Atatürk’ü de Yargılayalım!

19 Aralık 1992 günü Ankara’da düzenlenen Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri 3. İstişare Toplantısı, İş Dünyası Vakfı tarafından “Türkiye’nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği” toplantısında dönemin Refah Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül; “Ne Mutlu Türk’üm, diyene lafını her yere yaza yaza, Türkiye ilkel bir hale dönmüştür” sözleri ile “Ne mutlu Türküm diyene!” sözünden rahatsızlığını dile getiriyor. Bu söz, Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. Yıl nutkunu bitirirken söylediği, daha sonra da tüm askeri birliklerin ve devlet kuruluşlarının sloganı haline gelen sözdür.

24 Şubat 1994 günü Bingöl’de Necmettin Erbakan; "Sen besmeleyi kaldırır, ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’ dersen, eloğlu da çıkar ‘ben de Kürdüm, daha doğru ve daha çalışkanım’ der" diyerek ilköğretim okullarında öğrencilerin hep bir ağızdan okudukları “Andımız”ı eleştiriyor.

20 Mart 2008 günü dönemin AKP’li Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik; “İlköğretim yönetmeliğini hazırlıyor arkadaşlarımız. Bana bir sürü müracaat gelmiş. Türkiye’de diplomatik misyonla ekonomik faaliyetler için Türkiye’de bulunan bazı aileler çocuklarını Türk okullarına gönderiyor. Bana yazdıkları dilekçelerde ne diyorlar biliyor musunuz? ‘Biz Türk değiliz. Her sabah çocuklarımızı sıraya geçirip ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’ dedirtiyorsunuz. Buna mecbur muyuz?’ Şimdi yabancılara bunu söyletmek doğru mu? Dedim ki arkadaşlara yabancılara and içme mecburiyetini kaldırın. Sadece yabancılarınkini kaldırdık. Kayseri’de bana sordular ve kıyamet koptu. ‘Bakan nasıl bunu kaldırır’ dediler. Düşünün bir Alman çocuğunu sabah sıraya geçiriyorsun. Ardından başlıyor Türküm demeye. Bu birinci cümle yalan mı? Evet yalan. Çocuk arkadan da diyor ki ‘Doğruyum’. Birincisi yalan olduğu için ikincisi zaten külliyen yalan oluyor. Peki, biz elin çocuğuna her sabah yalan söyletmek zorunda mıyız?" diyerek “Andımız”ın okutulmasının yanlış olduğunu ifade ediyor. Milli Eğitim Bakanı olarak “Andımız”dan rahatsızlığını sözlerine yalan katarak dile getiriyor.

Yanlış hatırlamıyorsam 2005 yılının Aralık ayında, Türk milletini sürekli olarak 36 etnik kimliğe sokan Sayın Başbakan, “Bu devlet Türkiye devletidir. Türklük burada üst kimlik olamaz. Burada yaşayan herkes ‘Türkiyeliyim’ der, Türk olmaktan gocunmayanlar da ‘Türküm’ der" sözleri ile devletin Türk devleti olmadığı, Türklüğün Türkiye devletinde bir alt kimlik olduğunu ifade ediyor.

Nimet Baş, Millî Eğitim Bakanı iken İstiklal Marşı ve Andımızın okullarda okunmasını yasaklayan bir yönetmelik yayınlıyor.

2012 yılında Türk Bayrağı “tahrik unsuru” kabul edilerek bayrak taşıyan bazı vatandaşlar taciz ediliyor.

2013 yılında Başbakan “Türk Bayrağı” yerine “Türkiye Bayrağı” tabirini kullanıyor. Hızını alamıyor “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” diyor. Türküm demek ırkçılık sayılıyor. Terör örgütü ile siyasi iktidarın pazarlıkları ortaya çıkmaya başladığında “Türk” “Türk Bayrağı” “İstiklal Marşı” ırkçılık alameti sayılıyor. Şimdilerde “akil insan” kabul edilen bir Hanım, TV’de “Türk Bayrağı değiştirilsin” diyebiliyor.
TC ibaresi; resmî genelge ile devlet kurumlarının tabelalarından, Atatürk resmi ve Gençliğe Hitabe ders kitaplarından kaldırılıyor. Siyasi iktidarın bir mensubu, İstiklal Marşı’nda ırkçı söylemler olduğunu, bunun devletin ırkçılığı anlamına geleceğini çekinmeden ifade edebiliyor.

Siyasi iktidar ve yandaşlarının bu konudaki eylem ve söylemleri saymakla bitmez.

Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi “Türklük” temeli üzerinedir. Cumhuriyet ilan edilirken “Türkiye Cumhuriyetini kuran ahaliye Türk denir” denilerek, Türkiye Cumhuriyeti mensupları, ayrım gözetmeden Türk kabul edilmiştir.

Cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, eğer bu söylemler ırkçılık ise, müfrit bir ırkçıdır ve ırkçılık bütün dünyada insanlık suçu kabul edilmiştir. “Yegâne mefahirim Türk yaratıldığımdır.”, “Türk öğün, çalış, güven”, “Ne mutlu Türküm diyene”, “Türk milleti zekidir, çalışkandır” vb. Türk milleti ve Türklükle ilgili pek çok sözü alt alta yazılsa sahifeler tutar.

Aynı Atatürk, Mondros ve Sevr’i tanımamış, Allah’ın bir lütfu olarak Anadolu’ya geçmiş, işgal kuvvetlerine karşı ahaliyi teşkilatlandırmış, yoktan bir millet ve devlet var etmiş, yedi düvele diz çöktürmüştür.  Bugün, onun kazanımları ile iktidar koltuğunda oturanlar; onun bu milletin çocuklarına, gençliğine, ordusuna ve milletine hediye ettiği bayramları kutlamaktan imtina etmekte, bayramların coşku ile tüm millet tarafından kutlanmasına mani olmak için kararnameler, genelgeler yayımlamaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, devlet kurulduktan sonra isyan eden Şeyh Said ve hempalarını idam ettirdiği, Seyit Rıza ve yardakçılarına bu devleti bölme şansı tanımadığı, İngiliz Muhipleri, Kürt Teali ve İslam Teali Cemiyetlerini kurarak, İstiklal Savaşına ve komutanlarına “vatan haini”, “devlete asi” yaftasını yapıştırmaya gayret edenleri kimi def ederek kimi de harekât sahasını yok ederek susturduğu için ırkçı mıdır? Bugünkü siyasi iktidarın acizliği sayesinde Şeyh Said’in heykeli Diyarbakır’a, Seyit Rıza’nın heykeli Tunceli’ye dikilmiş, bir milletvekili Gazi Meclis’te, TBMM’de Dersim için aklanma isteyebilmiştir. İskilipli Atıf, nerede ise millî kahraman ilan edilecek.

Terör örgütü ile pazarlığı Türk milletine duyuran, Türk devletinin bölünmez bütünlüğünün tehlikeye girdiğini görerek buna asla izin verilemeyeceğini açıkça ilan eden, terör örgütü ile neyin barışının nasıl yapılacağını soran Devlet Bahçeli’yi tehdit eden ve adaleti göreve çağıran siyasi iktidara bizim de bir çağrımız var: Eylem ve söylemleri ile Türk milliyetçiliği yapan, ırkçılık sayabileceğiniz sözleri sarf eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ilk elden yargılayın. Irkçılığının, Türk milletini bu denli sevmesinin cezasını bir an önce kesin. Onun izinden yürüyenleri, Sayın Devlet Bahçeli ve Ülkücüleri ondan sonra, o yargılamayı emsal göstererek yargılayın. Hodri meydan!

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!