Askeri Doktor ve Hastanemi Geri İstiyorum

ASKERİ DOKTOR VE HASTANEMİ GERİ İSTİYORUM

Yazan: Ufuk Yortuçboylu

“Savaş Cerrahisi silahlı çatışmalar ve şiddet içeren tüm koşullarda kısıtlı olanaklarda çalışmak demektir.”

Silahlı kuvvetlerin savaş alanında özel bir askeri görevi vardır. Silahlı kuvvetlerin sağlık bölümünün ise birincil görevi; bu özel görev sırasında askerlerine her türlü tıbbi ve zihinsel desteği sağlamaktır. Askeri birliklerin de sivil organizasyonlar gibi yardım ve yeniden yapılandırma gibi görevleri olabilir ancak askeri yapılanmada tıbbi kriterler, askerin taktik ve stratejik gerekliliklerinin ve politik gereksinimlerin ardından ikinci sırada yer almaktadır.

Ülkemize dair; kırk yıldır yaşadığımız başta PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele, standart savaş şartlarından bağımsız gayri nizami harbe karşı da pratik ve teoride yeni taktik ve stratejiler geliştirmemizi, yenilikçi bakış açısıyla ilave tedbirler almamızı sağlamıştır. Lakin bu pek de kolay olmamıştır. Şehit ve gazilerimizin kanlarıyla yazılmış, yeni taktik ve stratejiler, uzunca bir mücadele sonrası ve 1998 yılında eli kanlı terör örgütünü vatan toprakları sathında tarihin çöplüğüne gömmemiz ile sonuçlanmıştır. Bu tarihten sonraki politik, stratejik, siyasal gelişmeler ve terör örgütünün yeniden konumlanması ve faaliyetleri bu yazı içeriğine dahil değildir.

Türk Silahlı Kuvvetleri, sağlık bölümünü bu süreçte en iyi, ideal ve verimli hale getirmiş, kuruluş ve kadro yapısı ile görev tanımlarını buna göre reorganize etmiş, modern tıp ihtiyaç ve gereksinimlerini en üst seviyeye çıkarmıştır. Kusursuz işleyen, en küçük birim/birlikten, tam donanımlı askeri hastaneye uzanan sağlık sistemi, mehmetçiğin moral/motivasyonun artarak başırıyı kazanmasında çok önemli etkileri olmuştur. Savaş cerrahisi konusunda teoriden pratiğe geçen, kazandığı tecrübelerle muhteşem başarı hikayeleri yazan Türk askeri cerrah ve ekiplerimize şükranlarımızı sunuyorum.

Askeri sağlık sistemleri ve parçası olan askeri hastahaneler, var olan tehdit ve her daim hedef olma gerçekliğine karşı, güvenlik ve koruma ihtiyacı bulunan ve bunun sağlanması “zorunluluk” olan kurumlardır. Dünyanın her ülkesinde, kendi silahlı kuvvetleri, kendi sağlık merkezlerini “savaşın öldürücü kaosu” ve her türlü terör saldırılarına karşı korumak için gerekli kuvvetleri görevlendirmiş, tedbirlerini almıştır. Yerel/sivil hastanelerin ise esasen barış şartlarında böyle bir ihtiyacı yoktur.

Silahlı çatışmanın ortamından gelen özel doğası, bunun beraberinde getirdiği kısıtlamalar, tehlikeler ve yüksek-enerjili, derine nüfuz eden ateşli silah ve patlama (mayın, roket, bombalı tuzaklamalar) yaralanmaların kendine has fizyo-patolojisi nedeniyle, “savaş cerrahisine” ihtiyaç duyar. Silah yarasına sahip bir hastanın bakımı kabul edilmiş cerrahi standartlar gerektirse de güç şartlar altında gerçekleştirilmesi nedeniyle, sivil bir ortamda suç içerikli şiddet sonucu oluşan bir ateşli silah yaralanmasının yönetimi, silahlı çatışma ortamındaki cerrahiyle bir tutulamaz, eşleştirilemez. Bir bombalı tuzağın korkunç etkilerine maruz kalınmış yaralanma olayında, bir çok cerrahi müdahale, tedavi ve uzun süreli bakım gerekmektedir. Bu vak’a için aynı anda vücut kütlesinin bütünlüğüne yönelik hasarlar, oluşan yanıklar, fizik ve psikolojik rehabilitasyonlar ve daha bir çok tedavi metodları uygulanmak zorundadır. Askeri hiyerarşik yapıya göre ve en ön cephede hem “savaşmak” hem de “yaşamsal/acil sağlık müdahalesi yapmak” üzere yetişmiş/yetiştirilmiş askeri sağlık personelinin yapacağı görev, iş ve vazifeleri “sivil sağlık sistemi ve hekimlerinden” beklemek, akla da, mantığa da aykırıdır.

İşte ana görevi bu olarak yetiştirilen ve kazandığı ‘acı’ tecrübelerle, dünyanın en mükemmel askeri sağlık sistemi haline gelen Türk Askeri Cerrahları ve Askeri Hastanelerimiz nerede? Binlerce gazimizi, yaralımızı hayata döndüren, yapılması gereken tüm tıp gereklerini fazlasıyla ve “Mehmetçik” ruhuyla yapan başta GATA ve diğer askeri sağlık kuruluşları ve hastanelerimiz ile askeri doktorlarımız nerede? Etrafımız kan gölüne dönmüşken, hergün yeni bir iç savaş/savaş çıkma yüksek olasılığı varken, PKK, İŞİD vb. terör örgütleri tehditlerine devam ederken, Suriye’den, Irak’tan her gün şehit ve yaralılarımız gelirken neyi beklemekteyiz? İl/İlçe sivil sağlık sistemleri ve sivil cerrahlarımızın kapasite ve imkanları belliyken, 14 Mart 1827 de İstanbul da Mektebi Tıbbiye-i Şahane adı ile kurulup 2016 yılında kapatılan Askeri Hastaneler ve Sağlık Sistemi halen ve hangi gerekçeyle yeniden açılmamaktadır?
Ezcümle; “BEN ASKERİ DOKTOR VE HASTANEMİ GERİ İSTİYORUM!”

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!