Çelik Kafesteki Esir – 2

On beş gün sonra görüş gününde babası, amcası, annesi, kardeşleriyle görüştü. Babası sormuş soruşturmuş iyi bir avukat tutmuştu. İrfan’a okur düşüncesiyle babası kitaplar ve Kur’an-ı Kerim getirmişti. 

 

Aradan geçen bir ayda koğuşa alışmıştı, arkadaş edinmişti. Koğuşun en küçüğü olmasına rağmen babası, amcası gibi vakurdu. Taner, İrfan’dan üç yaş büyük 1.90 boyu, siyah düz yana taranan saçları, düzgün burnu, beyaz dişleri ile filmlerdeki jönler kadar yakışıklıydı ve İrfan’la samimi arkadaş olmuşlardı. Taner  doğma büyüme İzmir’liydi. Arkadaşları arasında, eğlenceye düşkün, su gibi alkol tüketen, hovarda biri olarak tanınırdı. İrfan onun temiz bir kalbi olduğunu anlamıştı. 

 

Taner vardı, ama yine de içi sıkılıyor, canı çıkacak gibi oluyor, ağlıyordu. İsteyerek öldürmemişti, bir anda Cemil’in bileğini bükmüş, silah da ateş almıştı. Ancak ırz düşmanı birisi ona göre öldürülmeliydi. Canı çıkacak gibi can sıkıntısı canına tak demişti de bir kemendin ucunda canına kıymayı bile düşünmüştü. 

 

O gün sabah saat ona doğru Taner’le birlikte hamama gittiler. İrfan başını, yüzünü sabunlarken birden bire sol göğsünde tarifsiz bir acıyla irkildi, bağırışmalar arasında gözleri sabundan cayır cayır yanarken etraftan yetişenler tarafından kenara oturtulduğunu, elini sol tarafına attığında avucunun içinin kıpkırmızı kan olduğunu fark etti. Şişlenmişti… Ayaklarının bastığı yerlerdeki suyun kırmızı aktığını gördü. Havluyla sardılar. Ambulansa bindirildi. Hem kolunda hem de ayağında serum takılıydı. Hastaneye ulaşır ulaşmaz ameliyata aldılar. İrfan gözünü açtığında hemşire hanım tansiyonunu ölçüyordu. 

 

– Geçmiş olsun. Ucuz atlattınız. 

 

– Sağolun. Neyim var ? 

 

– Kalbinizin altından akciğerinize girmiş. Akciğerinize tüp taktılar. On güne kalmaz iyileşirsiniz. 

 

Ailesinin haberi olur olmaz hemen şimdi doğumevi hastanesi olarak kullanılan, o zamanlar devlet hastanesi olan Konak’taki hastaneye koşmuşlardı. Dedesi, amcası ve babası taburcu olmadan önce tekrar aynı koğuşa gitmesinin sakıncalı olduğunu, memleketlerinden, lisede öğrenci iken tanıdıkları, sevdikleri ve güvendikleri Mehmet Ağabeyi’nin koğuşuna geçmesinin daha isabetli, güvenli olacağını söylemişlerdi. 

 

On gün sonra taburcu olarak tekrar cezaevine döndü. Cezaevi yönetimine Mehmet ağabeyi ile görüşmek istediğini bildirdi. Görüştürdüler, hasretle kucaklaştılar. Mehmet liseyi memleketlerinde okurken İrfan henüz daha küçüktü. Mehmet’i ailece severlerdi.  

 

Babası; 

 

-Dürüst, mert, yiğit oğlan derdi. 

 

– Geçmiş olsun, ucuz atlatmışsın diyerek Mehmet sandalyeye oturdu.  – Sağol ağabey. Sizden bir ricam var. 

 

– Tabii, seve, seve nedir? 

 

– Sizin koğuşa gelmek istiyorum, beni alır mısınız? 

 

– Tabii ki. Fakat sonra söylemedi deme, bizim koğuşu duymuşsundur. Yine de baştan söyleyeyim, bizde namaz kılmak, oruç tutmak hele de kitap okumak neredeyse mecburi gibidir. Orada bir düzen vardır ve arkadaşlarım buna uyulmasını isterler. 

 

– Bu kadar mı? 

 

– Evet. 

 

– Bunları yapmayı ben o kadar çok istiyorum ki anlatamam. Seve, seve, koşa, koşa yaparım. Ne zaman geliyorum? 

 

– Tekrar soruyorum. Birkaç ay sonra zor geliyor demeyesin. 

 

– Kesinlikle böyle bir şey olmayacak. Bu söylediklerin hep benim  çok yapmak isteyip de yapamadığım şeyler. Ne zaman geleyim? 

 

– Hemen! 

 

Tekrar sarıldılar. Cezaevi idaresi isteğini kabul etti. Taner’e koğuş değiştireceğini söyleyince; 

 

– O koğuşta namaz kılmayanı falakaya yatırıyorlarmış, sakın gitme. Bize göre değil. 

 

– Zannetmiyorum. Ruhumun namaz kılmaya, Kur’an okumaya ihtiyacının hava kadar, su kadar olduğunu hissettim. Gideceğim. 

 

– Yahu kardeşim ben de isterim, fakat yapmak zor geliyor. Sen yine de gitme. Ne olursun gitme! 

 

– Kararımı verdim, gideceğim. Artık hiç kimse beni kararımdan döndüremez, boşuna uğraşma. Sen de gel, beraber gidelim. 

 

–  Gitmeni istemiyorum, fakat kararını vermişsin. 

 

–  Evet. Allah’ a ısmarladık. Hoşça kal. 

 

Koğuştakilerle vedalaşıp ayrıldı. 

 

Yeni koğuşuna geldiğinde Mehmet Ağabeyi onu oradakilerle tanıştırdı. İkindi namazının kılınacağını abdest alanlardan öğrendi, abdest aldı. Kelimelerle anlatılamaz bir huşu içinde namaza durdu. Cemaatle kıldılar. Ne tür kitaplardan hoşlandığını sorup, kitaplıktan kitap seçmesini sonra da okuyup anlatacağını söylediler.  

 

Babası son gelişinde üniversite sınav sonucunu getirmişti. Zarfı aldı, ilk tercihini, İTÜ Elektronik Bölümünü yüksek bir puanla kazanmıştı.  

 

Günler, haftalar, aylar geçiyor, İrfan en çok kitap okuyan, okuduğunu sorgulayan, yorumlayan oluyordu. Görüş günlerinde ailesi geliyor, hasretini biraz da olsa dindiriyordu. Yıllardır dışarıda ruhunun arayıp da bulamadığı huzuru demir parmaklıklar arasında bulmuştu. Dışarıda iken bedeninin hür, ruhunun çelik kafesde esir, şimdi ise bu demir parmaklıklar ardında bedeninin esir, ruhunun ise susadığı huzur ve hürriyete kavuşduğunu hissetti. Burada şişlenme tehlikesi de yoktu. 

 

İnsanoğlu kendine yabancılaşmış, kendinden uzaklaşmıştı. İnsan istismar edilmek istemiyordu. Hürriyet Allah’dan gayrısına kul olmamaktı… “Allah’tan başka ilah yoktur” ölçüsü ile hareket edebilmekti… “İnsanoğlu vicdanına saldıran sahte tanrıları yıkmadıkça ahlaklı olamaz, mutlu olamaz.”dı… Allah’tan gayrı tanrılar edinenler, özledikleri ahlak ve mutluluğa da ulaşamazdı…  

Artık burası onlar için cezaevi değildi, Yusufiyeydi, taşmedreseydi. Yusufiyede sabrı, alçak gönüllüğü, gönüldaşlığı, bir dilim ekmeği paylaşırken daha çok mutlu olmayı, idam edilecek arkadaşlarının acısını yürekten hissetmeyi, hissetmesine rağmen acılarının üstüne taş basmayı, yüreği alev alev kor gibi yanarken de başkalarının hissiz diyecekleri kadar acılarını, sevinçlerini,  duygularını belli etmemeyi öğrenecekti… Çok kısa zamanda kan damlayan yüreğini yüzüne yansıtmamayı, gönlündeki beyaz gül fidanı tomurcuklanıp açtığında da, kezzap dökülüp kurutulduğunda da “neyin var” sorusu ile muhatap dahi olmayacak derecede duygularını karşısındakine aksettirmemeyi başaracaktı. Sır küpü olacaktı…  Tıpkı Ahmet Efe gibi…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!