Emeklinin zammı, enflasyonu, emeklinin tansiyonu gibi…Hatta, kalbi, şekeri, kronik başka ne derdi varsa tamamı… Emekli tekliyor, yollarda sağa sola çekiyor. İki adım atsa yoruluyor. Derdi, gamı, kederi, hayal kırıklığını ve enflasyonu sırtlandı, attı kendini sokaklara…Hali ahvali Temmuz sıcağından daha berbat! Düşse kaldıran yok…Ölse kim ölmüş diye aldıran yok…
Temmuz on beşe kadar bir şeyler olacak gibi diyor kamuoyu. Öyle olunca da bekliyor emekliler. Bu işi çözecek olanlar ise toplanıyoruz, toplanacağız, gündem emekli benzeri kelamlar ediyorlar.
İlk önceliğimiz emekli diye konuşan var mı?
Henüz yok…
Laf denen balon, müjde ile karışık, yalanlara alışık, siyasilerle barışık olarak hemen her tarafta…
“Keşke” gibi bir kavram cankurtaran!
Avutmaya, teselliye birebir…Aspirin gibi mübarek…Her derde deva…
Ne mi olacak? Beklenti ne?
Emekli için kritik toplantılar yapılıyor!
Adı ek zam…
Ne kadar?
İki bin lira…
İki bin beş yüz de olabilirmiş?
Temmuz sıcağında şöyle bir yağıp da geçiveren yağmura benziyor. Az biraz serinleten…
Hepsi o kadarla kalan…
Dağ fare doğurmak zorunda mı?
Dağ bu soruya hiç ama hiç cevap vermedi bugüne kadar…
*****
Biz derdimizi ummana döktük olmadı, yollara döktük, kabul görmedi, sizi anlasa anlasa dağ anlar dediler. Vardık o yüce dağın eteğine. En nihayetinde dağımız vardı, eteklerinde mor sümbüllü bağımız vardı.
Dağ bizi severdi, biz dağı…Nazımız geçerdi. Yanında sözümüzün bir hükmü, bir geçeri vardı.
Dağ dedik, seninle başımız sağ dedik, aramızdaki sevgiye bağ dedik. Dağ bizi, biz dağı severdik…Lakin o dağ, üzmeye başladı bizi…
Bu bir sefer olsaydı görmezden gelirdik, her sene, her sene olunca, bildiğimiz o dağ bizi unutunca, ne yaparsınız?
Her sene, her sene fare doğuran dağ sevilir mi?
Valla benden bu kadar dedi, bundan fazlası olmuyor dedi. Israr etmeyin dedi, bir çuval sevimsiz kelam eyledi.
Yine de dediler ki…Her ne olacaksa, var yine de dağa sor…
Sorduk dağa, sesimiz yankılandı döndü geldi bize…
*****
Dağ demişken…
Dağın fare doğurması bir yana, bir de tavşan dağa küsmüş hikayesi var…
Tavşan kim? Dağa ciddi ciddi küsenler mi? Dağın ha var, ha yok diye haberi olmadıkları mı?
Haberi olup da haberi yokmuş gibi davrandıkları mı?
Dağın yanında farenin hükmü ne ki, tavşanında bir hükmü olsun.
Tavşan dağa küsse ne küsmese ne?
Deniyor ki, dağ her şeyden haberdardır.
Herkesi tanır bilir.
Bilirde ne ister garip fareden, garip tavşandan?
İşin o tarafından kapak kaldıran her nedense yok…
*****
Ey koca dağ…Ey yalçın dağ…Ey başı bulutlara erişmiş heybetli dağ…
Bu muydu senin yapacağın? Her defasında bizi hüsrana uğratmak zorunda mısın?
Vazgeç artık fare doğurmaktan…Şöyle rahat bir gün yüzü görmedi emekli…
Aldığı maaşın bir kurban dahi etmemesi, kiraya yetmemesi can evinden vurdu emekliyi.
Emeklinin yüzünü güldürmemeye yemin mi ettin koca dağ?
Hani o verdiğiniz sözler…Hani o ettiğiniz yeminler…
Her gün oluyor ha, geliyor ha, emeklinin yüzü gülecek, derdi bitecek diye manşet atanlar, ekranlarda ilk haberlere emekliyi konu edenler, bu kök maaş bu emekliye yeter mi diyemiyorlar.
Onların derdi müjdeyle…
Lafla müjde olur mu?
Olur olur bal gibi olur demenin daniskası bu haberlerin içeriğinde…Sanki, ertesi gün o müjde paraya bürünüp verilecekmiş gibi…Müjdeciler yine iş başında…Yapılmayan toplantıların içeriğini anlatıyorlar.
*****
Çarşı pazarı, marketleri, alım gücünü, enflasyonu bilmeyen mi var?
Emekliye iki bin lira, müjde diye yıkılıyor ortalık.
Ne yapsın emekli?
Ekmek 12,5 lira…Kıymanın en ucuzu 400 lira…Beyaz et iki yüz liranın üstünde…Elli liradan aşağı ne sebze var ne meyve…
Yarın ne diyecekler biz bu kadar ısrar etmeseydik, gündeme getirmeseydik, bu parada verilmeyecekti…
Şeyh Edebali,” insanı yaşat ki devlet yaşasın “diye öğüt vermiş Osman Bey’e…
Her fırsatta kendine Osman Bey’i referans aldığını söyleyenlerin, en öncelikli görevlerinin insanı yaşatmak, ayakta tutmak, destek olmak olduğunu nasıl anlatsak acaba?
İnanın hayat bu değil…Yaşamak da…Yaşatmakta…
İnsanlar neyi anlamıyor, neyi görmüyor, neyi anlamamak ve görmemek için inat ediyor.
Feraset nerelerde? Feraseti gören oldu mu? Ne zamandan beri kayıp olduğundan ferasetin haberi var mı?
*****
Nereye mi bakalım, Enflasyonla birlikte kimlerin halay çektiğine…
Rakamların haşatını çıkarmışız…Parça bölük, bölük-pörçük, küsuratlı ister inan ister inanma izahatlı…
Gerçekçi rakam diye bir şey vardı eskiden…Sonra güncellendi…Gerçeğe yakın rakam oldu…Bir daha güncellendi…Gerçeğe uzaklardan bakan rakam oldu…Ardından bir daha güncellendi, 1. 64 oldu mesela…En güncellenmiş gerçeğin yeni nesil boyutu olmaya erişti. Pinokyo, Pinokyo olmaktan utandı.
Olan yine emekliye oldu…Piyango emekliye vurdu…Rakamlar küskün…Rakamların boynu bükük…Rakamların ağzı dili olsa da bir konuşsalar…
O meşhur enflasyon sepetleri meğer ne kadar da ucuza doluyormuş! Yalan bile utandı, yeminle ben bile bu kadar yalan söylemem diyerek.
Geriye mahsusçuktan diye bir ifade kaldı…O mahsusçuktan diye anlatılanlar yol su elektrik olarak kime geri döndü dersiniz?
Emekliye ve Asgari ücretliye…
*****
Emeklinin zammı, enflasyonu, emeklinin tansiyonu gibi…Hatta, kalbi, şekeri, kronik başka ne derdi varsa tamamı…
Emekli tekliyor, yollarda sağa sola çekiyor. İki adım atsa yoruluyor.
Derdi, gamı, kederi, hayal kırıklığını ve enflasyonu sırtlandı, attı kendini sokaklara…Hali ahvali Temmuz sıcağından daha berbat!
Düşse kaldıran yok…Ölse kim ölmüş diye aldıran yok…