Kırşehir Buluşması: Tatlı Bir Rüya

3 Mayıs, biz Türk Milliyetçileri için büyük bir bayramdır. Türklüğün diriliş günü kabul ederek coşkuyla kutlar, Türk milletinin hiçbir baskı ve dayatmaya tahammül etmeyeceğini bir kere daha ilan ederiz.

DTCF Birlik olarak, bu günü, arkadaşlarımızla her yıl ayrı bir Türk beldede kutlama kararı aldık.

Denizli’de başlayan bu gelenek; Kuşadası, Elazığ, Konya ve Kırşehir kutlamaları ile devam etti. Allah nasip ederse önümüzdeki yıl, yani 2014 yılı 3 Mayıs’ını Söğüt’te buluşarak kutlamaya karar verdik.

Kırşehir buluşması, rüya gibiydi. Dost insanlar, ülküdaşlarımız Dr. Bahattin Ergezer ve Yusuf İ. Kılıncer, hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan katılanların unutamayacakları bir buluşma düzenlemişlerdi. Bahattin Beğ’in arkadaşları mutlu edebilmek için nasıl gayret gösterdiğini, yirmi yaşında bir delikanlı gibi nasıl oradan oraya koşturduğunu anlatmak için hacimli bir roman yazmak gerekir. Yusuf Beğ de, ondan geri kalmıyor, herkesle ilgileniyor, gelenleri karşılayarak hediyelerini veriyor, birinin bir ihtiyacı varsa gidermek veya temin etmek için oturmuyor, durmadan koşturuyordu.

4 Mayıs sabahı, kahvaltıdan sonra önce Caca Beğ Camisi ve Gök Medrese ziyaret edildi. Gök Medrese, bugün cami sınıfında olmasına rağmen, kuruluşunda Astronomi ilimleri merkezi imiş. Dört yanında bugünkü roketlerin maketi olan duvar sütunlar, kubbesinde açık bir alan ve bu alandan yıldızların aksedebileceği bir su.  Yıldızlar ve yıldız hareketleri bu sudan izleniyormuş.

İkinci menzil Âşık Paşa idi. Ancak zamanın darlığı göz önüne alınarak, Hacı Bektaş-ı Veli’ye gidilmesi kararlaştırıldı. Hacıbektaş, Suluca Karahöyük, Anadolu’ya Türk damgasının vurulduğu merkez. Henüz külliyeye varmadan, Alevi’si, Sünni’si her insanı manevi bir hava sarıyor. Sokakta yürürken o büyük Velî ile sohbet ediyorsunuz sanki. Külliyeyi tamamen sindirerek, bütün manasını keşfederek gezmek için bir gün bile yetmez. Ama biz, rehberimizi can kulağı ile dinleyerek bir iki saat içinde oradan istemesek de, ayrılmak zorundayız. Henüz kahvaltı etmeyen, kahvaltıda azla yetinen arkadaşlar açlıktan bayılacak durumda.

Dönüş yolunda Mucur var. Bahattin’in memleketi. Yolda bir mantar üretim merkezine uğruyoruz. Gerçekten ilginç. Adeta yer altında bir çiftlik. Mucur’a vardığımızda, önceden tembihlenmiş bir pidecide peynirli, yumurtalı, soğanlı, patatesli gözleme ve sıcağa karşı enfes ayranla, Bahattin hiç oturmadan, “ben de açım” demeden herkesin isteğine göre ziyafet çekiyor. Kırşehir’e dönmek üzere kalkarken bazı arkadaşların “buraya kadar gelmişken Seyfe Gölü’nü de görelim” talebi üzerine Seyfe Gölü’ne gidiyoruz. Değişik bir ortam.

Dönüş, Ahi Evran ve Oniks mamullerinin satış merkezini ziyaretle gerçekleşiyor.

Akşam yemeğinden sonra, mahalli sanatçılar ve saz ekibinin konseri var. Neşet Ertaş ve babası Muharrem Ertaş’ı rahmetle anıyoruz. Arkadaşlar bayramın tadını çıkarıyor.

Geç saatlerde asıl konumuza, Türkiye gündemine dönüyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum iç açıcı değil. Hacı Bektaşların Anadolu’ya vurduğu Türk damgası silinmeye, devletin üniter yapısı değiştirilmeye, ülkenin birlik ve bütünlüğü bozulmaya doğru gidiyor. DTCF mensubu aydınlar olarak ilgili merkezleri uyarma görevini yapmak üzere, bir bildiri hazırlamak üzere bazı arkadaşlar görevlendiriliyor. Bildirinin ana hatları belli olunca, taslağı arkadaşlara okunup onaylarına sunuluyor ve kabul görüyor. Taslak metin, asıl bildiriyi yazması için MHP Genel Başkan Danışmanı ve Ortadoğu Gazetesi yazarı Şükrü Alnıaçık’a veriliyor. Bütün arkadaşlar metinde anlaşmış durumda.

Türk milleti ve Türk devletinin varlığı, birliği, bölünmezliği ve Türk damgasının Anadolu’da silinmezliği esasına dayanan, 12 maddelik bildirinin, 12. Maddesi Türk milliyetçilerinin kırmızıçizgilerini işaret ediyor:

“Madde 12-  Türkiye Cumhuriyeti, sınırları dedelerimizin kanıyla çizilmiş bir Türk Devleti, asla ayrılık kabul etmez bir bütün olduğuna göre… Dünyada ve çevremizde şartlar ne olursa olsun:

  a) Anayasa’dan Türk Milleti kavramının çıkarılmasını, 
  b) Anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmesini,
  c) Terör örgütüyle bu minval üzere müzakereye devam edilmesini,
  d) Türkçe’nin yanına yerel veya genel bir ikinci resmi dil getirilmesini,
  e) Herhangi bir etnik gruba iç veya dış hukuk mevzuatı ile statü verilerek üniter devletin zaafa uğratılmasını,
  f) “Kurucu meclis” özelliği taşımadığı ve üzerine vazife olmadığı halde 24. Dönem TBMM’nin bu şartlarda 550 milletvekilinin yeminiyle bağdaşmayan “yeni” bir anayasa yapmasını…  
  Hata, yanılgı ve sorumluluğun ölçüsüne göre ihanet olarak görüyor, 12. maddedeki kırmızıçizgilerin aşılmasının Türk Milletine meşru müdafaa hakkı doğuracağı inancından hareketle bu uğurda kanımızın son damlasına kadar mücadele etmeyi “
Ülkücü aydın olmanın bir gereği olarak gördüğümüzü” Türk kamuoyu önünde ilgililere bildiriyoruz.”  
  “
Türk Devleti Ebedidir.”*

DTCF Birlik Kırşehir buluşması rüya gibi, mutluluk ve görevini bir nebze de yapmış olmanın verdiği huzurla bitiyor.

Bu güzel buluşmaya gölge düşüren tek bir olay var ki, kabul edilmesi mümkün değil. Bir arkadaşımızın, bir an, boş bulunarak söylediği bir söz; orada bulunmayan sözün muhatabına, başka bir arkadaş tarafından ulaştırılıyor ki, bu Allah’ın şiddetle yasak ettiği “koğuculuk” fiilidir ve iki arkadaşın arasını bozmaya gayret, tek kelime ile fitnedir. İki ülkücünün bir biri ile kavgası, dargınlığı ve küslüğünün kimseye faydası olmaz. Bu konuyu da, arkadaşların aralarındaki münasebetlerde daha dikkatli olmaları için buraya almak zorunda kaldım, özür dilerim.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hasetçi, koğucu ve falcı benden değildir.) [Taberani]
(En kötünüz, söz taşıyan, dostların arasını bozan ve ayıp araştırandır.) [Taberani]
(Koğuculuk yapan melundur.) [İ.Maverdi]

……………………………..
*Ülkücü Aydınlar Bildiri Yayımladı

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!