Hangimizin başına bir şeyler gelse, senin yüzünden oldu, onun yüzünden oldu, az önce buradan çıkanın yüzünden oldu, moralimi bozdu ondan oldu gibi sebeplerin üzerine atarız da, kendimizden bilmeyiz hiçbir şeyi.
İnsan neden hiç kendine bakmaz?
Bakmaz çünkü, bakma kavramını, güzel giyinmeye ve markalı kıyafetlere, binlerce liralık telefonlara, bindiği arabaya, oturduğu villaya, gittiği mekanlara, yeni dost ve arkadaşlardan oluşan çevresine, sınıf atlamasına göre dizayn eder.
Bu bakıştan, kendine bakmaya, kendini dinlemeye, kendini sorgulamaya zaman kalmaz!
Neden böyle yapanlar, kendini kenara alıp, ne aksilik, ne tutarsızlık, ne yanlışlık varsa bir başkasının yada başkalarının üzerine yükler hiç düşündünüz mü?
Oysa kimse bulunmaz Hint kumaşı filan değildir.
“Sen seni, bil sen seni…” diye başlayan ikaz cümleleri haddini ve kendini bilmekle alakalıdır!
Biz bir başkasına kabahat yüklemeye, suç atmaya, iftira okları fırlatmaya alışmış bir toplumuz!
Ne kadar olumsuz hareket yaparsak yapalım, bize bir şey dokunsun, üzerimize bir şey sıçrasın istemeyiz.
Sevmediğimiz doğruluğun ve dürüstlüğün bir başkasında olmasına tahammül gösteremesek de, bize doğru ve dürüst denmesi ve öyle anılmamız karşısında ağızlarımız kulaklarına varır!
Bizi temiz ve dürüst olarak anlatanlar ya da birilerine anlattıranlar yanımızda bulundurduğumuz ve ayırmadıklarımızdır.
Kendimize bakmak, kendimizin yanlışlarını görüp, ders çıkarmak olması gerekendir amma, biz işin o yönünü ne severiz ne de kabul ederiz..
Hele iyide bir yerlerde bulunuyorsak, övenimiz, övdürenimiz, bizi yere-göğe sığdıramayanımızda çoksa, kendimizden kaynaklanan hiç bir hatayı, bunun sonucunda üzerimize isnat edilen dert ve sıkıntıyı kabullenmemiz mümkün değildir.
Zaten bizi savunanlar şöyle derler;
Efendim, Ağabey, senin ne hatan var ki, ne suçun var ki, hep karşı tarafın yüzünden, valla sabır taşı gibi insansınız!
Cevap bile vermiyorsunuz!
Bütün bunlar, onların yüzünden. Kendilerinin geçmişte yapmış oldukları hataları ve yanlışları size mal ediyorlar!
Herkes bilir ki, hatalı olan siz değilsiniz!
Yanlış yaptığınızı kim görmüş ki, söyleyecek!
Utanmıyorlar, edepten ve adaptan nasipsiz bunlar, göreceksiniz, hepsi elinizi öpmeye gelecekler!
İnsan, insan olana bu kadar dert yüklemez, bu kadar laf çarpmaz, bu kadar aleyhte konuşmaz!
Ne yapmışsınız? Birde o önce kendine baksın filan demişler!
İnsan öncelikle kendine bakmalı sevgili okurlar! Yalnız kaldığında, başını yastığa koyduğunda, kendi vicdanıyla baş başa muhasebe yaptığı anlarda ve özellikle ayna ile yüz yüze geldiğinde!
Bütün bir ömür boyu, günahsız olduğunu bile bile suçladığınız, sizden kaynaklanan ne varsa, kendi hatalarınızı başkalarının sırtına yüklediğiniz o yanlışlar dönüp dolaşıp sizi bulmayacak mı sanıyorsunuz?
Kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağı zamanlar gelir elbet!
Rüzgarın, nehirlerin her daim sizden yana eseceğinin ve akacağının pazarlığını kiminle yaptınız, garantisini kimden aldınız?
Bir bakmışsınız, rüzgar tersinden esmeye başlamış, nehir, önünde durulamayan bir sele dönmüş kimi buldu katmış önüne geliyor!
Ne yapacak o kendine bakmayan, ben ne yapıyorum demeyen, fazla ileri gitmedim mi, diye durup düşünmeyen!
Düşmeye görün hele!
Düştüğünüz an, sizi övenler, övdürtenler, kışkırtanlar, dolduranlar, övgülerle egonuza tavan yaptıranlar yanınızdan geçerken değil kurtarmak için elini uzatmak, yönlerini bile çevirip bakmayacaklar!
Çünkü sizinle işleri bitmiş olacak!
Dünya var olduğundan beri bu türden o kadar çok örnek var ki…
Madem öyle neden görmüyorlar diyeceksiniz!
Hz. Pir, bakın bu konuda ne diyor; “Sana dert gelirse başkasına kabahat yükleme. Kendine bak!”