Bursa Eğitim Enstitüsü mezunları geleneksel hale getirdikleri buluşmalarının beşincisinde 22-23 Eylül 2017 tarihleri arasında Bursa’da toplandılar.
İlk defa 2006 yılında Bursa DSİ’de buluşmuşlardı. 2010 yılında Bursa Kervansaray Otel’de buluştular. 2012 yılında Samsun, Büyük Otel’di adresleri. 2014 ve 2017 yıllarında ise Bursa Kırcı Otel’de buluştu mezunlar. 2018 yılında ise nasip kısmet olursa, 6. Buluşma da ev sahipliğini Sivas ve Sivaslı kardeşlerimiz yapacaklar.
22-23 Eylül 2017 buluşması, Bursa’da dördüncü, buluşma olarak beşinci buluşmaydı. Bursa Eğitim mezunlarının aralarında 1963 yılı mezunu ağabeyleri vardı, Süreyya Beyzadeoğlu gibi onları yalnız bırakmayan Hocaları da.
Bursa’ya gelen mezunların ağırlığını teşkil eden gurup 1971’de başlamıştı okula. Yani tam 46 yıl önce. Yatılı olarak okuyanların en son gurubu 1975 yılı mezunlarını içine alıyordu.
En gençleri 60’ına merdiven dayamıştı. Ağabeyler çoktan 70’li yılları ortalarına gelmişler, bazıları seksenine merdiven dayamıştı.
Gelemeyenler mezunlar arkadaşlarına ulaşmışlar, gelemeyeceklerini bildirmişlerdi. Rabbim acil şifalar versin, kimi hastaydı, kimi ameliyattan yeni çıkmıştı arkadaşlarımızdan bazılarının.
Aramızda, bende dâhil olmak üzere, birbirlerini 40 küsur yıl sonra görenler vardı. Duygu dolu anlar yaşandı. Hatıralar, takılmalar, arkadaşlarını tanıyamayanlar, güçlükle tanıyanlar, sen o musun diyenler oldu. Neredeyse yemin et diyeceklerdi!
Otelin lobisinde içeri girenin kim olacağını merakla beklediler, sonrasında kucaklaştılar, hasret giderdiler.
Bursa Eğitim Enstitüsü mezunları bugünlerde en fazla muhtaç olduğumuz birliğe, beraberliğe, kardeşliğe ve dostluğa fazlasıyla sahip bir eğitim kurumunun bir araya getirdiği öğrenciler olarak coşku dolu, gurur dolu, bir gecede yine Bursa’da bir araya geldiler.
Okulları bir başka okul olmuştu, adı, sanı değişmişti. Bu durum beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz Batı’da olsaydı, o eğitim kurumu, gelecek kuşaklara örnek olsun diye aynen yaşatılır, en azından ana binası, hatıraların taptaze kalması açısından aynen muhafaza edilirdi.
Okuduğunuz okulu yerinde bulamamak ne demektir, nasıl bir duygudur bilir misiniz? Siz buna ister vefasızlık deyin, ister tarihe ve geçmişe saygısızlık! Bursa, eski bir Başkent, ne yazık ki, birçok Başkent gibi, vefanın yerinde yeller esiyor. Bursa’da bu şehirlerden biri!
Bursa’da ki 4. buluşma, bu açıdan buruk bir buluşmaydı. Gençlik yıllarımızın Acar Palas Oteli, Kırcı Otel olmuştu. Bursa’da ki üçüncü ve dördüncü buluşmalarımızın adresiydi.
Tertip Komitesinden Mehmet Yılmaz, “Hoş geldiniz, ne iyi ettiniz de geldiniz, Gönlümüzü şad ettiniz, sizlerinde gönülleriniz şad olsun” diyerek başlamıştı sözlerine.
Tertip Komitesi Başkanı Faruk Yücer, “Irağı yakın ederek, ülkenin her tarafından koşup gelen güzel dostlarımız, Bursa’da yaşayan ve bizleri hiçbir zaman yalnız bırakmayan güzel dostlarımız, değerli arkadaşlarımız hoş geldiniz, şeref verdiniz” diye başladı sözlerine ve şöyle devam etti, “Bursa, bu kadim şehir, bizim ilk gençlik yıllarımızın gönül titreten her olayın geçtiği kadim şehir Bursa! Biz biliyoruz ki, herkesin gönlünde, herkesin ruhunda bir Bursa portresi var. Bu tarihin ve tabiatın kucaklaştığı bu güzel şehir bize birçok güzellikler ve özellikler kattı. Arkadaşlığın, dostluğun, özellikle dayanışmanın, bölüşmenin, kardeşliğin güzelliğini burada yaşadık. Ülkü denen nazlı geline burada aşık olduk biz! Kadim Türk illerinde sadece aynı soydan gelenlere değil, gönülden bağlı olanlara kandaş denir. Biz sizlere kandaşım diyoruz, biz sizlere kardeşim diyoruz, biz sizlere gönüldaşım diyoruz, biz sizlere ülküdaşım diyoruz! Belli bir yaşa geldik. Bu toplantı burada yaptığımız 4. Toplantı. Her toplantımızda maalesef bazı arkadaşlarımız listelerde yoklar artık. Onları rahmetle anıyoruz. Komite arkadaşlarımız olarak dedik ki, ahir ömrümüzde, dünya gözüyle bir daha bir araya gelelim, hasbihal edelim, hasret giderelim, dostlarımızla, kardeşlerimizle bir araya gelelim dedik ve sizleri buraya davet ettik. 1200 km. Mesafeden gelenler oldu. Bu ne güzel bir duygu, bu ne güzel bir anlayış. Her toplantımız, gönül dolusu sevginin tezahürü oldu. Öyle sıcak kucaklaşmalar vardı ki…35 yıl olmuş, 45 yıl olmuş. Buna şahit olduk. Omuz omuza vermiş, dert ortağı olmuş, simidini birbiriyle paylaşmış arkadaş soruyor;
Yav… Kardeşim sen miydin?
Valla benim yav…
Biz kardeşiz, dostuz, biz bu davanın insanıyız. Bunu kimse yok edemez, yok edemeyecek!
Bu akşam sohbet akşamı, bütün salonda olan masalar, tek masa… Hele ki geldiniz, bu mekanlar sizlerle güzel. Sizlerle yaşadığımız bu anları bir başka yerde yaşayamıyoruz. Ahir ömrümüzde bir daha toplanalım, hasret giderelim istedik!”
Faruk Yücer’in konuşmasından sonra, salon adeta tek bir masa haline geldi. Anılar tazelendi. Hatıra fotoğrafları çekildi, bu ara fotoğraf çekmekten karelere girmeye zamanı kalmayan Selim Derin gibi arkadaşlarımız da olmadı değil!
Kaybettiğimiz arkadaşlarımız vardı. İnanın yaşasalardı, Türkiye’nin en uzak köşesinde olsalar çıkar gelirlerdi. Biz onları andıkça, yâd ettikçe, sanıyorum, anıldıkları yerde, yani hemen yanı başımızdaydılar.
Bizler, ayyıldızlı bayrağımızın dalgalandığı istisnasız her yerde çalıştık. Bizim kuşağımız sürgünlere, vurgunlara, soruşturmalara maruz kaldı. Gittiğimiz her köşede, her bucakta, her köyde, her ilçede, her vilayette ocağımızı yaktık, biz buradayız, burada olacağız, yılmayacağız, hiç bir şeye aldırmayacağız, Allah’tan başka hiçbir kimseden korkmayacağız dedik. Dediğimiz yerde olduk, yılmadık, hiçbir şeye aldırmadık ve birbirimizi hiç unutmadık. Hiç kimsenin gitmediği, gidemediği, gitmemek için istifa ettiği yerlere gözümüzü kırpmadan gittik. Yatılı okuduğumuz yıllar bizleri kardeş eyledi, sırdaş eyledi, haldaş eyledi, Türkiye’nin yollarına düştüğümüzde yolumuzu hiçbir zaman kaybetmedik, şaşıranlardan, sözünden cayanlardan, vazgeçenlerden, gemileri yakanlardan olmadık. Olmadığımız için, aynı heyecanla, aynı coşkuyla, aynı hasret duygularıyla buluşmaya koşup gelebiliyoruz.
Bursa, Osmanlı’nın devlet olmaya doğru adım adım giderken, Edirne ve İstanbul öncesi ilk Başkenti. Bursa, Osman Gazi’nin, Orhan Gazi’nin, Murad-ı Hüdavendigar’ın türbelerinin olduğu, ruhlarının dolaştığı, Emir Sultan gibi bir Allah dostunun, Mevlid-i Şerif yazarı Süleyman Çelebi gibi mana erlerinin, Hak erlerinin metfun bulunduğu, manevi kalkan oldukları bir şehir.
Bizler böyle hoş bir şehirde, yeşil şehirde, her mevsimi ayrı güzel bir şehirde, birbirleriyle buluşturulanlardan, tanıştırılanlardan, bir araya getirilenlerden olduk. Arkadaşlarımızı öz kardeşlerimiz gibi sevdik, Bu şehirden ayrıldıktan sonra, birbirimizi hiç unutmadık, hep özledik, Rabbim ömür verdi, imkân verdi, tekrar tekrar buluşmayı ve karşılaşmayı nasip etti.
Okulumuz, Nevzat Karaköse kardeşimin dediği gibi, gönlümüzde ölünceye dek “Mekteb-i Şahane” olarak kalmaya ve yaşamaya devam edecek. Rabbim bizlere bizlerin yüreklerini ısıtan, gözlerini ışıtan, yolumuzu ve ufkumuzu açan öğretmenler nasip etti. Derslerimizde onları andık, onları anlattık, onlardan anlattık. Onlar gibi olmayı kendimize şiar edindik, onların yolunda olabildiysek ne mutlu!
Şimdi büyük bir bölümü rahmeti Rahman’a kavuşan öğretmenlerimizin ve okul arkadaşlarımızın mekânları cennet olsun.
Bu güzel buluşmaya vesile olan, Tertip Komitesi Başkanı Faruk Yücer başta olmak üzere, Hasan Olgun, İbrahim Avşar, Mehmet Yılmaz, Zeki Yılmaz, Fethi Yıldız ve Bahadır Şanlı kardeşlerimize, Hocalarımıza, Bursa’ya koşup gelen bütün okul arkadaşlarıma, saygılarımı, sevgilerimi ve kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.