Cumhuriyet Bayramı Törenlerinin İptal Edilmesinin Gerçek Nedeni Nedir?

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenleri Van’da meydana gelen deprem gerekçe gösterilerek iptal edildi.

Törenlerin iptali, ilk bakışta haklı ve insancıl sebeble yapıldığına dair bir izlenim veriyorsa da konu dikkatle incelendiğinde iptalin asıl sebebinin depremin meydana getirdiği milli yas olmadığı açıkça anlaşılıyor.

Yukarıda iddiamın en temel gerekçesi Cumhuriyet Bayramı törenlerinin bir eğlence, karnaval vb. olmayışıdır. Zira, büyük acı ve üzüntüler sebebiyle ancak düğün, eğlence, karnaval vb. faaliyetler iptal edilir. Buradaki sebeb, acı ve üzüntü çeken insanlara duyulan saygıdır. Bazı insanlar büyük acı ve üzüntü içinde kıvranırken bazılarının da hiçbir şey olmamış gibi eğlenmesi elbette insani açıdan hoş görülebilecek bir husus değildir. Ancak, yukarıda da izah ettiğimiz gibi Cumhuriyet Bayramı törenleri bir eğlence olmadığından deprem nedeniyle iptal edilmesi haklı ve mantıklı bir uygulama değildir.

Yukarıdaki iddiamız doğru ise zihinlerde “Peki, o zaman Cumhuriyet Bayramı törenlerinin iptal sebebi nedir?” diye bir sorunun oluşması gayet doğaldır. Bu yazının amacı da bu soruya cevap aramaktır.

Cumhuriyet Bayramı törenlerinin iptal edilmesinin gerçek sebebini bulabilmek için Turgut ÖZAL döneminden günümüze kadar meydana gelen birbiriyle bağlantılı siyasi gelişmeleri hatırlamak ve  doğru bir şekilde irdelemek gereklidir. Bu yapıldığında törenlerin gerçek iptal sebebini bulmak hiç de zor olmayacaktır.

Turgut ÖZAL, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra yanına aldığı, sonradan kendilerini “İkinci Cumhuriyetçiler” olarak isimlendiren birtakım gazeteci, yazar, akademisyenle birlikte bir kampanya başlatarak “1923 yılında Atatürk’ün kurduğu 1. Cumhuriyetin miadını doldurduğunu, çağın değiştiğini, çağın ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir yönetim yapısının oluşturulması gerektiğini, bu sebeble işe yeni bir anayasa ile başlamanın doğru olacağını” propaganda etmeye başladılar.

1993 yılında ÖZAL’ın ölümü ile bu süreç kesintiye uğradı. Ta ki, 2002 yılında AKP tek başına iktidara gelinceye kadar.

AKP, iktidara gelince büyük bir şevkle Avrupa Birliği Sürecine sarıldı. Milli Görüş geleneğinden gelen politikacıların kurduğu bu partinin büyük bir şevkle bu sürece sarılması hiç de normal bir şey değildi. Çünkü, bu politikacılar 1990’lı yıllarda AB’yi düşman gibi görüyor, AB’ye tam üye olunmasını savunanları neredeyse kafirlikle itham ediyorlardı.

Elbette, AKP’li yöneticilerin amacı AB’ye girmek değildi. Amaçları, AB desteğini arkalarına alarak Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’i kendi istedikleri çok dilli, çok kültürlü ve çok uluslu bir yapıya dönüştürebilmekti. Bu konudaki niyetlerini Refah Partisi döneminde çoktan açığa vurmuşlardı.

AKP İktidarı, AB’ye uyum sürecini bahane ederek “AB’ye Uyum Paketleri” diye adlandırdıkları birtakım yasa ve anayasa değişiklikleri ile amaçladıkları dönüşümün bir kısmını gerçekleştirdiler.

AB’ye Uyum Paketleri ile yapılan değişiklikler AKP’nin amaçladığı dönüşüm için yeterli değildi. İstedikleri dönüşümü gerçekleştirebilmek için Anayasayı tümden değiştirerek amaçlarına uygun yeni bir anayasa yapmaları gerekiyordu. Çünkü, mevcut Anayasanın değiştirilemez maddeleri istedikleri dönüşüm için yapmaları gereken hukuki düzenlemelerin önündeki en büyük engeldi. Anayasa Mahkemesi, değiştirilemez maddeleri gerekçe göstererek yaptıkları bazı düzenlemeleri iptal etmişti.

AKP’nin önündeki engel, sadece Anayasanın değiştirilemez maddeleri değildi. Bundan başka Anayasa Mahkemesinin Atatürk Cumhuriyetinin korunması ve devamı konusunda kararlı olan yapısı, Danıştay-Yargıtay ve HSYK, Türk Silahlı Kuvvetleri, yazılı ve görsel medyanın önemli bir kısmı, CHP ve MHP, AKP’nin Atatürk Cumhuriyeti’ni dönüştürmek, kendi tabirleriyle “İKİNCİ CUMHURİYETİ” kurmak  amacı önündeki çok önemli engellerdi. Bu sebeble bu engellerin de bertaraf edilmesi gerekiyordu.

AKP, yandaşlarına gazete ve televizyon kurmak veya satın almak konusunda Devletin tüm imkanlarını seferber etti. Bu seferberlik sayesinde Sabah Gazetesi ve ATV Televizyonu AKP’ye yakın bir grubun eline geçti. Gene AKP’nin desteğiyle Kanal 24, Beyaz TV, Bugün vb. sayısız televizyon kanalı kuruldu. Başta Doğan Grubu olmak üzere birçok televizyon kanalı ve gazete AKP’ye muhalif olmaktan çıkarılarak etkisiz hale getirildi. Böylece AKP, yazılı ve görsel medyayı çok büyük oranda kontrolu altına almayı başardı.

AKP, Anayasa Mahkemesini, Yargıtay’ı Danıştay’ı ve HSYK’yı kontrol altına almak, böylece ilerde yapacağı yeni anayasanın  ve diğer yasal düzenlemelerin önünü açmak için 2010 yılında kısmi bir anayasa değişikliği çalışması başlattı. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylaması ile amacına ulaştı. 12 Eylül halk oylamasından sonra kısa bir süre içinde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSYK tamamen AKP’nin güdümüne girdi.

2010 yılında tertiplenen bir kaset komplosu ile CHP Genel Başkanı Deniz BAYKAL istifa etmek zorunda bırakıldı. Yeni oluşan CHP Yönetimi, BAYKAL döneminde olduğu gibi Atatürk Cumhuriyeti’nin korunması konusunda hassas değildi. Böylece AKP, önündeki engellerden birisini daha etkisiz hale getirmiş oluyordu.

12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde MHP’yi baraj altında bırakarak etkisiz hale getirebilmek için ikinci bir kaset komplosu tertiplendi. Bu tertibin AKP’den bağımsız olduğunu hiç kimse iddia edemez. O günleri hatırladığımızda bütün deliller AKP’yi ve yandaşlarını işaret ediyordu. Kaset komplosu MHP’ye zarar vermiştir. Eğer, bu komplo olmasaydı MHP, rahatça %20’leri zorlar, hatta geçebilirdi. MHP, bu komplodan ağır yara alsa da liderinin uzak görüşlülüğü ve önceden tedbir alması sayesinde son anda barajın altında kalmaktan kurtularak Meclis’e girmeyi başardı.

AKP İktidarı, önündeki en önemli engellerden olan TSK’yı 2007 yılından beri sürdürülen Ergenekon, Balyoz vb. davalarla etkisiz hale getirmeyi çok önemli ölçüde başardı. Bu davalar nedeniyle emekli ve muvazzaf yüzlerce subay sanık durumunda. Birçok subay halen tutuklu.

AKP, önündeki engelleri bertaraf etme çalışmalarında elbette yalnız değildi. Özellikle ABD ve AB, AKP’ye bu konuda çok önemli destekler sağlamışlardır ve sağlamaya devam etmektedirler. Çünkü, Atatürk Cumhuriyeti’nin yıkılarak çok dilli, çok kültürlü, çok uluslu bir devlet Onlar’ın da işine gelmektedir. AKP’ye destek vermelerinin asıl sebebi bu konudaki menfaat ortaklığıdır.

AKP’ye içeriden de önemli destekler verilmiştir ve bu destekler halen devam etmektedir. İçeriden destek verenler ise emperyalist devletlerin işbirlikçisi olan birtakım iş çevreleri, birtakım cemaat ve tarikatlardır. Bunlar genel olarak bilindiği için daha fazla açıklama yapmaya gerek yoktur diye düşünüyorum.

AKP ve yandaşları amaçlarına ulaşmak için önlerindeki engelleri çok önemli ölçüde etkisizleştirdiklerini, amaçlarına ulaşmak için yapacakları tek işin yeni bir anayasa yapmak olduğunu düşünmektedirler. Zira, yapacakları yeni anayasada kendilerine ayakbağı olacak değiştirilemez maddeler olmayacağı kanaatindedirler.

Yukarıda özetlediğimiz üzere AKP İktidarı, Atatürk Cumhuriyeti’ni çok dilli, çok kültürlü, çok uluslu bir yönetime dönüştürmek üzere hedeflerine hemen hemen ulaştıklarını düşündüklerinden büyük bir pervasızlıkla, depremi bahane ederek Atatürk Cumhuriyeti’nin en büyük nişanesi olan CUMHURİYET  BAYRAMI törenlerini iptal etmiştir.

Cumhuriyet Bayramı törenlerinin iptal edilmesinin ikinci sebebi de yeni anayasa konusunda halkın gösterebileceği reaksiyonları test etmektir.

Cumhuriyet Bayramı törenlerinin iptal edilmesi karşısında ne halktan, ne de milliyetçi çevrelerden önemli sayılabilecek tepkiler gelmedi. Bu, Atatürk Cumhuriyeti açısından hazin, AKP açısından ise sevindirici bir gelişmedir. AKP, bu testi yapmakla yeni anayasa konusunda halktan önemli bir tepki gelmeyeceğini görmüştür. Maalesef, bu sonuç, AKP’nin daha da pervasızlaşıp, gerektiğinde tek başına yeni bir anayasa yaparak referandum yoluyla amacına ulaşmayı deneyebileceğini düşündürmektedir.

AKP’nin tek başına yeni bir anayasa yaparak Atatürk Cumhuriyeti’ni çok dilli, çok kültürlü, çok uluslu bir yönetime dönüştürme faaliyetinin engellenmesi için Türk Milliyetçileri büyük bir sınavla karşı karşıyadırlar. Bu sınav, tarihi bir sınavdır. Eğer, başarısız olunursa bir daha böyle bir sınav imkanı olmayacaktır. Türk Milliyetçilerinin bu gerçeği görerek bu tarihi sınava çok ciddi bir şekilde hazırlanmaları olmazsa olmaz büyük bir mecburiyettir.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
 
 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!