Erol Sunat
Erol Sunat

Gurbet

featured

Benim gibi, yetmiş küsur yıldır gurbet gezen biriyseniz, adınız ya gurbetçiye çıkar ya da gurbet kuşuna. Gurbetin yerlisi olunabilir mi? Olsam ben olurdum herhalde, ya da benim durumumda olanların her biri…

Cumhuriyet döneminin büyük şairlerinden rahmetli Kemalettin Kamu, “Gurbet” şiirinde şöyle diyordu;

“Gurbet o kadar acı / Ki, ne varsa içimde / Hepsi bana yabancı / Hepsi başka biçimde”

“Eriyorum gitgide / Elveda her ümide! / Gurbet benliğimi de / Bitirdi bir biçimde”

“Ne arzum ne emelim / Yaralanmış bir El’im / Ben gurbette değilim / Gurbet benim içimde”

Bu güzel sözler ve şiir, rahmetli Yıldırım Gürses tarafından Uşşak makamında bestelendi. O güzel ve içli “Gurbet” şarkısı dillerden düşmedi.

Gurbet hemen hepimizi bir yerlerde bam telinden vurdu. Kimimizi de can evimizden…

Gurbet deyince, dalar gider bir çoğumuz. Adına “gurbet postası” dediğimiz mektuplar gelir aklımıza. Gurbetten memlekete, memleketten gurbete yazılan o mektupları kim unutabildi ki…

Mektuptan başka haberleşme aracınız yok. Anaya babaya, yâre, nişanlıya, sözlüye, sevdiğine ulaşabilecek tek şeydi mektup…Gurbette geçmezdi günler, aylar, yıllar…Nasıl geçti anlayamadı, anlatamadı gurbettekiler ve onlardan haber bekleyenler.

*****

Gurbet dostluğu, gurbet arkadaşlığı bir başka olurdu. Kimi arkadaşımız vururdu sazın teline, kiminin yazdıkları şiire dönüşürdü.

Kasetli teyplerde yeni yeni sevilmeye başlayan arabesk şarkılar dikkat çekerdi. Orhan Gencebay’dan, Ferdi Tayfur’dan, Müslüm Babadan dinlenen şarkılar efkarlandırırdı bir çoğumuzu.

Memleketten gelen mektuplar defalarca okunurdu.

Gurbet yılları, unutamadığımız hatıralarla doluydu.

Bazı sevdiklerimizi, yakınlarımızı, kardeş bildiklerimizi toprağa verdik gurbetlerde. Bazılarıyla ayrılmak zorunda kaldık ya çocuk yaşlarda, ye delikanlı çağımızda. Bazılarıyla bir daha hiç görüşemedik. Bazılarına yarım asır sonra akıllı telefonlar vasıtasıyla ulaşabildik.

Dostlarımız arkadaşlarımız buluşma günleri tertip ettiler, onlarca yıl sonra, gurbet misali şehirlerden ve ilçelerden koşarak geldik buluşmaya. Gözlerimiz dolu dolu sarıldık. Gurbetlerin uzaklaştırdığı gönüllerimiz, bu buluşma günleriyle bir araya gelebilmişti.

Gurbetlere dağılmıştık her birimiz. Bir araya gelebilmek yıllarımızı aldı. Gurbetin kahrını, tayinini, naklini, acısını, tatlısını, sıcağını, soğuğunu, sürgününü, vurgununu gördük…

Rahmetli Kemalettin Kamu, “Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde” diyor ya… Gurbet bazılarımızın ta…içine işledi. Bu dünyadan çekip gidenlerden geriye de, bir tek gurbet kaldı yadigâr…

*****

Bundan en az elli küsür yıl öncesinde, elektrik yok ya idare lambasının ışığında ya da lüksün ışığında, açılır, kapanır bir masada, tahta sandalyelerin üstünde, gurbet akşamlarında bir araya gelirdiniz.

Kar yağar, yol kapanır, günler sonra açılır, postacı mektup dağıtırdı köy kahvesinde…Bugünün gazetesi iki üç gün sonra elinize geçerdi. Manyetolu telefonlar çoğu kez arızalanır, haberleşme zor şartlarda gerçekleşirdi. Yetmişli yılların ortasında yirmi günde, bir ayda giden mektuplar olurdu.

Bir tarihte, anneme gelemeyeceğim diye bir mektup yazdım. Aradan on sekiz-on dokuz gün geçti. Kaymakam Bey, izin verdi. Sabaha karşı İzmir’e indim. Evde bir gece yattım. Gönderdiğim mektup ellerine geçmemişti.

Ertesi gün öğleye doğru, kapının zili çaldı. Postacı, Posta diye bağırdı. Aldım getirdiği mektubu. Baktım, anneme yazdığım mektup. Rahmetli annem hem okudu hem ağladı.

Asker mektupları, yatılı okul mektupları o devrin gurbetlerinin en güzel tesellisiydi.

Yolları gözlenen Postacı, elinde o mektupla, o mektup yazılanı buluştururdu. Çok dua aldı o Postacılar.

Mektupları gelen olurdu, gelmeyen olurdu…

Bir daha bak, bir daha bak, bana da mektup olması lazım diye soranlar olurdu. Olmayan mektuba ne yapsındı Postacı?

*****

Gurbet şarkıları ve gurbet türküleri de dillerden düşmezdi.

Özdemir Erdoğan, “Gurbet” isimli şarkısında şöyle diyordu; “Kime desem derdimi ben, bulutlar? / Bizi dost bildiklerimiz vurdular / Bir de gurbet yarası var, hepsinden derin / Söyleyin memleketten bir haber mi var? / Yoksa yârin gözyaşları mı bu yağmurlar?”

Her haneden mutlaka birden fazla insanın gurbete yolu düşmüştür.

Ya okumaya gidilmiştir ya da ekmek parasının peşine…

Kimimiz gurbetlerde takılmış kalmış, kimimize gurbet hiç yaramamış, kimimiz gurbetin semtine uğramamıştır. Ben gurbeti bir askerdeyken gördüm, hepsi o kadar diyen dostlarımız da yok değildir. Anadolu’da yolu gurbete düşmeyen, yolu gurbete çıkmayan çok az insan vardır.

Zara, “Gurbet Türküsü” şarkısında; “Ben bir gurbet türküsünde / Akşamın mavi örtüsünde / Öyle durdum bekliyordum / Geçmeyenler köprüsünde / Bağlandım kör düğüm oldum / Yolların saç örgüsünde” diye seslenmiş, hüzünlendirmişti, gurbetçileri, yolu gurbetle kesişenleri…

*****

Anadolu gurbete giden şehirler ve ilçelerle doludur.

Konya bu şehirlerden biri. Konya’nın İstanbul Caddesi, bir zamanlar, talihini aramaya gidenlerin, sanat öğrenmeye gidenlerin, otobüslerinin kalktığı, hareket ettiği bir cadde olarak yıllar öncesini yad ediyor.

Ellili yıllarda hatta ondan da önce, gurbet demek İstanbul olmuş, Konya için.

Gurbet gören, gurbet kahrı çeken insanların çok ilginç hikayeleri vardı.

İlk öğretmenlik yaptığım Gümüşhane Kelkit Söğütlü’de, çocukların adlarından bazıları “Hasret ve Gurbet” adını taşıyordu.

İnşaat işçiliği konusunda kendilerine bir çalışma kanalı bulmuşlardı. Onlar gurbet kuşlarıydı…Anadolu da o yıllarda, o yerin yerlisi olmayana, “garip” derlerdi.

Tam bir yere alışırdınız, ısınırdınız, bir de bakardınız ki, babanızın, bir başka yere tayini çıkmış. Bir gurbetten, bir başka gurbete.

*****

Kayseri Bünyan’da, Ortaokul’ da okurken, kapımız çalındı. Kapıyı açan annem, oğlum dedi, komşumuz Pembe ablana kocasından mektup gelmiş onu okumanı istiyor.

Pembe ablanın evi, hemen oturduğumuz evin yanı başındaydı. Kocası Mehmet Ağabey, Ankara’da inşaatlarda çalışıyordu. Halı tezgahının yanı başına Pembe abla bana bir sandalye getirdi. Pembe ablanın kızının adı da Pembeydi.

Mehmet Ağabey, mektubuna, “Huzuru alinize takdim” diye başlamıştı.

Ardından da Kızım Pembe diye başlamıştı mektubuna…

Aslında baştan başa Pembe ablaya hitap eden oldukça saygılı ve terbiyeli bir üslup hakimdi satırlarına. En sonunda da annen Pembeye de selam ederim diye bitiyordu mektup.

O mektuplar, gurbetten haber getiren saklanan, defalarca okunan satırlara sahiptiler.

Hasret yüklü satırlar hasreti ve özlemi başka nasıl anlatabilirdi ki…

*****

“Mektup hasrete merhem, uzaklar yakınlaşır, / Sevgi dolu satırlar, gurbetlere ulaşır”

Diye bir şeyler yazmıştım, çok uzun yıllar öncesinde. Gurbet benim hep içimdeydi.

Benim gibi, yetmiş küsur yıldır gurbet gezen biriyseniz, adınız ya gurbetçiye çıkar ya da gurbet kuşuna.

Gurbetin yerlisi olunabilir mi?

Olsam ben olurdum herhalde, ya da benim durumumda olanların her biri…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!