Erol Sunat
Erol Sunat

Dayının hikayesi

featured

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde sözde şakacı, şakayı anında ciddiye çeviren, barışmasını uzlaşmasını bilmeyen insanların yaşadığı bir şehir varmış şehre ilk defa gelenler oldukça esprili bir şehir, insanlar neşeli, şen, iyimser, yardımsever, insan canlısı diye överlermiş. Şehrin en fakir, en garip, en kaderine terk edilmiş mahallesinde kimsesiz bir delikanlı yaşarmış. Tek akrabası oldukça yaşlı bir adam olan dayısıymış. Gerçekten onun dayısı mıymış, çocukluktan beri o delikanlı ona dayı dediğinden mi öyleymiş kimse bilmiyormuş.

Dayının yaşını bilen yokmuş. Saç sakalı karışık üstü başı perişan yok yoksul diye anlatılan bir adammış. Kimseye fazla belli etmese de dinç biri olduğu gözlerden kaçmıyormuş. Yeğenim dediği delikanlıyla sürdürdüğü derbeder hayat onları dikkatlerden kaçıran bir yaşama biçimiymiş. Delikanlı şehrin dışındaki ormanlarda ağaç keserken, biri gelmiş yanına. Yiğidim demiş, dayın son nefesini vermek üzere, seni yanına ister. Delikanlı nefes nefese, kan ter içinde dayısının evine gelmiş. Dayısı, kapat kapıyı demiş, kimseyi alma içeri.

Sonra da başlamış ağır ağır konuşmaya, evlat demiş, sen bu şehrin Beyinin oğlusun. Bey ne ananı ne seni kabul etmedi. Anan benim kardeşimdi. Lakin ahali hep uzaktan akrabam bilirdi. Anan seni Beyin kapısına bıraktı. Kundağının içinde de bir mektup vardı. Bey ve Beyin yeni karısı, seni kabul etmedi. Beni çağırdılar. Al dediler bu akraba çocuğunu. Anası içine bir de mektup bırakmış. O da senin. Sen bak, sen büyüt. Ben okuma yazma bilmem, Bu mektubu istemem dediysem de, cebime koydular. Seni iyi kötü okuttum. Bu mektubu al, aç oku, belki anana dair içinde bir şeyler vardır.

Bak evlat, sana bir bakan olsun diye evlendim. Sonra iki kere daha. Kadınların hiçbiri sana bakmadı. Hepsinden ayrıldım. Sana konaklardan birinde bir süt ana buldum. O kadın seni emzirdi, yürüyünceye kadar sana baktı. Arada sağ mısın değil misin diye uğrardım. O öğretmiş sana dayı demeyi. Pek bi hoşuma gitti. Zaten bir dayı demeye başladın. Hiç bırakmadın. Kan çekti herhalde.

Aldım seni yanıma, odun kestik, meyve topladık, avcılık yaptık. Bazen karnımız doydu. Bazen aç yattık. Lakin günün birinde bir mağarada bir küp dolusu altın buldum. O mağaraya işaretler koydum, o altınları öyle bir yere sakladım ki, al bu deri üzerine çizili şemayı. O mağaraya seni defalarca götürdüm. Her tarafını en az benim kadar bilirsin. Bul altınları. Kurtul şu hayattan, dikil o baban olacak Beyin karşısına. Bulabilirsen ananı bul. Beni de öldü ilan et. Dayım öldü diye göm mezarlığa, sonra çık git bu şehirden. Adamlarım sana yardım edecek.

Delikanlı ne adamı ne yardımı dediyse de öldü diye dayısını mahalleli ile toprağa vermiş. Beyin adamlarından biri cenazeye gelmiş. Delikanlıya ne yapacağını sormuş. Delikanlı benim demiş bu şehirde bir işim kalmadı. Dayımdan kalma yaşlı bir at kaldı. Üç beş de akça. Şansımı başka şehirlerde başka diyarlarda arayacağım. Beyin adamı isabet edersin demiş. Beyimiz gözümün önünde fazla dolaşmasın demişti. Var git yoluna, bahtın ve şansın açık olsun.

Delikanlı binmiş dayısından kalan yaşlı ata, yanına kandil almış, kazma kürek almış, gece yarısı o mağaraya doğru çıkmış yola. Kısa bir zaman sonra bir küp altın bulmuş. Açmış anasından kalma mektubu okumuş. Altınları bir kuşağın içine doldurup sarmış beline. Katılmış bir kervana. Varmış komşu diyarlardan birine. O diyarda on gün kadar dolaştıktan sonra bir şehre gelmiş. Her rastladığına bir adres soruyormuş. Sonunda nehir kıyısında bir eve gelmiş. Çalmış kapıyı. Açan olmamış.

Asabi bir adam girmiş bahçe kapısından içeri. Kimsin sen demiş? Kimi aradın. Delikanlı ben demiş burada yaşayan bir kadını ararım. Adam o kadın demiş benim kölem olur. Sen ya oğlusun ya da akrabası. Satın almaya geldiysen satmam. Kadınlarla birlikte çamaşır yıkamaya gittiler. Görmek istersen bir altın vereceksin. Delikanlı hiçbir şey demeden geri dönmüş. Şehrin en güvenli hanına inmiş. Orada bir oda tutmuş. Bedestene inip kendine oldukça pahalı ve gösterişli elbiseler almış. Bir de herkesin hayranlıkla izlediği bir at. Sonra tekrar varmış o eve. Adam gelene şöyle bir bakmış.

Vay Beyim demiş. Şeref verdin hanemize. Kadın çıkmış içeriden. Delikanlı bu kadınla görüşmek isterim demiş. Adam olur tabi de demiş, beş altın vereceksin. Ne diyeceksen yanımda diyeceksin. Bu kadın köle. Konuş dersem konuşur, sus dersem ağzını açmaz. Delikanlı bu kadın demiş benim anam olur. Çok uzaklardan geldim. O zaman on altın demiş adam. Delikanlı inmiş atından. Adamın yakasından yakalamış. Yerden yere çarpmış. Kadına bu mektubu sen mi yazdın demiş.

Kadın evet demiş, sen benim oğlum olmalısın. Bu arada adam doğrulmuş yerinden benim kölemi kimse benden alamaz diye kılıcına yeltenince, delikanlı bir kılıç darbesiyle öldürmüş adamı. O civarda köle olan insanlar bir anda etrafına toplanmışlar. Şimdi demişler senin kölen mi olacağız? Delikanlı ben demiş anamı buldum. Hepiniz özgürsünüz. Köle değilsiniz. Eğer böyle bir hakkım varsa, hepinizi azat ediyorum.

Almış anasını getirmiş hana. Hancıya, anamı buldum hancı demiş. Bana yardımcı ol, bu şehirden bir dükkân alayım. Aradan üç yıl geçmiş. Delikanlı işini büyütmüş, zenginleşmiş. Sonunda almış anasını, doğduğu şehre gelmişler. Yabancı diyardan gelen bir tüccar olarak bir konak almış. Konağa yerleştiği günün gecesinde dayı çıkmış gelmiş. Delikanlı gel dayı demiş, anamı getirdim. Dayısı ve anası ağabey kardeş uzun süre ağlaşmışlar. Dayı, yeğenim demiş buradan ayrılmadan önce beni öldü diye ilan etti. Mezarımı kazdırdı. Bey olan biteni izlettirdi.

Ben yeni bir kimliğe büründüm. Payitahtta işlerimi büyüttüm. Elimizden alınan ne varsa geri alacağız. Bu şehirde yeniden doğacağız. Dayı ve yeğen şehrin demişler, en kıymetli hanlarını, konaklarını arazilerini bir-bir alalımda, bakalım Bey ne yapacak? Ertesi gün, Bedestenin en büyük beş dükkanını almışlar. Ardından şehrin en gösterişli konağına talip olmuşlar, değerinin üç katını verip aynı gün o konağa yerleşmişler. Ardından üç han, iki aşhane satın alınca şehir bu esrarengiz zenginleri konuşmaya başlamış.

Bey, delikanlıyı huzuruna çağırmış. Kimsin sen demiş. Ne yapmak istersin? Bu zenginliğin nereden geliyor? Delikanlı benim zenginliğim dayımdan demiş. Dayım komşu diyardan. Malının, parasının ölçüsü hesabı yok. Tek varisi benim. Bu şehre geldik, burayı çok sevdik. Hanlara Dayımın adını verdim. Bedestendeki dükkanlara da. Aşhanelere de anamın adını. Şehrin fakir fukarası günde üç öğün tek bir akçe ödemeden yemek yiyecek bu aşhanelerden. Bu durumdan memnun değil misiniz beyim? Bu şehre bir katkımız olsun. Ben babamı hiç tanımadım. Hiç görmedim.

Babamın hayrına da, handa kalanların ilk üç günü bedava. Kalmaya devam eden olursa da cüzi bir para alıyoruz. Fakir, fukaraya evsiz barksıza, şehirde beş tane fakir fukara hanı yaptırdım. Bey, halk demiş seni ve dayını çok seviyor. Niyetiniz ne evlat. Dayın Bey mi olmak ister, şehrin Ağası mı? Bu şehrin Beyi de var, ağası da. Özellikle o dayın, şehirdeki itibarımı yerle bir etti. Kim gönderdi sizi bu şehre, Sultan mı? Delikanlı Beyim demiş, o zaman gerçekleri konuşma vakti geldi. Anam eski bir beyin kızı. Bana gelince, anamın anlattığına göre senin kabul etmediğin oğlunum. Senin konağının kapısına bırakılmış şehirdeki birçok insanın anlattığı o çocuğum. Dayı da, dayım. İyi ki de benim dayım. Bana anamdan da babamdan da daha yakın…

Oğulların var Beyim, Beylik dilerler. Lakin en büyük evladın benim. Anamın yazdığı mektubu, Dayım Sultanımıza verdi. Hanım Sultan anamı ve beni dinledi. Dayımın elinden bu şehrin ağalığını alan senin adamın. Dayım bu şehre tekrar ağa olacak. Benim hükmümü ise Sultanımız verecek. Bey, sen demiş benim için yok hükmündesin. Bu şehri ne o dayına ne de sana veremem. Sultan dahi çıkıp gelse bu mümkün değil.

Tam o sırada dayı çıkmış gelmiş yanlarına. Bey demiş, şu elimdeki ferman Sultan fermanı. Bu fermanın gereğini yaptım. Ağa dediğim ağa bozuntusunu zindana attım. Yeni ağa benim. Bu arada şehrin yeni Beyi ne sensin ne de şu an oğullarım dediklerinden biri. Yeni Bey yeğenim oldu. Şu Beylik alametlerini ister şimdi ver. İster biriyle gönder.

Anlatırlar ki; Bey ailesini alıp şehri terk etmiş. Dayı ve yeğeni o şehirde adaletle hükmetmişler. Şehirde ne fakir kalmış ne yoksul. Ahali kalkınmış, şehir kalkınmış. Ağa Dayının şehri olarak anılmış şehir. Öyle bilinmiş, öyle anlatılmış…

Şehir şehire, dayı dayıya, yeğen yeğene, ana anaya, bey beye, ağa ağaya, konak konağa, kervan kervana, han hana, hancı hancıya, bedesten bedestene, aşhane aşhaneye, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!