Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kavgacı, geçimsiz, yağmurdan nem kapan, hırçın denizlerin dalgaları gibi anında öfkesi kabaran insanların yaşadığı bir şehir varmış. Bu şehirde ne olay bitermiş ne de yaralama. Hemen bıçaklar, kılıçlar çekilir. Karşılıklı vuruşmalar olur. Zindanlar kavga edenlerle dolup taşarmış. Hırsı geçmeyenler zindanlarda da rahat durmazlar, zindan kanlara boyanır. Araya giren, kavgaları ayırmak isteyenlerde bu işten zarar görürlermiş.
Şehirde kavgalılar, küsler, birbirine selam vermeyenler, düşman olanlar pek çokmuş. Şehrin bu kötü gidişatını çözmek isteyenler varmış var olmasına da hırsı aklının önünde olan kendini bilmezler, onlara da çekmişler kılıçlarını, hasım olmuşlar, bazı ara bulucuları da öldürmüşler. Şehirde kim görev yapsa canına tak etmiş. Şehre görevli olarak gelenlerin bile canı emniyette değilmiş.
Sultan bu işin çözümü için başta hocası olmak üzere birçok insan dinlemiş. Şehrin bu durumunun güzellikle, konuşmakla çözülecek bir iş olmadığı belli olmuş. Sultan bu şehri olduğu gibi ortadan kaldırayım, bunların tamamını o şehirden sürüp atayım diye ciddi ciddi düşünmeye başlamış.
Tam kararını verecekken, muhafızları Sultanım demişler bir yiğit geldi, sizinle o şehir hakkında konuşmak diler. Sultan gelsin demiş, bakalım ne diyecek.
Yiğit, girmiş Sultanın huzuruna. Sultanım demiş, duydum ki o şehri ortadan kaldırmayı dahi düşünürsünüz. Bu düşünceleriniz hem Payitahtta hem de o şehirde konuşulur. Şehirdekiler, böyle bir durum karşısında bir araya geliriz, ölene kadar savaşırız diyorlar. Bana izin verin şansımı deneyeyim. Olmaz ise durumu size duyururum her ne yapacaksınız ferman sizindir.
Sultan seni bilirim demiş. Senin birçok kahramanlığına ve gözü pekliğine yakından şahidim. Yalnız neden o şehre gitmek istersin onu da öğrenmek isterim. Onu anlatmadan sana izin yok. Yiğit ve Sultan birkaç saat baş başa görüşmüşler. Görüşme sonrasında yiğit binmiş atına sürmüş o şehre doğru.
On gün kadar sonra, şehre gelmiş, şehrin en büyük hanından girmiş içeri. Hancının adamlarından biri, Beyim demiş, Atından inme, Hancı seni evinde bekliyor, beni takip et. Hancının adamı ile yola düşen yiğit Hancının mütevazi evine varmış. Hancının adamı bana müsaade deyip gidince, yiğit çalmış kapıyı. Hancı açmış kapıyı. Yiğit öpmüş Hancının elini girmiş evden içeri. Hancı evlat demiş, seni görmeyeli uzun yıllar oldu. İyi ki geldin. Han seni bekliyor. Bundan böyle Hancı sensin. Seni buraya getiren benim yeğenim. Ona sonuna kadar güvenebilirsin. Gündüz Hancı ol, gece neyse bu şehirde yapacağın iş onu yap. Ben geride duracağım. İşin bittiğinde, yol senin, han benim…
Yiğit bir süre Hancıyla görüştükten sonra, binmiş atına gelmiş Hana. Hancının adamları, Beyim demişler, bundan böyle Hancı senmişsin. Yiğit, hiçbiriniz işini bırakmayacak demiş. Almış olduğunuz akçenin iki katını vereceğim. Memnun kalırsam üç katını. Haydi herkes işinin başına. Sonra da Hancının yeğenini çağırmış. Bu adamların idaresi sende demiş. Al şu akçeleri, her birine dağıt. Yeni Hancı çalışmanızdan memnun kalırsa, bunun devamı gelecek de. Hancının yeğeni, baş üstüne Beyim demiş fırlamış gitmiş.
Ertesi gün, şehrin Ağası denilen bir zat çıkmış gelmiş. Bir hayli sinirliymiş. Hancı diye bağırmış. Çabuk yanıma gel. Yeni hancı buyur ağam demiş. Ağa atımdan ineceğim. Hemen çök yere…Hancı, senin at uşağın yok demiş. Ben Hancıyım. Handan sorumluyum. Senin at uşaklığından değil. Ağa, elindeki kırbacı havaya kaldırmış, hancıya doğru savurmuş. Ancak hancı çevik bir hareketle kırbacı yakalamış, ağa ile birlikte çekmiş almış atın üzerinden, ağa hanın avlusuna öyle fena düşmüş ki, insanlar ister istemez gülüşmüşler. Ağanın adamları çekmişler kılıçlarını ağamıza bu hareketi yapanı yaşatmayız demişler. Saldırmışlar hancıya. Hancı ağanın adamlarını sille tokat sermiş yere, her biri ağanın yanına serilmiş kalmışlar.
Olay neredeyse anında şehirde duyulmuş. Ağanın sevenleri çekmişler kılıçlarını, hanın kapısına yığılmışlar. Ağamızı küçük düşüren hancıyı yaşatmayız demişler. Demişler demesine de hanın önüne bir yığın muhafız gelmiş. Ağanın adamlarının başı, muhafızlar demiş bu işe karışmayın, hanın yeni sahibi ile az biraz işimiz var. Ölüsünü her zaman olduğu gibi size teslim ederiz. Muhafız başı, bu sefer öyle olmasın demiş, hancıyı öldürürsen alır gideriz ölüsünü. Ağanın adamı bana uyar demiş. Çekmişler kılıçlarını. Hancı öyle bir hamle yapmış ki, ağanın adamının kılıç tutan kolu o hamlede düşmüş yere. Ağanın adamı öyle bir bağırmış ki, bağırmasını duymayan kalmamış. Ağanın diğer adamları, almışlar eli kesik adamı çekip gitmişler. Muhafızlarda ayrılmışlar hanın önünden.
Şehir üst üste yaşanan bu olaylardan sonra çalkalanmaya başlamış. Şehrin Beyi, kim bu yeni Hancı demiş, eskisine ne oldu? Akşama kadar dövsek, gıkı çıkmazdı. Beyin adamlarından biri, Beyim demiş, eski Hancı hanı satmış bu yeni hancıya. Adam handa çalışanlara fazladan akçe dağıtmış. Karun gibi zengin, bir o kadar da iyi kılıç kullanan biri diyorlar. Bey biz demiş bu şehirde neler gördük. Bu kim ki, yalnız ağanın itibarını fena sarsmış. Ağa bunun altında kalmaz. Bu arada bizde bir şeyler yapalım. Bey gece yarısı binmiş atına yanında güvendiği adamlarıyla karanlığın içinde gözden kaybolmuş.
Ağa ise ben diyormuş bunu kaldıramam. Onu ya kendim öldüreceğim ya da biri onu öldürmeli. Hemen çağırmış birini. Kulağına bir şeyler söylemiş. Haydi demiş, söyle çabuk gelsin. Aradan birkaç gün geçmiş. Memleketin en azılı haramilerinden biri olarak tanınan harami başı şehrin kapısından içeriye girmiş. Hem de adamlarıyla birlikte. Ondan beş altı saat sonra, yabancı diyarların en canisi olarak bilinen, adı bile insanları korkutan, benzini sarartan katili çıkmış gelmiş şehre. Harami ile cani Beyin evinde buluşmuşlar. Ancak işin tuhafı bu insanların şehre girmiş olmasına rağmen, ortada hiçbir muhafızın olmaması dikkat çekiciymiş.
Ahali, bu adamlar bu şehirdeyken, Sultan bile bu şehre gelmeye cesaret edemez demişler. Yeni hancının saatleri sayılı diye gülüşmeye, hatta şu kadar dayanır bu kadar dayanır diye bahis tutmaya bile başlamışlar. Harami başı, Beyim demiş, kim bu hancı var mı bir tanıyan bilen. Bu hancı gökten zembille inmedi ya…Bunu bu şehre bir gönderen var. Cani, Beyim demiş Sultan dahi gönderebilir. Bey, Sultan demiş bu şehre kimi gönderdiyse hem haberimiz oldu hem de hepsini öbür tarafa gönderdik. Bu geliş öyle bir geliş değil. Bu hancının bileği belli ki kuvvetli. Biraz uğraşacaksınız gibime geliyor. Ancak, bunun karşılığını fazlasıyla ödeyeceğim. Bakın bu şehirde muhafızlardan daha fazla adamım var. Şehirdeki her noktayı tuttular. Benden habersiz bu şehirde yaprak bile kımıldamaz. Siz şu hancıyı gebertin, gerisi kolay. Hatta bu işi meydanda yapın. İbreti alem için herkes görsün.
Bey ve ağa bir araya gelmişler. Ağa, Beyim demiş itibarımı geri almam lazım. Beni çok kötü durumlara düşürdü halime gülen hancının adamlarının kellesini de kendim almak isterim müsaaden var mıdır? Bey ne demek demiş, o işe yaramazların kellesi senindir. Sonra bir haber uçurmuşlar hancıya. Şehrin meydanına gel kozumuzu paylaşalım diye. Eski hancının yeğeni, Beyim demiş bu tuzak, seni öldürecekler. Korkma demiş hancı, ben hancıyım onlar yolcu. Yolcularda nereye bilmem. Sen yanımda ol. Ol ki, olacaklara senin gibi gözü açık bir şahit lazım. Handakilerde hanın bütün kapılarını kapatsınlar. İçeriye ben ve sen hariç kimseyi almasınlar.
Hancı kılıcı elinde gelmiş şehrin meydanına. Meydanın ortasına doğru yürümeye başlamış. Harami başı ve cani kılıçlarıyla meydanın ortasına doğru ilerlemişler. Ahali meydanın etrafını çevrelemiş. Meydanda çıt çıkmıyormuş. Hancı ve rakipleri karşı karşıya gelmişler. Bey ve Ağa, işte demişler tarihi bir gün. Saltanatımızı bozmaya yeltenen bir yiğit bozuntusu daha az sonra geberip gidecek.
Hancı yüzünü kapatmış, sadece gözleri görünüyormuş. Harami başı ne o hancı demiş, yüzünü kimden saklarsın? Aç yüzünü de ahali görsün diye gürlemiş. Cani ise, ağam demiş gözlerini de ben oyayım. Bayılırım göz oymaya…Hancı, yüzündeki örtüyü çıkarıp atmış. Harami başı ve Cani, Beyim demişler, diz çökmüşler, atmışlar kılıçlarını. Meydanda herkes donmuş kalmış. Bu arada adamları kıskıvrak yakalamış Bey ve Ağayı. Muhafızlarda meydana hâkim olmuşlar. Kim karşı koydu ise kellesi gitmiş.
Şehri o hale getiren kabadayıları bir daha gören olmamış. Şehir bütün o yanlış huylarından kurtarmış kendini. Gerçek hancı geçmiş hanının başına. Yiğit ise sağ tarafında harami başı, sol tarafında cani denilen adam çıkmış gitmiş şehirden. Hancı yiğidin neyi olurmuş, yiğidin yanındakiler gerçekten kimlermiş hiç kimse öğrenememiş. Herkes kendince bir hikâye anlatmış olanlar üzerine…
Şehir şehire, Sultan Sultana, han hana, hancı hancıya, zindan zindana, harami başı harami başına, cani caniye, Ağa ağaya, Bey Beye, hancının yeğeni hancının yeğenine, yiğit yiğide, meydan meydana, ahali ahaliye benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…