BEYLER BAHÇESİNDE BİR MÜPTEZEL

BEYLER BAHÇESİNDE BİR MÜPTEZEL

Rumeli oturak havaları, suyun öte yanından olanlar için bir çeşit “yöresel meditasyon” musikisidir.

Davulun tokmakları vurdukça adeta beyninizin pası dökülür. Kulağınızın dibinde çalan zurnanın cayırtısı, ruhunuzu uyuşturur. Oturak havasını dinlerken aslında kulağınıza üflenen, hayatın ta kendisidir! Acılarınızı sevinçlerinizle, sıkıntılarınızı umutlarınızla harmanlarsınız bir güzel…

***

Az sonra masada oturanlardan birisi “hadi be yav!” diye kalkıverir ayağa. Tabancasındaki kurşunları teker teker boşaltır karanlığa. Oturanlar bir fırt daha çekerler cam bardaktan, sonra kalkarlar ayağa.

Yöresel Rumeli orkestrasının nameleri bir anda değişir, oturak havası yerini ağırayak oyun havasına terk eder. Meditasyon bitmiştir, şimdi sıra hayata meydan okurcasına kendinden emin, hora dönmeye gelmiştir.

***

“Beyler Bahçesi” Rumeli oturak havaları içinde davulcuların ve zurnacıların en çok zorlandıklarından birisi olarak kabul edilir. Sadece güçlü bir soluk gerektirdiği için değil, havanın kendisine özgü temposunu yakalamanın zorluğundan kaynaklanır bu güçlük.

Zira, Beyler Bahçesinin nameleri, hem derin bir hüzün, hem de bu hüzne meydan okuyan bir coşku taşır. Bir yandan ağır tempoyla çalıp öte yandan bu gizli coşkuyu verebilmek büyük beceri ister. Bu nedenle Rumeli havalarını çalan müzisyenler için ayırt edici ezgilerin birisidir Beyler Bahçesi…

***

Bu türkünün hikâyesi, bugünkü Batı Trakya topraklarında geçer. Takvimler, 1850’li yılların sonrasını göstermektedir. Dönem, İskeçe ve Gümülcine havarisinde beylerin güç ve hâkimiyet mücadelesi verdiği bir dönemdir.

Batı Trakya kentlerinin gölgeli sokaklarında feraceli kadınlar, kırmızı fesli delikanlılar dolaşmaktadır o yıllarda. Sütçülerin karıncalı sesleri, kızancıkların gürültüsüne karışmaktadır. Rodop Ormanlarının kıpırtısı, ta kasaba meydanında duyulmaktadır.

***

Ve dağların hakimi nasıl eşkıyalar ise, kentlerin de hakimi beylerdir. Rodoplar’ın tütün kokulu yamaçlarında nazar boncuğu misali pırıldayan kasabalarda bey diye anılmanın kuralları vardır:

Sözün gelişi Gümülcine’de Alestoğlu, çiftliğinde beslediği fedaileriyle birlikte sokaklarda dolaşmakta, etrafına korku salmaktadır.

İskeçe’nin iki büyük beyi Kara Musa ve Yardımlı, aralarındaki toprak kavgası nedeniyle kan dökmektedir.

Beylerin aralarındaki rekabetin ölçüsü, fedailerin gözü karalığı olduğu kadar, besledikleri pehlivanların şöhretidir aynı zamanda…

***

O vakitler beyler arasındaki gösteriş mücadelesinin arenalarından birisi de Beyler Bahçesi denilen içkili, çengili açık hava lokantasıymış.

Sıcak yaz günleri, havanın kararması ile beraber, kendinde “beylik” gören her babayiğit Beyler Bahçesinin yolunu tutarmış.

Gelen herkesin önüne noksansız bir içki masası kurulurmuş: Boğma rakının en acısı, kuzu çevirmesinin en yağlısı, beyaz peynirin en damakta patlayanı, yatak kavunun en tatlısı, baklavanın en ince yufkadan açılmışı donatırmış masayı.

Beylerin içinde en şöhretlisinin yanına sokulurmuş davulcular. Zurnanın delikleri, itinayla kıvrılmış banknotlardan oluşan bahşiş paralarıyla doluncaya kadar hiç susmazmış oturak havaları.

Ne zaman ki bey aşka gelip tabancasını boşaltır, ayağa kalkılır, cüguş başlarmış.

***

Neden sonra davulcular susar ve Rum müziğinin ince sazları inletmeye başlarmış bu defa beyler bahçesini.

Büyük çınar ağaçları, buzukiye çarpan mızrabın neşesiyle sallanmaya başlar. Dünyalar güzeli kızlar eşlik edermiş Balkan ezgilerine.

Ağır başlı beyler, bahçe dilberlerinin işvelerine kaçamak bakışlarla cevap verirmiş. Ne de olsa kiralıktır hepsi… Gönül kaptırmaya gelmez!

***

İsmi bilinmiyor, ama beylerden birisi bu raconu unutuverir.

Buzikinin önünde salınan yeşil gözlü bir Rum dilberine akıverir yüreği.

Her akşam Beyler Bahçesinin müdavimi olur. Dahası rekabet halinde olduğu beylerden birisinin koynuna gitmesin diye âşık olduğu dilbere her akşam para saçmaya başlar.

Bir yandan çiftliğindeki fedailere, bir yandan pehlivanlara bakmak için para harcayan bey, işin içine bir de Beyler Bahçesinin bol akçeli şirret eğlencelerine kendisini kaptırınca güç yettiremez olur. En sonunda  malını mülkünü ziyan eder. Geriye türküsü kalır:

 

Beyler de bahçesinde bir ulu çınar,

Çınarın dallarında validem kandiller yanar.

İnsan da sevdiğine böyle mi yanar?

Ağla hey gözlerim, kan ağla, ayrılık günü!

Söyle hey dillerim, sen söyle: Muhabbetin sonu!

Beyler de bahçesinde al yeşil çadır,

Çadırın içinde validem sevdiğim yatır.

Benim sevdiğimin gözleri çakır,

Ağla hey gözlerim, kan ağla; ayrılık günü

Söyle hey dillerim sen söyle muhabbetin sonu.

***

Beyler Bahçesinin yeşil gözlü dilberine servetini heba ederek müptezel olan beyzade dört beş nesil evvel toprak oldu. Lakin davullu zurnalı Mübadil Düğünlerinde oturak havası dinleme geleneği hala yaşıyor.

***

Müptezel demişken… Argoda bir zamanlar asilzadeyken sonradan düşkün haline gelerek kalabalığın içinde sıradanlaşanlar için kullanılır.

Aslına bakarsanız Arapça bir kelimedir. BDL kökünden gelir, Türkçe manası “seçkin olmayan, avam, soyluluk ünvanı bulunmayan” demektir.

Tam Türkçesiyle halk adamı yani!

***

Onun içindir ki canımın içi…

Eğer size birisi “müptezel” diyorsa çok da kulak asmayın, cahilliğine verin!

Eğer vakti saatinde beyler bahçesinde işret meclisine oturan saraylılardan hiç olmadıysanız, alınmaya ne hacet?

Eli kalem tutan bir halk adamının argoseverlere verilecek kibar bir cevabı olmalı tabii:

Biz hiç beyzade olmadık ki anam babam! Hep köylü çocuğuyuz.

“Onun içindir ki matmazel, bizim buralarda herkes biraz müptezel!”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!