Bir Rıza Konyalı ölmüş diyeler…Nerde ölmüş diye soralar… Çok üzüldük, büyük kayıp diye birkaç cümle sıralayalar…Ne yaptınız rahmetli için laflarını duymayalar…Hatta üzerimize çok varılıyor diye gönül dahi koyalar…
Sazı onun dert ortağıydı, sırdaşıydı, arkadaşıydı, sazı onun dilinden, o sazının dilinden anlıyordu, onunla çıktı yola.
Ve bir Rıza Konyalı efsanesi doğdu…
“Sazım benim hayatım, onsuz yaşayamam.” diyen Rıza Konyalı, sazını ardında bıraktı gitti…
Konya kültürü, önemli bir kültür adamını kaybederken, sahneler neşesini, şen sesini, sahnelerin Konyalısını kaybetti.
Konya’nın sanat elçisiydi, kültür elçisiydi rahmetli…
Konyalı adını gururla taşıdı. Ve öyle anıldı.
Kariyeri boyunca yüzlerce plak çıkaran Rıza Konyalının dillerden düşmeyen besteleri vardı.
Yanık sesli, bazen efkârlı, bazen neşeli, bazen coşturan, bazen ağlatan, dillerden düşmeyen eserlerin sahibiydi.
Kıymetini eller bildi amma, bilsin diye bekledikleri bilmedi…Bilemedi…
Buruk ve kırgın gitti Rıza Konyalı…
Konya’ya hasret bir şekilde diyarı gurbette verdi son nefesini…
Ne mi diyordu?
“Tek hayalim memleketim olan Konya’ya yerleşip, Konya’da Alaeddin caddesinde, Mevlâna Caddesinde gezmek”
Ne Konya’ya yerleşebildi ne de Alaeddin ve Mevlâna caddelerinde gezebildi.
Mevlâna gel diyordu hemen yanı başımızda amma, biz gel Rıza Konyalı diyemedik…Koluna girip getiremedik…
*****
Konya sanatçıları birer ikişer terki dünya ediyorlar…Kıymetlerini bilemediğimiz…Takdir edemediğimiz…Baş köşelere oturtamadıklarımız onlar…
Çünkü baş köşelere bulup getirdiklerimizden onlara sıra da gelmedi, yer de kalmadı…
Bu davranış, bu yaklaşım hem hiç olmadı hem de bize hiç yakışmadı.
Konya kendi evlatlarının, kendi sanatçılarının ne kadar elinden tuttu ne kadar onlara imkân ve fırsat tanıdı sorusu, aramızdan ayrılan hemen birçok Konya sanatçısının ardından soruldu.
Cevabını bulabilene aşk olsun…
Sonunda Yunus Emre’nin dizelerine nazire yapmak yegane tesellimiz oldu…
Bir Rıza Konyalı ölmüş diyeler…Nerde ölmüş diye soralar… Çok üzüldük, büyük kayıp diye birkaç cümle sıralayalar…Ne yaptınız rahmetli için laflarını duymayalar…Hatta üzerimize çok varılıyor diye gönül dahi koyalar…
*****
Rıza Konyalı, bir Konya markasıydı.
Efsaneydi…
Ege’yi şenlendirdi.
Onu Türkiye tanıdı, sevdi, bağrına bastı…
Rıza Konyalı, ömrü boyunca Konya türkülerini, bestelerini çaldı söyledi. Konya’yı anlattı…
Konya’dan anlattı…
O Rıza Konyalı ki, bana Konya’yı anlat diyene, Konya’dır dedikleri diye neler-neler anlatmadı ki…
Onu herkes bir güzel anladı…
Yalnızca onu anlaması gerekenler anlamadı…
Konya’ya sığamadı mı Rıza Konyalı?
Ne olurdu son nefesini İzmir’de bir huzurevinde vereceğine Konya’da verseydi…
Onu oturtacak ev mi yoktu?
Yeter ki Konya’ya gel, Konya’da kal, şu evde de ölünceye kadar gönül rahatlığıyla otur, bu sana Konya’nın vefa borcudur denebilseydi keşke…
*****
Rıza Konyalı kalbini Konya’da bırakıp, İzmir’de bir huzur evinden ayrılıp gitti Rabbiyle buluşmaya…
Elimizde dünya kadar imkân varken, o kadar güzel şeyler yapabilirdik ki…
“Bu kalp seni unutur mu?” diye güzel bir şarkı var ya hani…Rıza Konyalının kalbi Konya’yı hiç unutmadı…Onu tanıyanların ve sevenlerin kalbi de onu…
Konya sanatçısı diye bir plaket dahi veremediğimiz, vermeyi düşünemediğimiz bir sanatçı rahmetli…
Biz görmezsek, siz görmezseniz kim görecek, kim duyacak, kim fark edecek bu güzel insanları?
İşte bakın bir yıldız daha kaydı gitti ebedi aleme…
Hoşgörü şehrinde hoşgörüyü köşe-bucak aramak gibi bir bahtsızlığı neden yaşayalım ki?
Bu şehirde hoşgörü Mevlâna, hoşgörü Şems, hoşgörü Şeyh Sadrettin Konevi, hoşgörü Kılıçaslanlar, hoşgörü Uluğ Keykubad…
Hoşgörü bugün Ahmet Özdemir, hoşgörü Rıza Konyalı, Hoşgörü Mazhar Sakman, hoşgörü Aşık Salihi…
Elimizdeki değerler kayıp giderken hoşgörünün önüne set çekmek, duvar çekmek Konyalının sevgisine, sanatçılarına duyduğu sevgi ve hayranlığın önüne set ve duvar çekmektir ki, gerisini söylemeye kalkmak sevgiye ve hoşgörüye saygısızlık olur.
*****
Rıza Konyalının ardından, yetim kaldı türküler…Sazı da…Sözü de…Neşesi de…
Saz sustu…Söz sustu…Tel sustu…Nağme sustu…Güfte sustu…Beste sustu…
Sahneye bir hüzün çöktü.
Saz ağladı…Söz ağladı…Tel ağladı…Yanı başlarında duran vefa, böyle vefasızlık olmaz dedi ağladı…
Doksan küsur yaşında ardında dünya kadar beste bırakıp gitti…
Yine o klişe cümleleri sıralayacağız.
Kıymetini bilemedik diye…
Bundan yaklaşık beş yıl kadar önce, Rıza Konyalıyı, Konya’da misafir etmek, son günlerini, son yıllarını, çok sevdiği Konya’da geçirmesini sağlamak çok mu zor diye sormuştum.
Bu dünyadan bir Rıza Konyalı geçti. Keşke diye başlayan cümleler onu geri getirmeyecek. Bir türlü buluşulamayan ortak paydalarda…
Lafla oluşturulan ortak payda, kime getirdi bir fayda?
*****
Biz, birçok sanatçıyı fahri Konyalı ilan ettik, bastık bağrımıza. Karşıladık, uğurladık merasimlerle…Konya’nın Sanatçısı dedik o üç beş gün gelip gidenlere…
Bir Rıza Konyalı vardı, Konyalıydı. Türkiye’nin gözüne girdi. Bir tek gözüne girmesini beklediklerinin gözüne giremedi.
İşte onun içindir ki, buruk ve kırgın gitti Rıza Konyalı…
Hâlâ, bu güzel insanlara, yitip giden insanlara “Konya Sanatçısı” payesi verip vermemeyi düşünüyoruz.
Yine, kıymetini sağken bilmemiz lazımdı diye mangalda kül bırakmayacağız!
Toprağa verdikten üç gün sonra, unutacağız!
Lakin, Rıza Konyalı gibi isimler Konyalıların kalbinde Konya Sanatçısı olarak yaşamaya devam edecekler