“Kavramları ve tabirleri düşmana kaptırmak, mevzileri düşmana kaptırmaktan tehlikelidir.” diyordu yıllar evvel S.Ahmet Arvasi Bey. Bu erken uyarısı çok dikkatimi çekmişti. Zaman zaman içi boşaltılıp farklı anlamlarla doldurulmuş kavramlar yüzünden bırakın geniş kitleleri, aynı düşünce yapısı içindeki insanların anlaşamadıklarına şahit olmuştum. O nedenle kavramaları netleştirmek gerektiği üzerinde hassaslaşmakla birlikte, kavramlar üzerinde oynanan oyundan da çok rahatsız oldum. 1970’li yıllarda “Tam Bağımsız Türkiye” sloganları ile yürüyen sol gençlik, Türk Milliyetçilerinin bağımsızlıktan anladığını kastetmediği için ülkücülerle çatışıyordu. Bugün ise kendisini karşıtlık üzerinden tanımlayan Başbakan anlaşılmaz şekilde “Etnik Milliyetçiliğe, Dinsel Milliyetçiliğe ve Bölgesel Milliyetçiliğe karşıyız.” diyor. Bu ifade de Türkçe ve mantık hatası var. İlk defa olsa dil sürçmesi denilebilir ancak Başbakan 8 senedir bu ifadeyi aynı şekilde ve sık sık kullanıyor. Milliyetçilik ancak bir millete ait olduğundan, dinin, bölgenin, etnik kimliğin milliyetçiliği olmaz. Bu ifade dinciliğe, etnikçiliğe ve bölgeciliğe karşıyız olsa ve bunda samimiyet olsa, Türk Milliyetçiliği de bunlara karşı olduğundan bizde bu söze kalıbımızı basardık. Oysa burada değerli gönüldaşım Ahmet Rasim Sağ’ın önceki yazıma gönderdiği yorumda ifade ettiği “muğlâk saldırı” ve “kutsalların iğdiş edilmesi” iç içedir.
Hiç kimseye kavramlarımızı ve kutsallarımızı iğdiş ettirmeyeceğiz.
Bıkmadan, usanmadan her gün yeniden haykıracağız. Türk Milletinin bekası için hizmet etmeyi ülkü edinmiş bizler, İslam sınırları içinde sınırsız bir Türk Milliyetçiliğine inanırız!..
Teröristbaşını kim sayar?
Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek Demokratik Toplum Kongresinin önerisini seslendiren Ufuk Uras’a şöyle cevap veriyor: “Kanunlar müsait değil.” M.Türköne ise başta “Müsait olsaydı ne olurdu?” diye, sonda ise “Bu köşkün inşa edilebilmesi de ancak seçimden çıkacak karara bağlı değil mi?” diye soruyor. Yani AKP iktidar olmazsa köşkü rüyanızda görürsünüz ona göre diyor. Aynı zamanda hem M.Türköne (biraz farklıda olsa), hem E.Dumanlı ve eski emniyetçi B.Orakoğlu hep birden eylemsizlik kararının(!) sona erdirilmesinin, MHP ve BDP’ ye oy kazandırmak, AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak için ser şebekesinin senaryosu olduğunu da iddia ediyor. E.Dumanlı bu durumu “Ak Parti’nin zayıf düşmesi, yüzde 50’nin altına çekilmesi” diye yönlendirirken, asıl hükmü M.Türköne veriyor; “…eylemler AK Partiyi güçlendirir.” PKK ve Teröristbaşının MHP’ye oy kazandırmaya çalışması kadar saçma bir iddiaya kimler gülmez ki. Güzel bir yarışma var; sorulara verilen 5 popüler cevabı arıyor. Bizde sokakta “PKK ve Teröristbaşının seçme hakkı olsa iktidarda MHP’yi mi AKP’yi mi ister?” sorusunu sorarsak, alacağımız tek popüler cevap AKP olacaktır. İsterseniz bir deneyin…
Türk Milleti, “Kötülüklerle karşılaştığınız da elinizle düzeltin, bunu yapamıyorsanız dilinizle düzeltin onu da yapamıyorsanız kalbinizle buğz edin.” İlahi hükmünü bilir. Bu hükme göre son dönemlerde bu toprakların gördüğü en büyük kötülüklerin başı, 392 çocuğun katili Öcalan’a karşı kalbinde buğz taşımayan mümin değildir. Hala birileri bu Teröristbaşını saymaya hevesli olabilir ancak vicdanı, ahlakı ve imanı olan bu adamı saymaz, bir tek gardiyanı hariç. O da “Bir, bugünde ölmemiş” diye sayar.
Hiç kimseye sevgimizi, kinimizi ve inancımızı da iğdiş ettirmeyeceğiz.
Vedat Yenerer gazeteci değil miydi?
Nedim Şener ve Ahmet Şık gazetecidir, tutuklanmıştır. Bu tutuklamalara basında yoğun bir eleştiri var, meslektaşları oturma eylemi yaptı. Protestocular mı, yoksa savcılar mı haklı bilmem, ancak bildiğim bir şey var Vedat Yenerer de gazetecidir, üstelikte iyi gazetecidir. Ama o tutuklandığında ne basında bu kadar yankı buldu, ne de meslektaşları sahip çıktı. Çünkü O’nun savcıların iddiasından başka bir suçu vardı; O Türk Milliyetçisidir…
Hiç kimseye arkadaşlarımızı,gönüldaşlarımızı da iğdiş ettirmeyeceğiz…
