Hoş gelişler ola, demokrasi!

“Demokrasi” gelir seviyesiyle doğru orantılıydı. Liberal tavşanlara niyet çektirip, öyle aktartmışlardı. Serbest olunca, pazar ekonomisi yerleşir ve seçenekler çoğalırdı. Piyasada mal çoğalırdı ve ucuzlardı.  
Piyasada mal çoğaldı, evet. Seçmekte zorlandı insanımız çeşit çeşit markaları. Yastık altları da boşaldı. Olan paraları harcadık, olmayanları da. Demokrasiye “sen gelmez oldun!” demeye devam ettik.
Aslında çoğalan siyasi tercihler olamadı. Siyaset vitrinine konulanlar değişti biraz. İthal edip tüketmek gururumuzu okşadı. Paylaşılan fukaralığın adaletini bilirdik biraz. Bin cepten bir cebe aktarılan refahın adaletsizliği zorumuza gitti.
Üretmek konusunda gerilik devam etti. O halde üretmeden de sermaye birikimine bakmalıydık. Birbirimizi tükettik; kriz after kriz geldi önce; sonra buhran sümme buhran. Biz beceremiyoruz bu işi galiba diyorduk ki, Yıllarca "Şaban" izledik memlekette, sonra Recep İvedik geldi.
 “Haram” bitse de haram ayların hatırı devam ediyor. İnsanların da “sermaye” olduğunu öğrendik. “İnsan sermayesi” “portföylere yerleşti. Bu arada dünya dönüyordu tabi ki. Birden Mısır’da laikliğin “dinsizlik” olmadığını hatırladık. Laiklik de demokrasi için gerekliydi hani.
İki sultan arasında gitmeye başladık: Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz. Muhafazakârlar hasımlarının yaşadıklarına öykünmeye başladı: “evrensel değerler” vardı. Hasımları da muhafazakâr değerlere sarılıyor: vatan, millet, akarya!
Küresel ölçekte demokrasi kamuflajlı keşmekeşin biri bitip diğeri başladı. Durun hele, henüz “Mesih” filan da gelmedi! “Mehdi”lerle bir süre daha idare edeceğiz. Şu aralar “kedicikler”le meşgul. Gene de Mayaların 2012 kehanetine inanasım yok.
Demek ki Batı’lı “demokrasi”yi ayakta tutan sosyalizmdi. Zıddını yedikten sonra, kendini yemeye başladı Kapitalizm. Sosyalizm gidince, düşman kalmadı. Eh! Kapitalizm biraz İslam’la dalaştı, dalaşıyor.
Ancak, Kapitalizmin katedrali Amerika’dan başlayan bir krizler yumağı var. Amerika “demokratik” olmasına rağmen, neden sorunlardan kurtulamıyor? Mayaların 2012 kehanetine inanasım yok, tamam. Yoksa Maya’ların lanetine bir de Amerika yerlilerininki mi eklendi?
On altı trilyon dolarlık borcun demokrasiye katkısı “Wall Street’i “işgal” gösterileri. Sokakların yürümekle “aşınmadığını” biz ezelden beri biliriz.  Peki, ya “demokrasinin beşiği” Yunanistan’a ne oldu? Hıristiyanlıktan uzaklaştılar diye Ortodoks Kilisesinin koruması mı kalktı? İspanya’ya vuran Endülüs katliamının acısı olsa gerek.
Tamam da, ya İtalya’nın kasalarını kim boşalttı? Romus ve Romulus’un tarihi misyonunu Berlusconi sübyancı partilerinde göstermişti. Belli ki Aeneas kadar Dido’ya direnemiyordu. Roma Cumhuriyet’in beşiği olmuştu. Kaçıncı Cumhuriyet bu, hatırımda değil. Say ki bir, iki… Sezar’ın laneti de onları vurdu. Dahası, Berlusconi defalarca “ibadet” etmişti, Başbakan’a dokunarak.
Sırada Fransa var. Sarkozy’yi Merkel’le en son Papandreu’yu çekiştirirken gördük. Yunanların madem borcu vardı, “adaları satıp ödesinler!” Bir de Netanyahu’nun “yalancı” olduğu dudaklarından okunmuştu. Fransa Amerikan Bağımsızlık Savaşına ilham olmuştu, filan. Bastil mahkûmlarının mı ahı tuttu diyecek oldum, Afrika’dan feryatlar yükseliyor.
Ve anladık ki, Demokrasi böyle bir şeymiş demek. Alice’in Harikalar Diyarı’ndaki gibi.  Mısır’dan, Libya’ya oradan da diğer ülkelere sıçradı demokrasi. Suriye ve İran’a yönelecek “demokrasi” mayınları henüz Körfez’in diğer ülkelerine ve Suudlara nedense uzanmadı. Dahası Kuzey Kore’nin yeterince demokratik olması Korelileri muhtemel bir “demokrasi” bombardımanından kurtarmış görünüyor. Büyük Ağabey Çin’in burada ufak katkılarının olduğu muhakkak.
ABD olarak Suriye`de bir iç savaş görmeyi hiç istemediklerini, barışçıl protestolar ve şiddet içermeyen muhalefetten yana olduklarını dile getiren Clinton, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad rejiminin yaptıklarıyla, “insanları kendilerine karşı silaha sarılmaları yönünde provoke ettiğini” belirtti. Ve acayip şeyler olmaya başladı.
Suriye’nin üyeliğini askıya alan Arap Birliği`nin, “Esad’ın gitmesi gerektiği” şeklinde “net bir sinyal” gönderdiğini ifade eden Clinton, Libya’dakine benzer biçimde Suriye`ye de bir BM kararıyla ABD ya da NATO koalisyonu öncülüğünde bir askeri müdahale yapılması yönünde “bir niyet bulunmadığını.” Libya ile Suriye`nin durumları “birbirinden farklı” idi. Clinton, “Bu süreç (Suriye`ye baskı süreci), Arap Birliği ve Türkiye`nin öncülüğüyle mi yürütülmeli?” şeklindeki bir soruyu “evet” diyerek onayladı. Hazır Kuzey Irak’a girmişken hani. Türkiye hallederdi nasılsa!
Sahi “demokrasi”de “uyuyan prensesi” kim öpüyor?

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!