Erol Sunat
Erol Sunat

Bizim Köyün Kaymakamı!

Doksanlı yılların bir kaç yıl öncesinde başlamıştı bazı yerleşim yerlerinin İlçe olma hikayeleri. Otuz yıla yaklaşan bir hikayeydi bu hikaye. Bazı kasabalar İlçe oldu. Bazı yerlerde bir kaç kasaba birleştirilip İlçe yapıldı. Şehrimizde de bir çok yer İlçe olmuştu. Güneysınır, Ahırlı, Yalıhüyük, Emirgazi, Çeltik, Altınekin, Derbent, Hüyük, Halkapınar, Derebucak, Taşkent, Akören gibi…
 
Bu kasabalarda yaşayanlar, yılların vermiş olduğu alışkanlıkla, “köyden geliyorum, köye gidiyorum” dedikçe, “Bizim köyün Reisi, bizim köyün Kaymakamı, bizim köyün Nüfus Müdürü…” gibi yeni söylemler girdi gündemimize!
 
Kimi memur için bir terfi, bir yükselme, kimisi içinde kıyıda, köşede kalmış bir sürgün yeriydi bu yeni ilçeler. Hükümetlerin unuttuğu, siyasilerin seçimden seçime cek’li cak’lı nutuklar atıp gittiği bir sonraki seçimlere kadar aklına getirmediği köy irisi, çıkmaz sokaklarda kalmış, kasaba saflığında, İlçe olduğunun farkına varması daha zamana muhtaç olan sahipsiz, kimsesiz, desteksiz, mahsun ve her türlü yatırımdan mahrum yerlerdi, yeni ilçeler! Toprak örtülü evler, küp kırıklı bacalar, eğri-büğrü daracık sokaklar, bir kaç lokanta, üç-beş bakkal, on kadar kahvehane.
 
Evliya Çelebi, iki dükkan bir aşhane, işte sana Gümüşhane demiş ya… Doksanlı yılların başındaki yeni İlçelerimiz bu anlatıma oldukça yakındı.
 
1950 öncesinde kurulmuş ne uzamış ne kısalmış belediyeler, bir kaç traktör, bir-iki kamyon, 3-5 otobüs birde kuş cinsi denilenden bazen Kartal, bazen Doğan makam aracına sahiptiler.
 
Hükümet Konağının dünyası ayrı, Belediyenin ayrı, ilçede yaşayanların daha bir ayrıydı.
 
Belediye Başkanları ile genç Kaymakamlar bir çok İlçede hiç geçinemediler, anlaşamadılar.
 
Yeni ilçe, yeni şevk, yeni aşkla bir şeyler yapalım diyen görevlilere ne destek veren oldu, nede onlardan bir şeyler bekleyen, hatta isteyen. Bekleyen ne beklediğini, isteyen ne istediğini bilmez bir durumdaydı çünkü. Dedikodular, laf taşımalar, önüne geçilemeyen meraklar, küçük ve ince hesaplar, dedi ki, demiş ki, duydum ki gibi laf-ı güzafların fır döndüğü ve döndürüldüğü zamanlardı o zamanlar.
 
Pancar mevsimi geldiğinde, ilçeler boş, gündem boş olurdu! Kaymakam’dan başlayan ve Odacıya kadar uzanan, şöyle olmuş, böyle olmuş, şunu dediler, bunu söylediler lafları gündemdi. Kaymakam ya da bir Müdür birine kızsa yada bağırsa üç gün konuşulurdu da, bıkmaz, usanmazdı hiç kimse!
 
İl’deki hemşerilerin yeni İlçeye birdenbire ilgilerinin artığı anlatılırdı o günlerde. Kendini kurtaranlar il merkezinde belli bir yere gelenler, tutunanlar, sevilen ve sayılanlardı bir çoğu. Seçim günlerinin en renkli simaları da o hemşeriler arasından çıkardı. Yeni İlçede ki güngörmüşlere bakarsanız, vekilleri, vükelaları, ukalaları hep bunlar getirir, İlçenin sırtından mevki, makam kapmaya çalışırlardı.
 
İl dışında iyi zengin olmuş hemşerilerde yaz aylarında hava atmaya gelirlerdi yeni İlçeye… Son Model arabalarla geldikleri şehirlerinde, laf saçarlardı orta yere…
 
Kimi Cami boyatır, Kimi tamirat yapar, kimi araçlarını halkın işi görülsün diye Belediyenin hizmetine vermeye kalkar, bu sözlerini unutup, üç gün sonra çeker giderlerdi yeni ilçeden!
 
Müdürlükler bile yarım yamalak kurulabilmişti. Yükselme arzusu duyan genç memurlar, Müdür Vekili sıfatıyla, “bir mühür, bir müdür” gelmişlerdi bir hevesle. Yanlarında ne memurları, ne de hizmetli vardı.
 
Müdür de, memur da, hizmetli de kendileriydi. Odaları bile belli değildi!
 
Vilayetten gönderilen ihtiyaç fazlası masa ve koltuk, kapanın elinde kaldığında İlçe böyle olunuyor, gelen malzeme böyle paylaşılıyor diye ahali ilçe meydanlarında az seyretmedi!
 
Kırık bir sandalyede göreve başlayan idarecilere de şahit oldu yeni İlçeler!
 
Memurluktan bir anda Müdürlüğe terfi etmiş, kimi vekil, kimi tedviren, atanan ve birbirlerine yakın yaşlarda olan insanların ben Müdür değil miyim diye başlayan kavgaları ve tartışmaları, yeni ilçelerde hiç eksilmedi! Akşam üzeri mesai bitip de, memurlar kahvehanelere geldiğinde, Vatandaş, yeni atanmışlara ” Müdürüm!” dedikçe, genç Müdürler mest oluyorlardı. Yeni ve Genç Müdürler için bu söz dünyanın en tatlı hitaplarından biriydi, çünkü!
 
Yıllarca köyümüz dediğiniz yer bir anda ilçe olursa ne olur? Kaymakam, bizim köyün Kaymakamı olarak tanıştırılır, diğer müdürlerde köyümüzün müdürleri diye takdim edilmeye devam edilirdi!
 
Yaşları 30’u bulmamış bir çok Kaymakam bu duruma az üzülmediler. Muhtar köyde olur, burası İlçe, bizleri de bu İlçelere Devletimiz hizmet için gönderdi diye az anlatmadılar yeni ilçelerde.
 
Bazı yeni İlçelerde Banka filan da yoktu. Bankası olan Kasabalar İlçe yapılmamıştı da, Bankası olmayanlara İlçe olma hakkı verilmişti.
 
Bazı yeni İlçelerde, İlçenin ileri gelenleri Banka gelsin diye uğraşırlarken, onların zamanında gelmesin diyen bir başka grupta, banka gelmesin diye uğraşırlardı. Gelmesin diyenler uzunca bir süre bu işten zaferle ayrıldılar. Banka gelemedi!
 
İlçe olunduğu yıllarda halkın bir kısmı beklentilere girmişlerdi. İlçede ki Vekil Müdürler bir telefonla ne hizmet varsa alır gelir diye düşünülüyordu. Hele Kaymakam bir şey istediğinde, Vilayet ne isterse yağdırır sanılıyordu. Yatırımcı dairelerin talep edilen her işi anında ve yerinde hiç vakit kaybetmeden halledeceği düşünülüyordu.
 
Bütün bunların böyle olmadığı anlaşılıncaya kadar yıllar geçti-gitti.
 
Geriye de neredeyse otuz yıla yakın bir geçmişe sahip böyle hikayeler kaldı sevgili okurlar!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!