Hande Karacasu: Avukat Celal Ülgen hem Balyoz davasının bir avukatı, hem de “amiraller bildirisi” olarak anılan aslında sadece bir açıklama olan ve amirallerin yargılanması ile sonuçlanan davanın avukatısınız.
Celal Bey, size Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin, “Balyoz davasındaki dijital veriler yeniden incelensin ve bu davada yargılanmış 7 sanık için temyize gidilsin” kararını sormak istiyorum. Bu karar ne demek oluyor?
Celal Ülgen: Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Cumhuriyet Savcısı’nın olayı temyize taşınmasının nedenine bakmak lazım. Diğer komutanlar beraat etti. Onlarla ilgili herhangi bir itiraz yok. İçinden karpuz seçer gibi yedi isim seçip o yedi isimle ilgili temyize gidiliyor. Burada bir ölçü yok. Herhangi bir ölçü olmadan Çetin Doğan’ı seçmek…
Çünkü Çetin Doğan hala hedeflerinde. Çetin Doğan ve onun etrafına da işte kolordu komutanları gibi daha yüksek dereceli ve bir makam sahibi olmuş kişileri koyarak sanki olayda bir giz varmış gibi bir imaj yaratmak üzere bu temiz yapılıyor.
Takdir edersiniz ki bu konunun birinci yıl ikinci yıl ya da en geç üçüncü yıl içerisinde sonuçlanması lazımdı. Sonuçlanmadı yani deyim yerindeyse kuluçkaya yatırdılar. Bu kuluçka sonrası dönemde 5 yıl sonra bu olayda Yargıtay 16. Ceza Dairesi bozma kararı verdi.
Şimdi önce şunu belirtmek lazım; 16. Ceza Dairesi yargıçları bağımsız mı, 16. Ceza Dairesi Yargıçları özgür mü, 16. Ceza Dairesi yargıçları Türk hukuk sistemi içerisinde yenilik doğuran, ufuk açan kararlar verebiliyorlar mı?
Bunların hepsine olumsuz cevap veriyoruz. Burada sahibinin sesi anlamında bir karar çıkıyor.
Neden? Çünkü AK Parti kendi tabanını konsolide etmek ve olası daha önce FETÖ’yle flört etmiş ve kendi tabanı içerisinde de hala bulunan kişileri memnun ve mutlu etmek, kaçışlarını önlemek üzere sanki Balyoz darbe planı sahteymiş ama plan seminerinde bir darbe düzenleniyormuş gibi imaj yaratmak üzere bozma kararı veriyor.
Bu davayı açtıkları zaman 3 yıl hapis cezası verince kimse cezaevine girmeyecek. Kaldı ki infaz yasalarına göre hafifletici sebepleri kullanacaklar.
16. Ceza Dairesi’nin kendiliğinden özgürce bir karar vermediklerini, hatta biraz yönlendirmeyle karar verdiklerini 37 sayfalık gerekçeden anlıyoruz. 37 sayfalık gerekçede; biz Anayasa Mahkemesi ve AHIM kararları eleştiriliyor ve Anayasa Mahkemesi ve AHIM kararlarının bağlayıcı olup olmadığı irdeleniyor.
Bunların yerindelik denetimi yapamayacağı söyleniyor ve delillerin hükme etki edip etmediğini de bu mahkemelerin tespit etmediğini ve bunun bir eksiklik olduğunu ifade ediyor.
Yani bir defa bir Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kompleksi yaşıyorlar. Bu mahkemelerin ikinci bir mahkeme olduğunu ifade ediyorlar.
H.K: Başka bir nokta; ITÜ dijital verileri inceledi, bir bilirkişi raporu hazırladı. Yani burada geriye dönük de çok insanı, kurumu ve kuruluşu zan altında bırakan bir karar oldu bu. Çünkü bunların sahte olduğuna dair verilmiş bir bilirkişi raporu ve itiraflar var. Buna rağmen alınıp da tekrar incelenmesi ne demek?
Celal Ülgen: Mahkeme şunu söylüyor; “beraat kararı ile sanık vekillerinin dediği her şeyi kabul etmişsiniz, delilleri tek tek incelememişsiniz.”.
Ancak hüküm kısmında da buna bakmıyor ve eski Türk Ceza Kanununun 171 maddesi ile yeni Türk Ceza Kanunu 316 maddesi arasında bir karşılaştırma yaparak diyor ki, “Suç için anlaşma. Suç için anlaşma anımsayacaksınız amiraller duyurusuna karşı yapılan soruşturmada da hedef maddedir. Yani amirallerin de suç için anlaşmış olduklarını söylüyorlar. Yargıtay bunu yazarken kendisiyle de çelişiyor. Bir yerde bir taraftan “suç için anlaşma var mı yok mu” tartışıyor, öbür taraftan “kendiliklerinden vazgeçme yok.” diyor. Ortada bir darbe yok ki vazgeçme olsun.
Plan semineri bu. Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo görüşülecek. Bir tarafta o tarihte Yunanistan’da kıpırdanmalar başlamış, Ege sorunu var, Adalar sorunu var. Öbür tarafta da yurt içerisinde birtakım gerici odaklar kendilerini göstermeye çalışıyor.
Bunların tehlikeli boyuta geldiğini varsayarsak diyorlar. Üstelik tüm Türkiye’de değil bunlar birinci ordu bölgesi… Sakarya, İzmit, İstanbul. Bunlar, Sakarya, İstanbul İzmit’ten darbe mi yapacaklar? Darbe yapacaksa Ankara’da yapılır.
Bir taraftan gerici odaklar ayaklanmaya başlamış, öbür taraftan batıda Yunanistan’da sorun var ve aynı zamanda da ordunun Irak sınırına gitme olasılığı var.
Türk Silahlı Kuvvetleri bir kısmı Irak sınırına, bir kısmı da Ege’ye gittiği zaman geri bölge emniyeti sağlama senaryosu konuşuyor. Burada İBB gibi gerçek isimlerin kullanılması da normal.
Ama bunlar intikam almak üzerine hareket ediyorlar. Yani burada rahatsızlık duymalarının sebebi de bu ve bu onlarda bir intikam alma arzusu doğurmuş. Kenan Evren’i yargıladılar ne oldu? Cezaevinde yatırabildiler mi?
Kenan Evren ismi hala Türkiye’de Bağdat Caddesi’nde var. Hala Kenan Evren Meydanı var hala Kenan Evren sokakları var, caddeleri var. Siz ne biçim adamlarsınız!
H.K: 25 Mayıs 2021…. 50 Fethullahçı hakim ve savcının yargılandığı davaların duruşmasından birinde, Balyoz kumpası davasına bakan ve sonradan kapatılan 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı Ömer Diken kendi ifadesini verirken diyor ki “Balyoz sanıklarının yedisi hakkında bir temyiz kararı var, bir başvuru var. Dolayısıyla bizi bu şekilde yargılayamazsınız. Bu davayı sizin durdurmanız lazım. Önce oradaki kararın netleşmesi lazım. Siz ondan sonra bizi yargılayabilirsiniz” diyor. 25 Mayıs’ta oluyor bu.
Bunun göz önüne alırsak, benim bir vatandaş olarak ya da bir gazeteci olarak senaryom diyelim, yargılama durdu, belki de tahliye oldular o arada –hükmen mümkün mü bilmiyorum.- tutuksuz yargılanacaklarını varsayalım. Bu arada bu hakim ve savcılar kaçarlar mı?
Celal Ülgen: Elbette Ömer Diken’in kurnazca söylediği senaryo gerçekleşebilir. Bir bozma kararı var. Siz diyorsunuz ki hakimlere,” İşte sahte delillere dikkat etmeden şunları yapalım bunları yapalım diyorsunuz ama öbür taraftan da bir bozma kararı veriliyor ve bu bozma kararında bu yargıçları aklayacak gerekçeler sunuluyor. Haklarında hükmün yeniden verilmesi ve verilen yeni hükmün kesinleşmesine kadar 50 Fetöcü hakim ve savcıların yargılanmasını durdurabilir.
Bunları aklayacak gerekçeler ortaya konuyor. Tahliye belki olmazlar ama haklarındaki yargılamanın, 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yeniden verilecek hükme ve verilen yeni hükmün kesinleşmesine kadar durdurulmasına karar verebilirler veya bekletilmesine karar verebilirler.
Son günlerde FETÖ ile mücadelede özellikle eğer darbeye kalkışmış bir asker değil ise yavaş yavaş bunların ricat ettiklerini, geri geldiklerini ve bu kişileri yeniden AKP saflarında görmek için bir çaba sarf ettiklerini ve buna ihtiyaçları olduğunu görüyorum ve düşünüyorum.
AKP’de önemli bir yer kapma savaşı var. Bu köşe kapmaca oyununa dönüşmüş. AKP oyları eriyor. Böyle bir ortamda “Bizim eski dostlarımız da yeniden bir araya gelebilir mi?” senaryosu yazılıyor gibime geliyor.
H.K: Sabah gazetesinin amiraller açıklamasına gönderme yaparak ve bu karar daha UYAP’a düşmeden basılı olarak verebilmesi ile ilgili ne söyleyeceksiniz?
Celal Ülgen: Sabah gazetesi muhabiri olarak çok Sulh Ceza Hakimi gördüm. Sabah gazetesi muhabiri olarak savcı gördüm. Sabah gazetesine muhabirlik yapan mahkeme çalışanlarını gördüm, Sabah Gazetesi’nde çalışan ağır ceza mahkemesi başkanlarını gördüm, ağır ceza üyelerini gördüm. İlk defa Sabah gazetesine çalışan Sabah gazetesi muhabirliği yapan bir Yargıtay Ceza Dairesi görüyorum. Yani olacak şey değil.
Sabah gazetesi bu haberi önceden yapmakla bir gazetecilik başarısı mı yapmıştır? Asla. Avcı uzaktaki bir hedefe nişan alır ve avını öyle vurur. Ama bir elinde kuş öbür elinde silah, getirip dayayıp da vurduğu zaman buna avcılık denmez. Sabah Gazetesi’nin yaptığı tam olarak bu.
Bunla gazetecilik değil, Türkçedeki anlamıyla jurnalcilik yapıyorlar. Bu jurnalciliğin amacı da şu; belli odaklara diyorlar ki “Bak amiraller olayı da buna benzeyecek. Bunu emsal olarak alan amirallerin soruşturmasında bunun gibi başlar demek istiyor bunlar.”
Son çırpınışlar açık söyleyeyim. Benim yıllarca alışveriş yaptığım ve AKP’yi destekleyen adamlar bakkal Ahmet Efendi, kasap Mehmet Efendi… Hepsi dönmüş vaziyette, hem de benden faza tepki gösteriyorlar.
H.K: Toplumsal muhalefet siyaseten muhalefetin önüne geçmiş durumda. Bir toplumsal muhalefet, bir toplumsal direnç söz konusu. Bu yaşananlar yüzünden; bu davalar, bu ifade özgürlüğü kısıtlamaları, bu haksız ve sakat mahkeme sonuçları yüzünden. İstanbul sözleşmesi feshedildiğinde İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu beyefendi ile bir röportaj yaptık. Orada da şunu söyledik: “İnsanların haklarını savunan ve hukuken seslerini duyurmaya çalışan baroların ve baroya mensup insanların bile ülkenin başkentine sokulmadığı ama o sıralarda insan hakları eylem planları hazırlıkları yapılan bir ülkede yaşıyoruz.
Toplumsal muhalefet siyaseten muhalefetin önüne geçti. Zannediyorum bu noktada hükümetin de çok fazla direnecek bir noktası kalmadı.
Celal Ülgen: Doğru. Son olarak şunu söylemek lazım: Bugün Babalar Günü. Baba deyince aklımıza Sedat Baba da geliyor. Çünkü Sedat Baba’nın anlattığı ve paylaştığı tweetler paylaşma rekorları kırıyor, izlenme rekorları kırıyor. Neden bunları kim izliyor? Muhalefet izliyor. Muhalefet bu kadar büyümüş. Artık bu dip hareketi doğrudan doğruya demokratik ve hiçbir engel tanımadan sandığa yansıyacak. Sandığa girecek ve oradan zaferle çıkacak.