Sürekli kalp çarpıntısı geçirenlerin dayanacakları bir dünya değil bu dünya. Kalpsizlerin altın gibi kalbi olduğuna hükmedilen, hatta yemin edilen bir dünya… Adına ister ahir zaman deyin ister kıyamet koptu kopacak…
Hz. Mevlâna’ya sormuşlar:
Efendim, kırılan kalp tekrar sever mi?
Hz. Mevlâna: Evet, demiş.
Ama efendim, siz hiç kırılan bardaktan su içtiniz mi?
Hz. Mevlâna:
Peki siz, hiç bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçtiniz mi?
Hz. Mevlâna, bir başka sözünde de şöyle sesleniyor; “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.”
Mesele kalplerimizde…Yumuşatamadığımız kalplerimizde…Sevmemek için, daha da düşman olmak için çare aranılan bir dünyada yaşıyoruz. Küsmek ve darılmak için selam dahi bahane…
Barış, dokuz köyden kovulan doğrucu Davut.
Böyle olunca da insanlar kalp çarpıntısı geçiriyor, kalbi buraya kadar dayanabildi deniyor. Ne olmuş, kim ölmüş diye soran da yok, bakan da…Kalpsizler; kalbi vardı, kalp zayıftı, kalp çarpıntısı çoktu, birkaç kriz geçirdi, sessiz sedasız gitti diyorlar, bir kalpsizin, bir taş kalplinin yüzünden demiyorlar.
Hani o güzel şarkı, “Benim de kalbim var, bende insanım…” diyordu ya…Kalbi olan bunu yapmazdı diyoruz ya…
Kalbi olmak, sadece kalbi teklemek değil elbette…Kalbi olmak karamsarlık bulutlarını dağıtmak aslında…Acı sözleri, bal eylemek…Kasvetli hanelerin kapısını penceresini açmak…
Kalbi olmak, buz tutmuş, kardan kapanmış yolların karını kürümek, buzunu kırmak…Sellerin önüne set çekmek, set olmak…Fırtınalara karşı el ele vermek…Yangınları büyümeden sağa sola sirayet etmeden söndürmek…
Bu saydıklarımız ve daha fazlası kalbi iyilik için atanların, kalbi en güzel hasletler için çarpanların, yapacaklarından sadece birkaçı. Lakin onların kıymetini hiç mi hiç bilemedik.
*****
Kalbi, önce ben, sonra ben, yine ben, yine ben diye atanların kalpsizlikleri ise dünyayı zindan eder insanlara ve insanlığa…
Dünya da ki cehennem; kalpsizlerin, kalbi taşlaşmışların, vicdan ve merhametini, insafını kalbinin derinliklerine gömenlerin, insanlara reva gördüğü, yaşattığı acı, ıstırap, elem, keder, gözyaşı…
Sen nasıl bir kalp taşıyorsun derler ya hani…Senin kalbin var mı derler ya…Kalp, sende olmayan, bulunmayan derler ya…
Dünya üzerinde yaşadığımız onca savaş, onca vahşet bitmiyor, gözyaşları dinmiyor. Kalp taşıdığımızı söyleyen bizlere ne ölüm ne deprem ne sel ne yangın ders olmuyor.
Kalp, üç günlük dünya için hırslarına yenilenlerin, bitmez tükenmez ihtiraslarının elinde yalpalıyor, savruluyor. Kalp, kalp olmaktan, insan, insan olmaktan çıkıyor.
*****
Yunus, yüzyıllar ötesinden şöyle diyordu; “Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi? / Mal da yalan, mülkte yalan/ Var birazda sen oyalan”
Oyalanmıyoruz, oyun bozanlık yapıyoruz. Huzurun, barışın, mutluluğun, gülümsemenin gözünü çıkartıyoruz. Ne kadar insani güzel duygu varsa hedefe koyup hapsediyoruz, zindanlarda çürüsün istiyoruz.
Oysa bu dünyayı yaratan, herkese yetecek bir dünya yaratmış insanoğlu için…Yaratan bölüşün dedikçe, paylaşın dedikçe, yarattıklarım hepinize bol bol yeter dedikçe, kavgasız, kardeşçe barış içinde güzel güzel yaşayın dedikçe, biz tersini yapıyoruz. Açgözlülüğün, her şeye sahip olma hırsının peşinde sürüklenmeye devam ediyoruz. Kalplerimiz menfaatlerimiz ve elde edeceklerimiz için çarpıyor. Gözümüz yananı, yıkılanı, aç ve açıkta kalanı görmüyor. Kulaklarımız, onların feryatlarını, çığlıklarını duymuyor.
Nasıl bir kalp taşıyorsak artık…
*****
Kim ölmüş, kim kalmış, kim düşmüş, kim şaşmış, kim haddini aşmış, kim ağlamış, kim sızlamış, kim bunalmış, kimi gam kasavet sarmış, kim batağa düşmüş, kim üşümüş, kim üzülmüş aldırmıyoruz. Bizde bir kalp taşıyor muyuz diye düşünmüyoruz.
Ne varsa benim olsun. Benden habersiz kuşlar uçmasın, benden habersiz kimsenin hiçbir şeyi olmasın gibi bir egonun esiri olmuş insanlar.
Sende öleceksin. Ölüm var diyenlere…Bana gelinceye kadar, ölecek adam mı yok diye ölümle dalga geçiyorlar.
Nasıl daha çok yaşarım, nasıl daha çok kazanırım, derdindeler…
Ölüm en büyük düşmanları…Ben yaşayayım da kim ölürse ölsün diyorlar…
Ölümün hiç beklemedikleri bir anda geleceğini unutuyorlar. Anmak istemiyorlar. O taş kalpleri ölüm le yüzleştiğinde yaprak gibi titriyor.
İşte o taş kalpliler yüzünden, kalpsizler yüzünden…Kalplerimiz yaralı…Kalplerimiz yorgun…Bir o kadar kırgın…Bir o kadar da dargın…
Kalpten kalbe giden yollardan dem vurulurdu bir zamanlar. İşte o yol oldukça uzun bir zamandır kapalı…Yerin altında kalmış, tünele benzer bir yol…
Üstelik zifiri karanlık…Açın yolu diyorsunuz açmıyorlar. Madem öyle biz açalım diyorsunuz ne kazma veriyorlar ne kürek…Ne kandil veriyorlar ne de yürümek için izin.
Bunun adı ne?
Kalp çıkmazı…Çıkmaz sokak…Geri dönülmez, ileri gidilmez…Arafta kalmak gibi bir şey…Sonrası kalp çarpıntısı, kalp krizi, kalp ritminin bozulması say say bitecek gibi değil…
*****
Tutunduğum dallar elimde kaldı. Güvendiğim dağlara karlar yağdı. Kime inandıysak kalpsiz çıktı. Hayat sıktı. Gönül bıktı. Felek çarptı. Enflasyon ve hayat pahalılığı bize fena taktı diyen insanların geçirdiği kalp çarpıntısı yaşanacak dert değil.
Herkesin başında bir kalpsiz var…Kiminin sevdiği kalpsiz…kiminin evladı…kiminin kardeşi…kiminin akrabası…kiminin kendimden daha fazla güvendim dediği…
Lafların eğilip bükülmesi, satranca rahmet okutan hamleler, sonra da haktan hukuktan bahsetmeler, ne için çarptığı her halinden belli olan kalplerin hedefine ulaşmak için dağları, tepeleri yerle bir etme heves ve arzusu, hudutsuz adımları o kadar açık ve net ki…
İsrail; Orta Doğunun kalpsizi, katili…Orta Doğunun hâkimi benim diyor. İki bin yıl sonra geri gelebildiği topraklarda barış ve huzur içinde olmayı arzulayan bir kalbe sahip değil.
Tehditler yağdırıyor, ölüm olup yağıyor bölgenin üstüne.
İsrail; Ey Filistin, ey Gazze, ey Lübnan bağışlayın beni, özrümü kabul edin. Bundan böyle sizin topraklarınıza dönüp bakarsam… diye başlayan cümleler edemiyor.
Asya’nın kalpsizi olan Çin, Doğu Türkistan’ı özgür bıraktım. Bugüne kadar çok acılar çektirdim. Uygurlardan tarih ve dünya huzurunda özür dilerim diyemiyor.
İnsanlar ve milletler geçmişte yaşamış oldukları acıları unutmuş görünüyorlar.
*****
Kalp kıran, kırdığı kalbin gönlünü almayan, almayı düşünmeyen, kalp kırmayı kendince hak gören, kalbini kırdığının kolunu kanadını da kırma hakkını kendinde gören kalpler, kalpsizler ne yazık ki baş tacı…
Kalpsizlerin o kadar çok hayranı ve yandaşı var ki…İnsafsızlığın, vicdansızlığın ve merhametsizliğin cirit attığı dünya da kırılan kalpler tesellisini bulamadan dünyaya veda edip gidiyor. Ne anan var ne hatırlayan ne de giderken ardından güzel bir çift laf eden…
Sürekli kalp çarpıntısı geçirenlerin dayanacakları bir dünya değil bu dünya. Kalpsizlerin altın gibi kalbi olduğuna hükmedilen, hatta yemin edilen bir dünya…
Adına ister ahir zaman deyin ister kıyamet koptu kopacak…