Bugün 29 Mayıs… Ulubatlı Hasan’ların ruhu dolaşıyor İstanbul’da… Fatih Sultan Mehmet, beyaz atının üzerinde bir tepeden bakıyor İstanbul’a… Ak Şemsettin yanı başında… Ebu Eyyûb el-Ensarî gülümsüyor yüzlerine… Kaç yıl olmuş, ne kadar geçmiş hiç önemli değil… Kim ne derse desin, kim ne yazarsa yazsın, kim ne düşünürse düşünsün…Türk milletine müjdelenen bir şehir İstanbul…Müjdenin sahibine şükürler olsun…
İstanbul II. Mehmet’in rüyasıydı. “Ey Konstantiniyye! Ya sen beni alırsın ya ben seni alırım.” diyordu. Çocukluk yıllarından beri kafa yorduğu, üzerine hayaller kurduğu bir şehirdi.
İstanbul Roma’nın son günlerini yaşadığı o günlerde karşı karşıya geldi II. Mehmet’le…
O güne kadar kale surlarına tam anlamıyla döndürülmemişti topların namluları…
II. Mehmet’in en büyük topu “Şâhi” 2 tonluk gülle atarken, ona yardımcı olan diğer toplar 1.5 ton ve bir tonluk gülleler atma kabiliyetine sahiptiler.
İstanbul surları Orta çağ dünyasının en sağlam, en dayanıklı surları olarak haklı bir şöhret kazanmıştı. Fatih’in topları surlarda öyle gedikler açtı ki, aşılmaz ve yıkılmaz surlar efsanesi yıkıldı.
Genç Sultan ve onun yanında ona inanan Vezir ve Beylerin dışında bu fethin başarılacağına inanan azdı. Tarihçilere göre Sadrazam Çandarlı dahil.
Bilmedikleri, hafife aldıkları genç Sultanın bir savaş dâhisi olduğu idi.
*****
Osmanlı devlet olmuştu. Balkanları yurt tutmuştu.
İstanbul’u kıskaca alan Osmanlı Sultanlarından hangisine nasip olacaktı fetih?
II. Mehmet’e kadar Osmanlı Sultanları adım adım yaklaştılar İstanbul’a ve fethe…
Entrikada üstüne yoktu Roma’nın.
Osmanlı bir türlü rahat yüzü görmüyordu. Bir yandan Beylikler, bir yandan Sırbistan Krallığı, bir yandan İstanbul’a sığınan ve Roma’nın elinde koz olarak tutulan Osmanlı Şehzadeleri, bir yandan Haçlılar, bir yandan Timur ve yaşanan Fetret devri…
Şehzadeler arasındaki taht kavgaları, Venedik ve Ceneviz derken, her engel Romanın dolayısıyla İstanbul’un ömrünü uzatıyordu.
Ne Roma ne Batı ne Papalık II. Mehmet ne yapar ne düşünür konusunu fazla ciddiye almıyor, uyarılara itibar etmiyor, İstanbul’u alacağına ihtimal dahi vermiyordu.
*****
Fethin yolları sonunda II. Mehmet’le kesişti.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in o kutlu hadisi 29 Mayıs 1453 tarihinde zamanımızdan tam 571 yıl önce bugün gerçekleşecekti.
Diyordu ki o kutlu Peygamber; “Konstantiniyye mutlaka feth olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır! Ve o asker, ne güzel askerdir!”
Bundan elli küsur yıl önce Bursa Eğitim Enstitüsünde, rahmetli Türk Tarihi Hocamız Kahramanmaraşlı Lütfü Ernur, Osmanlı topları surlarda kapatılamayacak gedikler açmaya, ordu o gediklerden İstanbul’a girmek için surlara doğru rüzgâr gibi koşmaya başladığında, Ulubatlı Hasan’ın Aya Romanosa yani Topkapı surlarına diktiği Osmanlı bayrağı dalgalandığında II. Mehmet, Fatih olmuştu. İndi atından iki rekât şükür namazı kıldı. O artık Fatih’ti. İstanbul’un Fatihi idi. Hz. Peygamberin o kutlu hadisine mazhar olan komutandı. Ordusu da o övülen o güzel askerdi diye anlatmıştı o anları.
*****
Avrupa şehirlerinde çanlar acı acı çaldı. İstanbul’un düştüğüne kimse inanamadı.
Kendine gelemedi Papalık. Kendine gelemedi Avrupa’nın anlı şanlı Kralları İmparatorları.
Ne yaptılarsa olmadı. Karşılarında durdurmaları söz konusu bile olmayan bir güç vardı. Hem karada hem denizde.
İstanbul öyle bir moral oldu ki, Türk Milletine…
Sultan Süleyman döneminde üç kıtada at koşturuldu. 20 milyon kilometre kareye ulaşan bir devletin yıldızı parladıkça parladı.
O topraklar adı İstanbul olan bir Payitahttan yönetildi tam dört koca asır.
*****
Osman Bey’in yanında Şeyh Edebali, Çelebi Mehmet’in yanında Emir Sultan, II. Murat’ın yanında Hacı Bayram-ı Veli, II. Mehmet’in yanında Ak Şemsettin vardı.
O zatlar, o sultanların Zümrüdüanka’sı hükmünde idiler.
Osmanlı üzerine yapılan cümle sefer hep ayrı birer Haçlı seferi olarak sevk ve idare edildi.
II. Mehmet’e kadar, Osmanlı Balkanlarda fırtına gibi esmişti. Muradı Hüdavendigar Kosova da, Yıldırım Beyazıt Niğbolu’da, II. Murat Varna ve II. Kosova’da destan yazdılar.
*****
İstanbul fethinin üzerinden geçen 571 yıla rağmen, bu fethi kabul edemedi Batı. Kabul edemedi Avrupa. Kabul edemedi, kendini Romanın varisi gören Yunanistan.
Osmanlının son yıllarında, önce 13 Kasım 1918, sonra 16 Mart 1920’de olmak üzere iki kez işgal edilmişti İstanbul!
24 Temmuz 1923 Lozan Barış antlaşmasından sonra, işgalciler 23 Ağustos 1923 ‘ten itibaren İstanbul’dan ayrılmaya başladılar. En son birlik 4 Ekim 1923 tarihinde İstanbul’u terk etmişti.
6 Ekim 1923’ te Türk ordusu geri aldı İstanbul’u…
Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Mustafa Kemal Atatürk, boğazda gördüğü düşman gemileri için, “Geldikleri gibi giderler” demişti. O gemiler, o devletler, o işgalciler, o birlikler geldikleri gibi gittiler.
*****
İstanbul, Türk milletine bahşedilmiş bir şehirdir, anlayana…
Varsın Konstantin şehri desinler, varsın haritalarında kendi şehirleri gibi göstersinler.
Hırslarını başka türlü alamıyorlar.
Çünkü İstanbul’u benden, beni İstanbul’dan ayıramıyorlar…
Bugün 29 Mayıs…
Ulubatlı Hasan’ların ruhu dolaşıyor İstanbul’da…
Fatih Sultan Mehmet, beyaz atının üzerinde bir tepeden bakıyor İstanbul’a…
Ak Şemsettin yanı başında…
Ebu Eyyûb el-Ensarî gülümsüyor yüzlerine…
Kaç yıl olmuş, ne kadar geçmiş hiç önemli değil…
Kim ne derse desin, kim ne yazarsa yazsın, kim ne düşünürse düşünsün…
Türk milletine müjdelenen bir şehir İstanbul…
Müjdenin sahibine şükürler olsun…