Kaf dağını mutlaka duymuşsunuzdur. Dağlardan bir dağ lakin gören yok. Nasıl bir dağ, ne kadar yüksekliği var, nereye yakın, eteklerinde hangi şehir var?
Hangi ülkede, dünya da mı, dünyanın dışında bilinmedik, gidilmedik bir yerde mi?
Kaf dağının ardına atar gibi attılar beni, kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdeyim diye konuşanların serzenişlerinde de kendine yer bulur Kaf dağı!
Kaf dağı, dağ amma, Ağrı değil, Erciyes değil, Süphan değil, Nemrud dağı hiç değil. Ne Himalayalardaki Everest, ne Güney Amerika’daki And dağlarındaki Aconcagua!
Ne oraya gideni, ne oradan geleni görmediğimiz, dinlemediğimiz hakkında tevatür ve rivayetlerden başka hiçbir şey bilmediğimiz bir dağ.
Sadece bildiğimiz, Kaf dağının yolunu bilen bir kuşun var olduğu!
Zümrüdü Anka kuşu!
Yaygın adıyla Anka kuşu!
Onu bilmeyenimiz yok!
Ancak, görenimiz henüz çıkmadı!
Var olduğuna inananlar az değil!
O efsane üstü, olağanüstü bir kuş diye kabul görüyor!
Kaf dağına giden yolu bilen yalnızca o..
Kimi yada kimleri götürür, kimi yada kimleri oradan getirir, onun bilgisi dahilinde olarak anlatılır!
Anlatılır da, ne götürdüklerini, ne getirdiklerini bilende yok, gören de, tanıyan da!
Kendimizi bildik bileli bize anlatılan ve okuduğumuz Kaf dağı masalları ve hikayelerinde, Anka kuşunun yum gözünü, aç gözünü dediği ve o kısa süre içinde insanları götürüp-getirdiği bir yer olarak anlatılır Kaf dağı.
Kaf dağı gizem dolu bir dağ!
Ne yolu belli, ne izi, ne rotası!
Hikayeciler ve masal anlatıcıların, konuyu tatlandırmak için biz anlatanların yalancısıyız diye söze başladıkları o meraklı ve heyecanlı hikayelerin efsunlu adı Kaf dağı!
Anka kuşunu gören ve bilen olmasa da, insanlar anlatanların anlattıklarına hayal güçlerini de katarak onu tasvir etmişler, çizmişler ve günümüze kadar da ulaştırmışlar resmederek.
Bu çizilen kuş, Anka kuşu mu, onun benzeri mi, ondan iz mi taşır, çizene ilhamı verenle çizen arasında!
Bindim Anka kuşuna, uçtum Kaf dağlarına demeniz için, masala benzer bir şeyler anlatıyor olmanız yada dinliyor olmanız lazım.
Kaf dağı bilinmeyen, gidilemeyen, neresi olduğu tarif edilemeyen, ancak bir yerlerde de var olduğuna inanılan bir dağ.
Bir çok edebi metinde yer almış, hakkında efsaneler, hikayeler yazılmış, anlatılmış, zümretten, olduğuna inanılan bir dağ efsanesi.
Ve o dağa ancak Anka kuşuyla gidilebilir.
Bu kuşa İranlılar “Simurg” derler.
Bizim kültürümüze ise Zümrüdü Anka kuşu olarak geçmiştir. Zümrüdü Anka, zümrüt dağına yani Kaf dağına götüren kuş olarak bilinir.
Anka kuşu insanı hayallerine, hedeflerine ulaştıran, yardım eden, ayrılmaz bir yol arkadaşı, manen destek veren bir dost olarakta anlatılmıştır.
Rahmetli Tarih Hocam Lütfü Ernur, Allah, Osmanlı Padişahlarının yanlarına, onları uçuracak birer Zümrüdü Anka nasip etti der ve eklerdi.
Osman Beyin yanında Şeyh Edebali…
Çelebi Mehmet’in yanında Emir Sultan…
- Murat’ın yanında Hacı Bayram-ı Veli…
Fatih Sultan Mehmet’in yanında Ak Şemseddin…
Yavuz Sultan Selim’in yanında İbn-i Kemal…
Muhteşem Süleyman’ın yanına Ebusuud Efendi…
III. Mehmet’in yanına Hoca Sadeddin Efendi vardı.
Onlar bu Padişahların Zümrüdü Anka’ları oldular. Onları hedeflerine ve hayallerine uçurdular diye de eklerdi.
Mesela İstanbul, Kaf dağının ardı kadar uzak bir hayaldi. Şehir ilk defa M.Ö 340 yılında Makedonya Kralı Filip tarafından kuşatılmış, onunla birlikte tam 29 kez kuşatma geçirmiş ve şehir bu kuşatmalara karşı koymasıyla meşhur olmuştu. Kimse İstanbul’un alınabileceğine ihtimal vermiyordu. 29 Mayıs 1453 tarihinde şehrin fethi, Fatih Sultan Mehmet’e ve onun Zümrüdü Anka’sı olan hocası Ak Şemsettin’e nasip oldu.
Nasipten öteye yol gitmez derler! Anka, nasip işi sevgili okurlar. Bildiğimizin, dinlediğimizin ve öğrendiğimizin özeti ise şu; “Kaf dağına Anka ile uçulur!”