey oğlu, büyümüş, Şehre Bey olmuş. Bir süre sonra, ahaliye eziyet etmeye başlayınca, bir kilimci gelmiş, ertesi gün ortada ne Beyi gören olmuş ne de kilimciyi. Kim ahaliye zulmetmeye başlasa, ahali bunun da hakkından gelen bir kilimci gelmesi yakındır diye konuşmaya başlarmış.

Şehir şehire, Kilimci kilimciye, Bey Beye, bey yeğeni Bey yeğenine, Bey hatunu Bey hatununa, Bey kızı Bey kızına, Bey oğlu bey oğluna, han hana, hancı hancıya, Sultan Sultana, Vezir Vezire, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!