Daha dün gibi her şey… Dün gibi yaşadıklarımız… Dünü kim silebilir, kim unutabilir, kim yok sayabilir, kim hiç yaşanmadı diyebilir?
Biz dün karşılaşmış, dost olmuş, o dün dediğimiz zaman diliminde birbirimize tutunmuştuk.
Dün dediğimiz o zaman dilimi, 1969’lu yılların ilk aylarında başlamıştı.
Bu zaman çerçevesinde, sınanmak ve sınanmışlık üstüne, dostluk ve arkadaşlık üstüne, vefa üstüne, birbirimizi yalnız bırakmama üstüne sayısız hayat hikâyeleri yaşadık hep birlikte.
Düştüğümüz yerden, kime tutunduk da kalktık ayağa?
Kime tutunduk da doğrulduk, kendimize geldik, toparlandık!
Kim elimi tut dedi?
Kim tutun bana dedi?
Kim birbirimize tutunalım dedi?
Bugün ayrı düştüklerimiz!
Ayrı düşürüldüklerimiz!
Kimler?
Kardeşlerimiz, can dostlarımız değiller mi?
Ne oldu bize?
Ne oldu de, küs gibiyiz, dargın gibiyiz birbirimize?
Hepimizin sevgisine mazhar olan sevdiklerimizi son yolcuklarını uğurlarken bile, gözlerimizi birbirimizden kaçırmamız neden?
Çok mu zor bir selam vermek?
Çok mu zor nasılsın diyebilmek?
O birbirine yıllar yılı tutunanlar, omuz omuza, el ele, gönül gönüle verenler, ne yazık ki bu haldeler!
Kimler ayırdı bizi?
Hangi zalim eller?
Kimler bir araya gelmemizi engelliyor?
Bilsek ne çare, söylesek ne çare, gel desek ne çare!
“Mevla görelim neyler / Neylerse güzel eyler diye” bekliyoruz.
*****
Biz birbirimizi birkaç gün öncesinde tanımadık. Bu tanışma tesadüfen olmadı. Yarım asır oldu tanışalı. Bir tanıştık, pir tanıştık denir ya…
O günden bugünlere kadar ara vermeden gelen, pazara kadar değil, mezara kadar sürecek bir dostluğun başlangıcıydı bu tanışmalar.
Kimimiz aynı mahallede büyüdük, kimimiz aynı okullarda okuduk, kimimiz aynı mesleğin içinde aynı dairelerde buluştuk.
Bizleri tanıştıran, birbirimize dost ve arkadaş eden, tutunduran, kader birliği yaptıran, aynı yolda, aynı sevdalarda buluşturana şükürler olsun!
Çok badireler atlatmıştık. Hayatımızın her anında birbirimizi çok daha iyi tanıdık. O günlerde öğrendik güvenmeyi, itimat etmeyi, dost dediğimizden zerrece şüphe etmemeyi.
Milli ve manevi değerlerimiz ortak noktamızdı. Bayrağımız Ay-yıldızlı Türk Bayrağı, milletimiz Türk Milleti, vatanımız Türkiye, devletimiz Türk devletiydi.
Bu güzel hasletlerin tamamına ülkü demiştik, ülkümüz demiştik.
İşte biz böyle bir ülkünün peşinde bir araya geldik, bir arada tutunduk.
Birbirimize kenetlendik.
En dik yokuşlarda,
En sarp yamaçlarda,
En çetrefilli ve keskin virajlarda birbirimize tutunarak ilerledik en zorlu yollarda,
Dondurucu soğuklarda, buz kesen ayazlarda…
Çöl misali yakan, kavuran yakıcı sıcaklarda,
Puslu gecelerde, islerde-sislerde…
Allah’tan başka kimseden korkmadık…
Ne ikbal bekledik, ne istikbal!
Ne mevki gözümüze gözüktü, ne makam aklımızı başımızdan aldı.
Çünkü; Bugünün yarını da vardı…
Varsın hakkımız huzuru mahşere kalsın dedi ve bu dünyadan ayrılıp gitti kardeşlerimiz, ağabeylerimiz ve ablalarımız…
*****
Bir zamanlar, can kardeşlerimizle, can dostlarımızla, omuz omuza verdiklerimizle, çok sevdiklerimizle, candan aziz bildiklerimizle, sırdaşlarımızla, haldaşlarımızla, gönüldaşlarımızla, aynı yolda yürüdüğümüz kader arkadaşlarımızla etle tırnak gibiydik.
Ayrılamayız diyorduk…
Bizi ayırmaya kimsenin gücü yetmez biliyorduk!
Kopamayız, bizi kimse koparamaz diyorduk…
Birdik, beraberdik, birbirimize tutunmuştuk…
Yanılmışız!
Büyük konuşmuşuz!
Herkesi, her yüzümüze güleni, her lafı eğip-bükeni, her yalanı doğru gibi söyleyeni, her içten pazarlıklıyı dost bilmişiz, yakın bilmişiz, yanımızda bilmişiz!
Bu göz alan, ayrılmaz, dağılmaz, top mermisi isabet etse parçalanmaz kenetlenme nazarlara geldi…
Birilerini rahatsız etti…
Aramıza nifak tohumları saçıldı…
Ayrılmaya en sinsi şekilde yol açan ayrık otları ekildi, gül diye, lale diye, leylak diye…
Aramıza kimler girmedi ki…
En olmadık laflar girdi… Kara kediler girdi…hasetlikler girdi…Kıskançlıklar girdi…Ara bozanlar girdi…Lafazanlar girdi… Akıl karıştıran akıldaneler girdi… Bu işe gönüllü olarak soyunanlar girdi…Huzurun huzursuz ettikleri girdi…Yalancılar girdi…Dikenler ve kara çalılar girdi…Siyaset girdi…Konjonktür girdi…
Birbirimize tutunduğumuz ellerimizi, çekip aldılar bizden.
Şimdi, “Köprülerin altından çok sular aktı” diyenler var. “Eski çamlar bardak oldu” diye örnekler getirenler var.
Ne oldu?
Seven sevdiğini unuttu mu?
Birbirimizden vaz mı geçtik?
Birbirimize tutunduğumuz o günleri silip attık mı?
Bir olmayı, birlikte olmayı, beraber olmayı, yine birbirimize tutunmayı özlemedik mi sanıyorsunuz?
“Bir ölür bin diriliriz” sözü de bizden size bir hatırlatma olsun!
Dün birbirine tutunanların;
Tek devlet değil, Türk devleti…Tek bayrak değil, Türk bayrağı… Tek millet değil Türk milleti…
Altında buluşacağı ve birbirine tutunacağı, o kutlu diriliş gününe selam olsun!