Hakan Fidan, Oslo’da PKK’ya ‘özgürlük alanı açtığını’ itiraf etmişti. PKK’nın kurmay heyetine ‘düşmanımız diyebileceğiniz vali ve emniyet müdürü var mı?’ diye sormuştu. Kendisi Başbakan Erdoğan’ın ‘özel temsilcisi’ olarak Oslo’da bulunduğunu ve Öcalan ile Erdoğan’ın ‘ülke ve bölge vizyonların yüzde doksan, doksan beş oranında örtüştüğünü’ ifade etmişti.
Erdoğan, Fidan’ı “Oslo’ya gönderen benim, İmralı’ya gönderen benim…Benim sır küpüm…onu yedirmem” anlamına gelen sözler etmişti. Dediğini de yaparak Hakan Fidan’ı savcıların elinden alan, şahsa özel yasa çıkarmıştı.
Hakan Fidan, velinimeti olan Erdoğan’ın izni ve bilgisi dışında milletvekili olmak için AKP’ye başvurması ikili arasında iplerin gerilmesine neden olmuştu. Erdoğan çok net bir biçimde Hakan Fidan’ın milletvekili olmasına karşı çıktığını açıklamış, ardından da ‘karar Başbakan Davutoğlu’na aittir’ demişti.
Sonuçta Fidan, MİT müsteşarlığından istifa ederek AKP’den ön seçime girmiş, yapılan yoklamada da birinci çıkmıştı. Son olarak Hakan Fidan’la Erdoğan umre ziyareti sırasında Medine’de bir görüşme yapmıştır. Bu görüşme sonrasında Hakan Fidan milletvekili adaylığından çekildiğini Başbakan Davutoğlu’na ilettiği ileri sürülmüştü. Ardından da Başbakan Davutoğlu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmüş ve sonuçta Hakan Fidan bir takım gerekçeler ileri sürerek AKP’ye başvurduğu milletvekili adaylığından çekilmiştir.
Hakan Fidan, adaylığının ‘muhalefet tarafından malzeme yapılacağı, Cumhurbaşkanıyla Başbakanı karşı karşıya getirme girişimlerinde kullanılacağı’ için adaylıktan vazgeçtiğini açıklamıştır.
Bütün özelliklerini ve sıfatlarını Erdoğan sayesinde kazanan bir bürokratın ondan onay almadan böyle bir girişimde bulunması düşündürücüdür. Nitekim Erdoğan, “Onu göreve ben getirdim. Müsaade edilmiyorsa orada kalması ve ayrılmaması gerekirdi” diyerek bu yöndeki sitemini dile getirmişti.
Gerçeğin Hakan Fidan’ın söylediği gibi olmadığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘sır küpü’nün, kendisine danışmadan böyle bir karar vermesinin kendisi açısından ciddi bir risk olarak gördüğü ve bu nedenle görevden ayrılmasına karşı çıktığı açıktır. Belki de devlete karşı suç işleme sürecine dönen çözüm süreciyle ilgili Fidan’ın elinde kanıt ve belgeler olduğu güç durumda kaldığında bunları kullanabileceği endişesi birilerinde vardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hakan Fidan ile görüşüyor ve uzlaşıyor. Davutoğlu ise etkisiz eleman olarak Partisinden Ankara 2. bölgede birinci sıra adayı olan Hakan Fidan’ın siyasetten çekilme kararının gereğini derhal yerine getiriyor.
Gelinen aşamada da kimin milletvekili adayı olup olmaması lazım geldiğine de partiler ya da siyasi partiler kanunu değil Cumhurbaşkanı Erdoğan karar veriyor.
Bütün gelişmeler Türkiye’yi, ‘Devletin çivisi çıktı’ dedirtecek bir noktaya getirmiştir. Anayasanın emredici hükmü olan tarafsızlık ilkesini yerle bir eden Erdoğan, siyaset üstü bir konumda olması gerekirken siyasetin tam da göbeğinde bulunmaktadır.
Başbakan Davutoğlu var gücüyle Tayip Erdoğan’a uygun bir Türkiye meydana getirmeye çalışmaktadır. Kendisi için biçilen misyon budur. Yeni Türkiye, Erdoğan’a özgü bir ülke ile Erdoğan’a özgü bir rejimi zorunlu kılmaktadır. İç Güvenlik Yasasıyla alt yapısı inşa edilmeye çalışılan rejim de bu amaca hizmet edecektir.
Hakan Fidan, AKP’den milletvekili adaylığı yönünde siyasi bir irade beyanında bulunmuş bir siyasidir. MİT Müsteşarlığı gibi bir göreve bu denli siyasete bulaşmış birisinin yeniden getirilmiş olması ne anlama gelmektedir?
Diğer yandan görevinden istifa eden Hakan Fidan’ın Başbakan Davutoğlu tarafından, yıldırım hızıyla tekrar MİT Müsteşarlığıyla görevlendirilmiş olması durumun ne denli hassas olduğunu göstermektedir. Hakan Fidan’ın Erdoğan içen neden vaz geçilemez olduğu üzerinde durulması gereken bir husustur. Acaba Türkiye Erdoğan’ın; Erdoğan da Hakan Fidan’ın rehinesi midir? Sahi kim, kimin rehinesidir? Siz ne dersiniz!