Erol Sunat
Erol Sunat

Asi kızın hikayesi

featured

Uzun zaman önce memleketin birinde olduğundan fazla görünmeyi seven ve bu davranışı yaşama biçimi haline getirmeye çalışan insanların yaşadığı bir şehir varmış. Herkes birbirini sever görünürmüş amma, sevgi sadece lafın gelişiymiş. Sonra kimse kimseye pek güvenmezmiş. Gel zaman git zaman birbirlerine itimat etmez olmuşlar. Güven kaybolmuş. Ardından aralarında yalancılar türemiş. Yalan söylemek bir süre sonra pek hoşlarına gitmiş.

Bakmışlar ki, yalandan ölen yok, yalandan kim ölmüş lafı herkesin diline öyle bir yerleşmiş ki, bir zamanlar, doğru ve düzgün insanlarında var olduğu şehir kontrolden çıkmış. Kimse de biz ne yapıyoruz, bu gidişimiz nereyedir, duralım artık, kendimize gelelim, toparlanalım dememiş. Diyenleri de kimse dinlememiş kimini dövmüşler, kimine sövmüşler, kimini şehirden sürgün etmişler.

Şehir düzelsin diye şehre gelen Vali Paşalar, Beyler, Ağalar ne yapmışlarsa olmamış.

Şehrin bu karmaşasından beslenen, bu işi körükleyen, bu halden kurtulalım artık diyenlerin gözünün yaşına bakmayan, dinlemeyen, hatta ortadan kaldıran bir Bey türemiş. Çok kibarmış. Kalbe tesir eden lafları varmış. Yolda biri kalsa konağında ağırlar, fakiri yoksulu gözetirmiş. Bu söylenilenleri yapar mıymış, hep mi öyleymiş, Beyin etrafı ve çevresi sürekli böyle konuşur, böyle anlatırmış.

Beyin dört kızı varmış. Bey, en büyük kızını erkek gibi yetiştirmiş. Bey kızından daha iyi kılıç kullanan, ok atan, ata binen yokmuş. Baş belası bir kızmış. Kendince ne noksanlık gördü, sorgusuz sualsiz karışır, müdahale eder, karşı çıkanı ya oklar, ya da kılıcıyla bir daha konuşmaz, hiçbir şeye karışmaz hale getirirmiş. Ahali, Beyden ziyade bu Bey kızından korkar ve çekinirlermiş.

Şehrin kadınları, yine geliyor, nursuz, nemrut, katil suratlı kız derlermiş. Yüzünün güldüğünü gören yokmuş. Her şeye karışır, bulaşır, at üstünde dağda, tepede, ormanda dolaşır, kimseden korkmazmış. Zaten namı Payitahta kadar ulaşmış. Anası onu doğururken öldü diye anlatırlarmış. Bazıları da Beyin şerrinden kadın kaçtı gitti derlermiş. Üvey ana, yani diğer kızların anası, kendi kızı gibi büyütmüş Bey kızını. Ancak yine de aralarında kimsenin göremediği derin ve sır dolu bir soğukluk varmış.

Kadın, bu başına buyruk, aklına eseni yapan, ne yapacağı hiç belli olmayan kıza karşı mesafeli dururmuş. Bir an önce onu evlendirip göndermenin yollarını aramaya başlamış. Sonunda aradığı fırsat eline geçmiş. Zengin şehirlerden birinin Bey oğlu kıza talip olmuş. Bey ve karısı şehrin illallah dediği kızdan kurtulmak için, hiç nazlanmadan tamam demişler. Vermişler kızlarını. Bey oğlu, ben demiş düğünümü kendi şehrimde yapacağım. Almış Bey kızını çıkmış şehirden dışarı. Hem şehir hem üvey ana, hem de Bey konağı derin bir oh çekmiş.

Kıza gelince, bu isteme işinin nasıl olup da bu kadar çabuk gerçekleştiğine kendi de akıl sır erdirememiş. Ancak Bey oğlu, memleketin en asi, en gözü kara Bey kızını almaktan da ziyadesiyle memnunmuş. On gün kadar yol gitmişler, yolu yarılamışlar. Bir Hanın önüne varmışlar. Bey kızı, Bey oğlu demiş, seni bilmem tanımam, benden sana yâr olmaz bilesin. Bana bu tezgâhı üvey anam kurdu. Seni buldu. Çağırdı. Gel burada ayrılalım. Sen yoluna, ben yoluma. Olmaz dersen, şehrine ölün gider. Ölme yaşa Bey oğlu. Benim başka işlerim var. Bulunacak bir anam, alınacak intikamım var. Ne ben senin denginim ne de sen benim.

Bey oğlunun şaşkın bakışları arasında Bey kızı, binmiş atına, ayrılmış kafileden, sürmüş atını, dağlara doğru. Bey kızı on günden fazla yol gittikten sonra, bir hana varmış. Gece yarısı öyle bir gürültüyle uyanmış ki, adeta kıyamet kopuyormuş. Koca han öyle bir zelzeleyle sarsılmaya başlamış ki, çatı çökmüş, han meydanı yarılmış, odalar ve duvarlar insanların ve hayvanların üzerlerine çökmüş. İnleme ve yardım çığlıklarından başka bir şey duyulmuyormuş. Sabah vaktine yakınmış.

Bey kızı duvar enkazının altında kalmış. Han yıkıntısına gelen muhafızlar, insanları enkaz altından kurtarmaya başlamışlar. Muhafız başı, enkaz altında iniltiler duymuş. Taşları kalasları adamlarıyla birlikte kaldırmış. Bey kızını enkazın içinden çıkarıp, yakınlardaki bir şifahaneye yatırmış. Hekimler, Muhafız Başı demişler, Allah’tan ümit kesilmez amma, bu kızın yaşaması mucize. Gözlerini açsa dahi, hafıza kaybı dahil çok şey yaşayabilir. Muhafız başı, siz demiş onu kurtarın da başka bir şey istemem. Ben o kızı beni kurtar diye aynı gece rüyamda gördüm. Kimdir, kimlerdendir bilmem. Yüzüne baktım. Rüyamda gördüğüm o kız.

Bu arada deprem her tarafta duyulmuş. Bey kızının üvey anasına, kız o handan çıkamadı başınız sağ olsun diye haber gitmiş. Üvey ana derin bir nefes almış. Aradan bir ay geçmiş. Kız yaşamakla yaşamamak arası bir haldeymiş. Muhafız başı, her geldiğinde kızın yanına geliyor. Ey rüyalarımın güzeli diyormuş. Açasın gözlerini. Ben belli ki, hep seni beklemişim. Beni kurtar dedin, kurtardım seni. Haydi artık aç şu gözlerini.

Bu konuşmaları yapması Hekimlerin hoşuna gitmiş. Eski bir Hekim, Muhafız başı demiş, belli ki bu kız senin sevdiğindir. Merak etmeyesin. Ne dedin hepsini duyuyor bu kızcağız. Gözlerini açtığında ne dedin tek tek sana söyleyecek. Birkaç gün sonra bir kadın gelmiş Bey kızının başına. Hekimbaşı hanımım demiş, seni bilmez ki. Varsın bilmesin demiş kadın. Aynı o Muhafız başı gibi konuşmak isterim. Varmış kızın başına. Güzel kızım demiş, ben senin ananım. Ne varlığından haberim vardı, ne buraya geldiğinden. Bir rüya gördüm. Düştüm yola. Sonra birileri geldi anlattı hakikati. Kadın, aynı Muhafız başı gibi içinden ne geliyorsa konuşmuş aylarca.

Aradan üç beş ay daha geçmiş. Ve bir gece yarısı açmış gözlerini kız. Ertesi gün Hekimler toplanmış başına. Anası gelmiş, Muhafız başı gelmiş. Kız gerçekten kendine anlatılanları hatırlamış ancak, geçmişe dair en ufak bir şey yokmuş hatırında. Kadına sen benim anamsın demiş, Muhafız başına da sen de demiş beni seven ve kurtaran o yiğitsin. Kız şifahaneden taburcu olmuş. Muhafız başıyla evlenmiş. Anasını da yanına almış. O asi, o deli dolu kız gitmiş, güler yüzlü, anlayışlı sevgi dolu bir kız çıkmış ortaya.

Aradan beş yıl geçmiş. Bir oğlu, bir kızı olmuş Muhafız başı ile evliliklerinden. Anası her an yanındaymış. Bu arada üvey anasının bir oğlu olmuş. Bey, oğlum oldu diye ahaliye ziyafet çekmiş. Akçe dağıtmış. Muhafız başını bir süre sonra Payitahta çağırmışlar. Sultan, seni demiş Vali Paşa yapıyorum. Yalnız gideceğin yer, karın olan Bey kızının şehri. Karın bir şeyler hatırlayabilir. Muhafız başı, o da benim kaderim Sultanım demiş. Ne olacaksa olacak. Aklı başına gelsin isterim. Sultan keşke amma demiş. Senden çok daha iyi kılıç kullanan, ok atan, yaman bir savaşçı bu Bey kızı. Şu an seni sevdiğine aldanma.

Yeni Vali Paşa, kafası karmakarışık düşünceler içerisinde evine gelmiş. Kızın anasına, ana demiş mesele çok vahim demiş anlatmış ona anlatılanları. Kızın anası, kaderimiz neyse öyle olacak oğul demiş. Yaşarsak göreceğiz. Yeni Vali Paşa maiyeti ve ailesiyle birlikte bir süre sonra şehre gelmişler. Vali Paşa Konağına yerleşmişler. Bey kızı bulanık da olsa bir şeyler hatırlıyormuş amma, bir türlü kendine gelemiyormuş.

Nihayetinde kısa bir süre sonra kendine gelmiş. Bakmış ki, yattığı yatakta bilmediği bir adam. Hızla kalkmış yataktan. Ana diye bacaklarına sarılan çocuklara bakmış. Ne anası be demiş. Ben kimsenin anası değilim. Anası kızım demiş geçmiş önüne , kadını tutmuş kolundan savurmuş. Kocasının kılıçlarından birini kuşanmış, binmiş bir ata, varmış Beyin konağının kapısına. Onu görenler, Bey kızı ölmemiş, geri dönmüş demişler, çaresiz açmışlar kapıyı.

Kız, koşarak babasının oda kapısını açmış, engel olanları yıkmış yere. Üvey anasını saçlarından yakalamış, duvardan duvara çarpmış. Tam kadının boğazını sıkıyormuş ki, Vali Paşa dur Bey kızı demiş. Ben Vali Paşa. Bana kılıç çekersen, zindanı boylarsın. Ne Bey kızı derim ne çocuklarımın anası ne de Vali Paşanın karısı. Bey, şaşkınlıkla, Vali Paşam demiş, depremde öldü bildiğim kızım, senin karın mı?

Anlatırlar ki; Asi bir kız olan Bey kızı, zor da olsa durulmuş. Kendini toplamış, kendine gelmiş. Arada deli-dolu hareketleri oluyormuş amma, Vali Paşa’ya olan sevgisinden geri adım atıyormuş. Öz anası yanında kalmış. Üvey Anasıyla barışmamış Bey kızı. Kardeşleriyle görüşmüş. Babası ile de konuştuğu söyleniyormuş. Sultan, kadın savaşçılarının başına onu geçirmiş. Asi kız efsanesi diye bir efsane anlatılmış her tarafta.

Şehir şehire, Asi kız asi kıza, Muhafız başı Muhafız başına, Bey Beye, Üvey ana üvey anaya, han hana, zelzele zelzeleye, Hekim Hekime, Şifahane şifahaneye, Sultan Sultana, kardeş kardeşe, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!