Kazan Vadisi’ndeki terör üslerine müdahale sorunu

24 Ekim tarihli köşe yazısında Aziz Üstel şunları yazmıştı:  “Deniyor ki 15 yıldır Kazan Vadisi’ne ilk kez giriliyor! Neden? Kazan Vadisi’nde  PKK’nın uyduruk mahkemeler kurduğunu, Hakkâri halkını haraca kestiğini, vergi topladığını, yargılayıp onlarca insanı ipe çektiğini duymamış mıydı istihbarat birimleri! Dahası, PKK’nın "efsane kampı Kavaklı" Hakkari’ye sadece 30 kilometre mesafede. Bu kamp ve daha nice, yıllardır yanına bile uğranmayan silah, cephane, erzak ve uyuşturucu dolu kamplar yerle bir ediliyor; etkisizleştirilen katil sayısı 120’yi aşıyor. Ve ben soruyorum, neden bu daha önce yapılmadı?

Üstel’in, yazısının devamında doğru bir soruyu yanlış bir kanaati oluşturmak için kullandığı anlaşılıyor. Sorunun cevabını vermeden önce birkaç soru da biz soralım: Türkiye’deki terör son zamanlarda bu denli örgütlü ve etkin hale nasıl geldi? KCK ve DTK bölgede en ücra birime kadar örgütlenme yeteneğini nasıl kazandı? Türkiye’deki medya adeta teröristlerin psikolojik operasyon aygıtına nasıl dönüştü?

Bu ve buna benzer bir çok sorunun cevabını verebilmek için MİT-PKK görüşmelerinin satır aralarını ciddi biçimde okumak gereklidir.

Bu sorulara doğru cevap vermek için Hakan Fidan’ın Başbakanın  “özel temsilcisi” olarak, Başbakanlık müsteşar yardımcısı görevinde iken PKK’lı teröristlerin kurmayları ile Oslo’da yapılan görüşmelerin satır aralarını dikkatlice okumak gereklidir.

Hakan Fidan konuşmasının bir yerinde şunları söylüyor:  “Geliştirilen bir özgürlük alanı açıldı. Bu açıdan özgürlük alanı içerisinde örgütün alt birimleri eski alışkanlıklarından hareketle daha fazla mevzi kazanalım daha fazla örgütlenelim mantığı içerisinde; bir noktaya kadar tolere edebiliyorsunuz çünkü dediğim gibi alandaki valiler, emniyet müdürleri değerli insanlar. Yani şu anda sizi bilmiyorum spesifik olarak isim vererek şikayet edebileceğiniz şu adam düşmandır bu adam şeydir”.

Başbakan’ın özel temsilcisinin ağzından PKK’ya  “özgürlük alanı” açıldığı, durumun bir aşamaya kadar  “tolere”  edildiği ancak  “örgütün alt birimleri” nin daha fazla mevzi kazanmak için çalıştığı bunun da sıkıntı yarattığı ifade ediliyor.

Bu söylemlerden anlaşılacağı gibi PKK’lılar için bölgede açılan  “özgürlük alanı”nın yanı sıra bölgedeki vali ve emniyet müdürlerinin de PKK’ya  “düşman”  olmayan  “değerli”  kişiler olduğu ifade ediliyor.
aşbakanın özel temsilcisi, PKK/KCK temsilcilerine şikâyetçi olduğunuz, düşman gördüğünüz vali ve emniyet müdürü var mı diye soruyor. Bu söylemler, bölgenin PKK dostu bürokratlarla doldurulmuş olduğunu gösteriyor.

Devlet adına hareket eden kurum ya da şahısların sözleri bunlar. Devletin izin vermesi sayesinde İmralı’daki zat, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı’na  “ya öz eleştiri ya istifa”  tehdidinde bulunabiliyor. Yine bu sayede İmralı’daki zat bazı  “Kürt”  aydın ya da siyasetçileri tehdit edebiliyor.  “Eylemlilik ya da eylemsizlik”  kararı alıyor.

Üstel, TSK’nın eski Genelkurmay Başkanları’nın Kazan Vadisi’ne niye müdahale etmediğini soruyor?
 TSK’nın başkomutanı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dür. Bir zamanlar  “İyi şeyler olacak”  diyerek, Türkiye’yi beklentiler içine o sokmuştu. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ise Tayyip Erdoğan’dır. O da Habur olaylarını  “umut verici gelişmeler”  olarak nitelendirmiştir. Türkiye’de yaklaşık dokuz yıldır iktidarda olanlar da onlardır. Kavaklı’daki kampa niye müdahale ettirmediklerini onlara sormak gerekmiyor mu?

Başbakanın özel temsilcisinin görüşmelerde yaptığı konuşmalar da hakikatin kendisidir. Halbuki iktidar, vatandaştan haraç alan, dağa adam kaldırıp yargılayan, örgüte adam devşiren, öz savunma gücü oluşturan, demokratik özerklik ilan edenlere özgürlük alanı açmış. PKK’ya dost kamu görevlilerini orada görevlendirmişler. Bunları Başbakanın özel temsilcisi söylüyor. Ona inanmayıp da bölücülere mi inanacaksınız?

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!