Ağlayanın, inleyenin, feryat edenin halini seyretme, parmağını bile kıpırdatmama hali ise umursamazların, görmezden gelenlerin, duymamayı marifet sayanların geldiği oldukça kritik ve hazin bir eşik olarak gözler önünde… Ve o eşik, çoktan beşik gibi sallanmaya başladı…
Hazin bir eşiğin tam önündeyiz. Adına ister açlık eşiği deyin. İster fakirlik ister yoksulluk. Allah korusun, böyle giderse çaya çorbaya hasret giden, şu kadar zamandır ne çay içtim ne de çorba diyen insanlar duyacağız.
Ne demişti yıllar önce Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel, “Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur.”
Mutfak yangını bilinen yangınlara benzemez. Ülkemiz bu yangınları göre-göre bugünlere geldi. Tarih tekerrürden ibaret. Tencere boş, tencere kaynamıyor. Tencerenin içine koyacak bir şey kalmadı mutfaklarda.
Paranın alım gücü iki seksen yerde…Ne yazar her şey var olsa marketlerde!
Bir şükretmeyi öğrenemediniz diyen halden anlamayan bilmeyen kadınlar türedi.
Marketlerde bütün raflar dolu, daha bu neyin şikâyeti, neyin sızlanması diyen tuzu kuru adamlar türedi.
Artık nerden geldilerse…
Ay’dan mı, Merih’ten mi?
Bazılarının ne emeklinin maaşından ne de asgari ücretlinin aldığı paradan haberleri yok. İnsanların alım gücünün olmadığına, kalmadığına kafaları basmıyor.
Gündem ilginç bir şey. Hele ki, gündemi millet oluşturmaya niyetlenirse…Evdeki hesaplar çarşıya uymaz…İnsanlar çektiklerini lafla vaatle unutmaz…
Hani Karagöz-Hacivat oyununun sonunda, “Yıktın perdeyi eyledin viran” denir ya…
Perde yıkıldı, ortalık viran, enkaz altında kalan insan gönülleri virane…
Perdenin sahibi Türk Milleti… Perdenin sahibi, perdeyi kapatır mı, yeni bir perde mi açar, kendi bilir. Seçim var mı, yok mu, ne zaman mı, kararını o verir.
*****
Milyonlarca emekli, milyonlarca asgari ücretli bir tek kuruş zam almadan yıl sonunu bekleyecek. Önlerinde günler, haftalar ve aylar var.
Atalarımız ne demiş? Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar!
İnsanımız diyor ki, Durdurun şu enflasyonu! Durdurun şu fiyat artışlarını! Durdurun şu hayat pahalılığını! Ben kendi derdime düşmüşüm bana ne senin seçiminden!
Siyasiler, evlerde tencereler kaynıyor, dolaplar lebalep dolu zannediyorlar herhalde…
Ya da öyle düşünmek işlerine geliyor, emekliyi, fakir -fukarayı değil amma kendilerini rahatlatıyorlar!
Pazarda yoklar, markette yoklar, kalabalıklarda insanlar arasında da yoklar, Pazar dağılırken, insanlar ne yapıyor onu da görmek istemiyorlar.
Sonra sabır diyorlar…Sabır taşı vardı ya hani, dayanamamış çatlamıştı. O taş infilak etti, her bir parçası dağıldı gitti ülkenin her köşesine, her bucağına…
Gördünüz mü?
Görmek istemediniz…
Neymiş, her şey güllük gülistanlıkmış…Biz nasıl göremedik, nasıl hissedemedik bu güzelliği?
*****
Açlık sınırı, yoksulluk sınırı denen sınırların zorlayamayacağı, değiştiremeyeceği sınır yok.
Bu sınır tencerenin de sınırı…
Öyle kritik bir noktada, öyle bir hazin eşik ki…
Mutfağın gözü yaşlı, kafalar karışık, cepler boş, iş yok, aş yok, hayal kurmak nafile, insanlar daha da kızıyor.
Bekle denilen aylar az uz değil, bir koca yılın yarısından fazla.
Ben öldükten sonra, mahvolduktan sonra, uçan kuşa borçlu olduktan sonra, insan içine çıkamayacak hale geldikten sonra zam yapılsa ne olacak psikolojisi hâkim insanlarda.
Yaklaşık sekiz ay var daha…Bundan sonra bekleyene ölümü bekle der gibi bu bekle demek diyenleri ne basın duyuyor ne Vekiller ne de siyasiler…
Emeklinin ve asgari ücretlinin yüzü mü güldürüldü? Emeklinin enflasyonu anlatılandan, açıklanandan çok daha farklı. Asıl mesele neden farklı…Memleketin ekonomi gerçekleri ise bambaşka…
Gerçekleri kim yaşıyor?
Bu işin muhatapları…
Asgari ücret düşük değilmiş…şaka gibi bir cümle. Alın o asgari ücreti de kolaysa geçinin bu hayat pahalılığında. Bir asgari ücret nerdeyse bir ev kirası…
Maaşı ev kirasına gittiğinde ne yiyecek ne içecek asgari ücretli ve ailesi? Nasıl ödeyecek doğalgazı, elektriği ve suyu? Kiralar düştü de haberimiz mi yok? Gıdaya sihirli bir değnek değdi de eski günlerine mi döndü? İnsanlar kırmızı et mi alabildiler?
*****
Asgari ücrete yüksek demek, on bin lira emekli maaşı alanlar için ağzını açmamak nasıl bir şey acaba?
Bu insanların önünde oldukça uzun ve yorucu aylar var.
Kış hazırlığı var, okul masrafları var, ocak ayını görene kadar kıvransınlar dursunlar mı?
Zamlar durmuyor, etiketlere dokunanlar 7/24 yorulmak nedir bilmiyor.
Kim yapıyor bu zamları?
Alın size bir hazin eşik daha…
Zam yapan ortada yok, kayıp!
Ya şundadır ya şunda diye sayıyorlar.
Bu arada emekli yaptı, muhalefet yaptı gibi oldukça garip ve tuhaf seçeneklerde var…
Ne için mi?
Biz yapmadık demek için herhalde…
Biter mi bu çile?
Ne bu çile biter ne bu enflasyon düşer ne de dağılır gider bu sisler…
*****
Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar, yıkasınlar diyordu ya o şarkı…Biz de zam yağmurlarıyla yıkanıyoruz, istisnasız her gün, her gece…
Kira artışı Efe-Tüfe de…
Nedir Efe-Tüfe?
Yüzde 60-65…
Büyükşehirlerde 1+1 bir evin kirası olmuş 19 bin lira…
Emekliye, asgari ücretliye Efe-tüfe kadar zam mı geldi?
Makas açıldıkça açıldı. Zengin ve fakir arasındaki uçurumun derinliği her zamankinden çok daha fazla…
Toklar, lükste, israfta ve şatafatta, ey Roma seni de geçtik derlerken, diğer tarafta fakir ve yoksul insanlar, Pazar artıklarının ve çöp konteynırlarının başında…
*****
Doğruyu anlatanlardan, anlatmaya çalışanlardan rahatsız olma hali, vicdan ve merhametten ne denli uzaklaşıldığının göstergesi olarak sokaklara taştı, tur atmaya başladı.
Ağlayanın, inleyenin, feryat edenin halini seyretme, parmağını bile kıpırdatmama hali ise umursamazların, görmezden gelenlerin, duymamayı marifet sayanların geldiği oldukça kritik ve hazin bir eşik olarak gözler önünde…
Ve o eşik, çoktan beşik gibi sallanmaya başladı…