Türkiye-Amerika ilişkileri II. Dünya Savaşı sonrası dönemde yoğunlaşmaya başlar. O dönemde İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’nin dış politikasında tek başına söz sahibidir. İsmet İnönü’yü ABD ile çok yakın ilişkiler kurmak zorunda bırakan en önemli faktör Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye karşı saldırgan politikalar izlemeye başlamasıdır. Aslında İsmet İNÖNÜ, II. Dünya Savaşı öncesinde İngiltere ve Fransa ile yapılan üçlü ittifak anlaşması ile Atatürk’ün tam bağımsız dış politikasını terk etmiştir.Bu anlaşmanın yapıldığı tarih 19 Ekim 1939’dur.
İnönü döneminde Türkiye-Amerika ilişkileri hem askeri hem de ekonomik alanda yoğunlaşmıştır. Amerikan askerlerinin Türkiye’ye ilk gelişi İnönü dönemindedir. Marshal yardımları ilk olarak İnönü döneminde başlamıştır. Türkiye, NATO’ya giriş başvurusunu İnönü döneminde yapmıştır.
1950 yılında yapılan genel seçimler sonucunda iktidar değişti. Demokrat Parti seçimleri kazandı. İktidar değişikliği Türk-Amerikan ilişkilerini etkilemedi. Aksine, iki ülke ilişkileri ivme kazanarak devam etti. Türkiye, 1952 yılında Amerika’nın desteğiyle NATO’ya tam üye oldu. Amerika’nın ekonomik yardımları artarak devam etti. Bu dönemde DP İktidarı Türkiye’yi “Küçük Amerika” yapma hedefini ortaya koydu.
DP İktidarının ilk döneminde iki ülke arasındaki ilişkiler sorunsuz devam ettiyse de 1950’li yılların sonuna doğru birtakım sıkıntılar ortaya çıktı. DP iktidarının 3. döneminde enflasyonun artış göstermesi üzerine Başbakan Adnan MENDERES, ABD’den ek kredi talep etti. Kredi talebinin reddedilmesi üzerine Adnan MENDERES, ihtiyacı olan krediyi alabilmek için Sovyetler Birliği ile görüşmeler yaptı. Amerikan Hükümeti, Türkiye’nin kontrolünden çıkacağı endişesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki DP Hükümeti karşısındaki oluşumları destekleme ve kışkırtma yoluna gitti. Bu destek ve kışkırtma sürecinin sonunda 27 Mayıs 1960 askeri ihtilali oldu. Bu süreçte yazdığı kitaplarda da belirtildiği üzere Albay Alpaslan TÜRKEŞ ve arkadaşlarının ihtilal komitesine katılmalarının amacı ihtilalin Amerika ve CHP etkisinden kurtarılmasıdır. Türkeş ve arkadaşları ilk önceleri başarılı olsalar da devam eden süreçte 14’ler olarak tasfiye edilmişlerdir.
27 Mayıs İhtilali’nden sonra önce koalisyonlar dönemi yaşandı. 1964 yılında Rumların Kıbrıs Türklerine saldırılar başlatmaları üzerine Türkiye Kıbrıs’a müdahale kararı aldı. O sırada İsmet İNÖNÜ’nün kurduğu hükümet işbaşındaydı. ABD Başkanı JOHNSON, Başbakan İNÖNÜ’ye gönderdiği mektupta “Türkiye’nin Amerika’nın verdiği silahları Kıbrıs’ta kullanamayacağını” bildirdi. Sonuçta Türkiye, Kıbrıs’a müdahale etmekten vazgeçti. Bu vazgeçmede Başkan JOHNSON’un mektubunun da etkisinin olduğu kaçınılmazdır.
1965 yılında yapılan seçimlerde Süleyman DEMİREL’in genel başkanı olduğu Adalet Partisi iktidara geldi. Süleyman DEMİREL, o yıllarda Amerikancı olarak biliniyordu. Nitekim, DEMİREL hakkındaki bu kanaat sonraki yıllarda da devam etmiştir. Süleyman DEMİREL 1965-1971 yılları arasında tek başına iktidar idi. Bu dönem, Türkiye’nin sanayileşmede atak yaptığı, tarımda makineleşmenin sağlandığı ve gıda konusunda dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri haline geldiği bir dönemdir. Bu dönemde bugün sanayimizin temelini oluşturan TÜPRAŞ, PETKİM, SEYDİŞEHİR ALİMİNYUM, İSDEMİR vb. büyük sanayi tesisleri kurulmuştur. İşin ilginç olan tarafı bu tesislerin Sovyetler’den alınan kredi ve teknoloji ile kurulmasıdır. Adalet Partisi Hükümeti, sanayileşmek için lüzumlu olan krediyi ve teknolojiyi ABD ve Avrupa ülkelerinden sağlayamayınca Sovyetler’e yönelmiş, Sovyetler de bu talebi geri çevirmemiştir.
ABD, Türkiye ile Sovyetler arasındaki yakınlaşmayı kendi çıkarları açısından sakıncalı görerek 12 Mart 1971 muhtırasını tezgahlamıştır. Kim ne derse desin 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası ABD patentlidir. 12 Mart 1971 askeri muhtırası neticesinde Demirel Hükümeti istifa etmiş, yerine Nihat ERİM hükümeti kurulmuştur. ABD’nin Nihat ERİM Hükümeti’nden ilk talebi “haşhaş ekiminin yasaklanması” olmuştur. Nihat ERİM Hükümeti, bu talebi kabul ederek ülkenin tamamında haşhaş ekimini yasaklamıştır. 12 Mart Muhtırası ürünü olan Nihat ERİM Hükümeti’nin ABD’nin talebi ile haşhaş ekimini yasaklaması, 12 Mart Muhtırası’nın arkasında ABD’nin olduğunu gösteren çok açık bir kanıttır.
1973 yılında yapılan seçimlerde CHP birinci parti çıktı. CHP, MSP ile koalisyon Hükümeti kurdu. Bu Hükümetin Amerika’ya rağmen yaptığı çok önemli iki icraat vardır. Bunlar: Haşhaş ekiminin serbest bırakılması ve Kıbrıs Barış Harekatı’dır.
CHP-MSP Koalisyon Hükümeti, 1974 yılı sonunda istifa etti. Yerine 1975 yılında Süleyman DEMİREL’in Başbakan olduğu 1. MC (Milliyetçi Cephe) Koalisyon Hükümeti kuruldu.
Haşhaş ekiminin serbest bırakılması ve Kıbrıs Barış Harekatı’nın yapılması Amerika’nın hoşuna gitmedi. Amerika, Türkiye’yi cezalandırmak için 1975 yılında silah ambargosu uygulama kararı aldı. Amerika, ambargo nedeniyle parasını peşin ödediğimiz silahları dahi vermiyordu. Amerika’nın silah ambargosu uygulamasına Türkiye, Kıbrıs Türk Federe Devleti‘nin kurulduğunu ilan ederek cevap verdi. Daha sonra 25 Temmuz 1975’te Türkiye ABD’ye verdiği bir nota ile Türkiye’deki Amerikan askeri üslerinin kapatıldığını açıkladı. Türkiye’nin kararlı tutumu sayesinde Amerika 1978 yılında silah ambargosunu kaldırdı. Buna karşılık Türkiye de Amerikan üslerinin yeniden açılmasına onay verdi.
1970’li yılların ikinci yarısında ülkemizde anarşik olaylar iyice tırmanışa geçti. Amerika’nın kontrolündeki kontr-gerilla unsurlarının bu olayları kışkırttığı sonraki dönemlerde ortaya çıktı. Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yuvalanmış Amerikan taraftarı bir grubun bu olayları bahane ederek askeri ihtilal yapılmasını teşvik ettiği ve ABD’nin bilgisi dahilinde 12 Eylül Askeri Darbesi’nin yapıldığı da sonradan tüm çıplaklığıyla açığa çıkmıştır.
12 Eylül Darbesinin hedefi sadece sol değildi. MHP de 12 Eylül’ün hedefleri arasında idi. Nitekim, 12 Eylül’den sonra kurulan sıkıyönetim mahkemelerinde Rahmetli Türkeş başta olmak üzere yüzlerce idamla yargılanacak, Askeri yönetim onlarca ülkücü genci idam edecekti.
1983 yılında yapılan seçimlerle askeri yönetim yerini sivil yönetime bıraktı. Turgut ÖZAL’ın Genel Başkanı olduğu Anavatan Partisi tek başına iktidar oldu. ANAP Dönemi 1983’den 1991 yılına kadar kesintisiz devam etti. 1991 yılında 1. Körfez Savaşı’nda Turgut ÖZAL Türkiye’yi Amerika’nın yanında savaşa sokmak istediyse de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin direnişi karşısında başarılı olamadı.
Körfez Savaşı’ndan sonra Saddam Yönetimi, Iraklı Kürtlere karşı askeri operasyon başlattı. Irak Ordusu’nun önünden kaçan yüzbinlerce Iraklı Kürt ülkemize sığındı. ANAP Hükümeti, bu göçün önüne geçmek için ABD, İngiltere ve Fransa’dan yardım istedi. Sonradan başımızı çok ağrıtacak olan ve Kuzey Irak’taki kukla Kürt Devleti’nin tohumlarını atan ÇEKİÇ GÜÇ böylece İncirlik Üssü’ne yerleşti.
1990’lı yılların sonuna doğru Türk-Amerikan ilişkilerindeki en önemli olay PKK elebaşısı ÖCALAN’ın Amerikan Ajanları tarafından paketlenerek (İdam edilmemek kaydıyla) Türkiye’ye teslim edilmesidir. ABD’nin bunu 1999 seçimlerinde MHP’nin birinci parti olmasını önlemek için yaptığına dair yorumlar var. Bu yorumlar bana da gerçekçi geliyor. Zira, o günlerde MHP hızlı bir yükseliş trendinde idi. Seçimlerden 2 ay önce ÖCALAN’ın teslim edilmesi ile azınlık hükümeti ile iktidarda olan DSP yükselişe geçmiş, seçimlerden birinci olarak çıkmıştı.
1999 seçimlerinden sonra DSP-MHP ve ANAP’ın içinde yer aldığı 57. Hükümet kuruldu. Başbakan, Bülent ECEVİT idi. 57. Hükümet döneminde ABD, Irak’ı işgal etmek için planlar yapmaya başladı. ABD’nin Irak’ı işgal etmek için Saddam Yönetiminin kitle imha silahlarına sahip olması ve El Kaide Terör Örgütünü desteklemesini gerekçe olarak gösteriyordu. Sonradan ABD’nin bu gerekçelerinin doğru olmadığı, ABD’nin petrol kaynaklarını ele geçirmek ve parçalamak için Irak’ı işgal etmek istediği ortaya çıkacaktı. 57. Hükümet, ABD’nin niyetini sezdiği ve milli çıkarlarımıza uygun bulmadığı için Irak’ın işgaline karşı çıktı. ABD, ikna edemeyince Kemal DERVİŞ’i ve DSP’li bazı milletvekillerini kullanarak 57. Hükümeti yıktı.
57. Hükümetin yıkılması sonucu 2002 yılının 3 Kasım’ında erken genel seçimler yapıldı. AKP, seçimlerden tek başına iktidar olarak çıktı. MHP, DYP. ANAP barajın altında kalmış, CHP tek başına muhalefet olmuştu.
AKP 2002 seçimlerinden sonra 2007 seçimlerini de kazanarak tek başına iktidar oldu. Başka bir deyişle AKP iktidarı 2002’den günümüze kesintisiz olarak 9 yıldır devam ediyor. Yukarıda izah ettiğimiz üzere AKP’den önceki dönemde Amerika, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde zaman zaman etkili olmuştur. Ancak, bu etki hiçbir zaman yüzde yüz olmamıştır. Hatta, zaman zaman Türk Hükümetleri ABD’ye rağmen birçok önemli işler de yapmışlardır. AKP’nin iktidara gelmesinden sonra ise ABD, neredeyse yüzde yüz oranında Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde etkili olmuştur. Başka bir ifadeyle AKP, iktidara geldiği günden beri tamamen teslimiyetçi bir politika izlemiştir. Bu teslimiyet, esas olarak ABD’ye, kısmen de AB’ye teslimiyet şeklindedir. Bu iddiamın kanıtlarını aşağıda somut olaylarla açıklıyorum. İşte iddiamın kanıtları olan olaylar:
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarları aleyhine olarak ABD’nin güdümündeki BM Genel Sekreteri Kofi ANNAN’ın dayattığı ANNAN PLANI’nı kabul etmiş ve KKTC’ye dayatmıştır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarları aleyhine olarak ABD Askerlerinin Türkiye topraklarından Irak’ın Kuzeyine girebilmesi için 1 Mart tezkeresini TBMM’ye göndermiş, kabul edilmesi için yoğun çaba göstermiştir.
· AKP Hükümeti’nin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali BABACAN 2003 yılında 8,5 milyar dolar kredi karşılığında Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmeyeceğine dair bir anlaşma yapmıştır.
· AKP Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Abdullah GÜL, ABD Dışişleri Bakanı ile Türkiye’nin milli çıkarlarına tamamen aykırı 9 maddelik bir gizli anlaşma yapmıştır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak Irak’ın fiilen üçe bölünmesine sessiz kalmıştır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak Kuzey Iraklı Kürtlerin Kerkük’ü ele geçirmelerine ve Türkmenlere zulmetmelerine seyirci kalmıştır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti’nin kurulmasına seyirci kalmış, hatta bazı icraatlarıyla bu oluşumu desteklemiştir.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak PKK’nın Kuzey Irak’ta bulunan Kandil Dağı’nda konuşlanmasına seyirci kalmıştır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak TBMM’den aldığı sınır ötesi askeri harekat yapma yetkisini kullanmamış, PKK’nın vatan toprakları içinde terör faaliyetleri yapmasına göz yummuştur.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak son zamanlarda Kuzey Irak’ta kurulan kukla Kürt Devleti’ni tanıma anlamına gelecek bazı icraatlar yapmıştır. Mesela, Erbil’de konsolosluk açmak, Kuzey Irak’a resmi ziyarette bulunmak, Kuzey Irak Kürt Yönetimi yetkililerini bağımsız devlet temsilcileri gibi karşılamak vs.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak PKK terör örgütü ile doğrudan veya dolaylı görüşmeler yapmıştır. Halen bu görüşmeler devam etmektedir.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak ABD karşıtlarını cezalandırmak için Ergenekon, Balyoz vb. uydurma davalar icat ederek yüzlerce aydın,gazeteci, akademisyen ve emekli ve muvazzaf subayı Silivri Toplama Kampı’na tıkmıştır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak Türk Askerlerine karşı ABD Askerleri tarafından tezgahlanan Çuval Geçirme rezaletine seyirci kalmıştır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak ABD projesi olan BOP projesine ortak olmuştur. BOP projesinin sadece Türkiye’yi değil Fas’tan Orta Asya’ya kadar olan bölgedeki 22 devletin sınırlarını değiştirme projesi olduğunu zamanın ABD Dışişleri Bakanı Conda Lisa RİCE açıklamıştır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak Türk Ordusu’nu yıpratmak, gözden düşürmek için her türlü yalan dolanla dolu yayınların yapılmasına seyirci kalmış, hatta zaman zaman bu yayınları desteklemiştir.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olmasına koyduğu vetoyu kaldırmıştır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak “KÜRT AÇILIMI” sürecini başlatmıştır. Bölücü örgüt PKK ve uzantıları bundan cesaret alarak federasyon istemeye, istedikleri olmazsa büyük olaylar çıkacağını iddia ederek Devleti tehdit etmeye başlamışlardır.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak İran’la savaşa kadar varabilecek olumsuz sonuçlar doğurabilecek FÜZE KALKANI sistemlerinin ülkemizde konuşlanmasına rıza göstermiştir.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak Libya’ya askeri müdahale yapılmasına destek vermiştir.
· AKP Hükümeti, Türkiye’nin milli çıkarlarının aleyhine olarak ülkemizin yüzakı olan sanayi kuruluşlarını haraç mezat yabancılara satmıştır.
Yukarıda açıkladığımız icraatların hiçbirisi AKP Hükümeti’nin kendi başına yaptığı icraatlar değildir. Hepsi ABD’nin telkini veya dayatmasıyla yapılmış icraatlardır. AKP İktidarda kalmaya devam ederse kısa bir süre sonra ÜNİTER-MİLLİ DEVLET OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN YERİNİ ÇOK DİLLİ, ÇOK KÜLTÜRLÜ FEDERATİF BİR DEVLET ALACAKTIR. BU DEVLETİN ADINDA TÜRK KELİMESİ DE BULUNMAYACAKTIR. BU NEDENLE AKP 12 HAZİRAN SEÇİMLERİNDE MUTLAKA İKTİDARDAN İNDİRİLMELİDİR. BU DA ANCAK OYLARIN AKP’YE DEĞİL, MHP’YE VERİLMESİYLE OLABİLECEKTİR.