Sınırlarımızın güneyinde, Mesut Barzani yönetiminin Duhok ve Erbil merkezli Kuzey Irak Kürt Devleti’nin ilanı için seçtiği referandum tarihi 25 Eylül.
Suriye PKK’sı PYD ise Afrin, Haseke, Rakka, Ayn el-Arab ve Tel Abyad bölgelerini kapsayan sözde federal devlet için oylama tarihi olarak 28 Eylül’ü seçmiş bulunuyor.
Bu konuda tahminlerde bulunanlar bu referandumlar gerçekleşirse, en geç üç yıla varmadan yanyana gelişen bu referandum hareketlerinin, bir koridorla Akdeniz’e kadar ulaşan Kuzey Irak ve Suriye’nin kuzeyini de içine alan, Kerkük şehrini de işin içine katıldığı bir devlete dönüşebileceği yönünde.
Rahmetli Demirel, “siyasette 24 saat çok uzun bir zamandır” derdi.
13 yıl öncesiydi. Milli Türkmen Partisi Genel Başkanı rahmetli Mustafa Kemal Yayçılı ile 13 Mart 2004 tarihinde bir görüşme yapmıştım.
Ne mi demişti?
“Acaba ayrılığımız o kadar uzun oldu da birbirimizi mi, unuttuk”, “Doğrusu bizler 70 milyonluk Türkiye’nin ve hatta 300 Milyonluk Türk Dünyasının yanımızda olduğunu henüz hissetmemişiz”.
Rahmetli Yayçılı, Talabani ve Barzaniye gösterilen ilginin neden kendilerine gösterilmediğini sormuştu.
Türkmenler öz topraklarında başı dik yaşamak istiyorlardı. “Türkiye’nin bütün desteği, Amerikan engeline takılıyor” demişti.
“Barzani Kürt devletini kurduğunu ilan ederse, aynı gün Kerkük Türk Cumhuriyetini kurduğumuzu ilan ederim” diyen Türkmen lider Mustafa Kemal Yayçılı, bu görüşmemizden iki ay sonra 15 Mayıs 2004 tarihinde saat 11.00 civarında Kerkük yolunda, dava arkadaşı Fazıl Namık’la birlikte, bizim basına göre bir trafik kazasında, yabancı ajanslara göre, çapraz ateş sonucu hayatlarını kaybetmişlerdi.
Kerkük, kahraman, korkusuz ve pervasız bir evladını daha şehit vermişti.
Barzani 25 Eylül 2017 tarihini vererek rest çekmiş durumda. Rahmetli Mustafa Kemal Yayçılı’nın formülü, reste resti olan Kerkük Türk Cumhuriyeti düşünülmelidir.
“Kerkük Türk’tür, Türk kalacaktır” diye sosyal medya sayfalarından paylaşım yapma kahramanlığından da, herkes vazgeçmelidir.
Kerkük ve Türkmenlere olan sevgimiz neden dilimizin ucunda?
Sevgimizin devamlı bir engele takılmasını açıklayacak birileri var mı?
Sevgimizin adı Kerkük diyorlar ya…
İyi güzel de…
Kerkük’e yetmeyen bir sevgi bu…
Misak-ı Milli sınırlarımız içerisinde kendimizi bildik bileli saydığımız Musul ve Kerkük konusunda ne yapıyoruz, ne yapmaya çalışıyoruz, bu sınırların neresindeyiz?
Bizim Misak-ı Milli sınırlarımız diye bir kaygımız var mı, kaldı mı?
Kerküklü şair Mustafa Gökkaya yılar öncesinde, “Yaralı Kerkük” şiirinde bakın nasıl haykırmıştı;
“Kerkük’üm nice Kerkük
Düşüptü saça Kerkük
Allah’tan imdat diler
Her gün her gece Kerkük”
Görmediği zulüm, görmediği baskı, görmediği işkence, görmediği talan, duymadığı yalan, görmediği soykırım kalmayan Kerkük, her gün her gece Allah’tan imdat diliyor.
Barzani’nin Kerkük’ün kimyası ile sürekli oynaması, bir Türk şehri olan Kerkük’te yaşayan Türkmenleri yalnızlaştırması, göçe zorlaması, nüfus hareketlerinde Kürt nüfusun Türk nüfustan daha fazla olması yolunda iskan politikaları uygulaması, Telafer gibi, Tuzhurmatu gibi Türkmen şehir ve kasabalarına korkunç baskılar uygulaması karşısından ülkemizden yeterli destek ve ilgiyi görememesi, Asırlardır bir Türkmen şehri olan Kerkük’ün imdatlarının ve feryatlarının duyulmaması bizim ayıbımızdır.
Bu vebali kim taşıyabilecek?
Face sayfalarından yazdığınız birkaç duygusal cümle, vah, vah, tüh, tüh edebiyatları birçoğumuzdan yarın davacı olacak haberiniz olsun.
Yıllar önce Kerkük’lü dernekler, konuşmacılar demişlerdi ki;
“Siz bizim dilimiz, elimiz, ayağımız olun… Kalemlerinizi Kerkük için kullanın basın mensupları…
Irak hükümeti bizi satıyor.
Irak Parlamentosunda Kerkük gözden çıkarılmıştır.
Türkiye bizi bir yem olarak işgalcilerle baş başa bırakamaz.
Kerkük’ü yalnız bırakmayın…
Bir umudumuz Allah, sonra sizsiniz.
Bizi dün bıraktınız, artık bırakmayın…
Biz derdimizi Türkiye’ye anlatamazsak, hiç kimseye anlatamayız!”
Sevgili okurlar!
Kerkük konusunda, hassasiyetimiz ve samimiyetimiz ne kadar?
Hepsi, hepsi, üç-beş dakika mı?
Herkesin kendince derdi, işi, gücü olabilir. Ancak gelinmesi, bulunulması gereken yerlerde olma adına konuşanların, esip-savuranların bile olmadığı, bulunmadığı o kadar çok alan, o kadar çok meydan, o kadar çok salon gördük ki…
Yazık bize!
Vefa duygularımızı, hangi silindirler ezdi ve geçti acaba?
Gözden ırak olanların gönüldenden ırak olduğu bir manzara mı bu yaşadıklarımız?
Kerkük kimin şehri?
Kerküklü kimin kardeşi?
Kerkük benim meselem değil, diyecek bir Türk evladı çıkmaz bu topraklarda!
Türk Milletinin beklentisi, Barzani’ye gereken cevabın hem milletçe, hem de devletimiz tarafından acil olarak verilmesidir.
Kerkük’ün aziz şehidi Mustafa Kemal Yayçılı’nın, 13 Mart 2004 tarihli duruşu, vakarı ve tereddütsüz verdiği o meşhur cevabı, verilmesi gereken cevapların ilk sırasında zamanını bekliyor;
“Barzani Kürt devletini kurduğunu ilan ederse, aynı gün Kerkük Türk Cumhuriyetini kurduğumuzu ilan ederim!”