Erol Sunat
Erol Sunat

Kırk yıl sonra!..

Selçuklu Başkenti Konya’dan, Osmanlı Başkenti Bursa’ya, Bursa Eğitim Enstitüsü mezunları ile buluşmaya gidiyordum. Kırk yıl sonra duyduğum bu heyecan anlatılır ve yazılır cinsten değildi.
Bursa, Osman Gazinin, Orhan Gazinin, Murad-ı Hüdavendigarın, Yıldırım Beyazit’in, Çeleb-i Mehmet’in ve II. Murad’ın kabirlerinin olduğu şehir.
 
Bu şehirde gönül sultanlarından Emir Sultan yatar.
Burada Mevlid-i Şerif’in yazarı Süleyman Çelebi yatar.
Burada gönül sultanlarından Somuncu Baba yatar.
 
İlkokul 1.sınıfı rahmetli babamın ilk memuriyeti dolayısıyla 1957 yılında Bursa Altıparmak İlkokulunda okumuştum.
 
Okul ertesi yıl Eğitim Enstitüsü olmuş, benim okuduğum yıllarda da İktisadi ve Ticari İlimler Akademisiydi.
 
2014 yılında ise Osmangazi Kaymakamlık binası olarak gördüm okulumu.
 
Biz ise Eğitim Enstitüsünü Duaçınarına yakın, Mesken semti civarında okumuştuk,
 
İstiklal Savaşı gazilerinden ve Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden, İstiklal Madalyası sahibi rahmetli dedem İsmail Hakkı Sunat’da, Bursa Öğretmen Okulu mezunuydu. Bende aynı şehirde Öğretmen yetiştiren Bursa Eğitim Enstitüsü imtihanlarını kazanmış 1971-74 döneminde yatılı olarak okumuş ve mezun olmuştum.
 
Bursa Eğitimli olmak bizim için daima bir gurur kaynağı oldu. Tartışmasız bir referanstı. Bizim kadar birbirini tanıyan, arayan, arkadaşlarının izini araştıran az okul mezunu vardır diye düşünüyorum.
 
2006 yılında başlayan, biri Samsun’da diğerleri Bursa ‘da olmak üzere dördüncü, Bursa da üçüncüsü yapılan bu buluşma benim için bir ilkti. Tam kırk yıl sonra arkadaşlarımla buluşacak olma düşüncesi beni öyle bir duygulandırdı ki, anlatamam.
 
Bursa mezunlarını araştırma konusunda neredeyse özel bir ihtisas yapan Halil Karaca, hemen bir çok kişiye ulaşılmasına vesile olmuştu.
 
Tertip Komitesinden Hasan Olgun, beni arayanlardandı. Tam kırk yıl sonra bildiğiniz bir isim sizi arıyor hiç beklemediğiniz bir anda.
 
Nasıl gitmezsiniz, nasıl heyecan duymazsınız, mümkün mü?
 
Anlatılmaz, yaşanır derler ya, aynen öyle bir duygu, bu duygu…
 

***

 
Kırk yıl sonra, Bursa Kırcı Otel lobisinde arkadaşlarımı bekliyordum. İçlerinde bir elin parmaklarını zor bulan sayıda görüştüklerim vardı. Diğer arkadaşlarımızla ile tam kırk yıldır ne karşılaşabilmiş ne de görüşebilmiştik.
 
Ispartalı Mahir Göker, Manisalı Hakkı Şenel, Hatay-Hassa’lı Mevlüt Sarı, Kahramanmaraş-Afşin’li Sefer Demir, Sivas-Gürün’lü Özkan Yalçın, Niğdeli Mehmet Karaca bu dünyadan ayrılmışlardı.
 
Biz sadece Okul arkadaşları değildik, kader arkadaşlarıydık da, ekmeğimizi, harçlığımızı bölüştük. Sırlarımızı, dertlerimizi, sıkıntılarımızı paylaştık. Bir çoğumuz ilk defa gurbete çıkıyordu. İçimizde hem okuyup hem çalışanlarımız vardı. Bölüşmeyi, paylaşmayı, birlikte sevinip, birlikte ağlamayı Bursa Eğitimin yatılı bölümünün çatısı altında yaşayarak öğrendik. O günlerin Müdür Yardımcısı Süreyya Beyzadeoğlu, kırk yıl sonra Profesör olarak karşımıza geldi öyle bir konuşma yaptı ki, hüzünlendik duman olduk. Bizlerden beş-altı yaş büyüktü. Ağabeylerimizle aynı yaşlardaydı o  yıllarda.
 
Devletimizi, milletimizi, vatanımızı, bayrağımızı ölümüne sevdik. Birbirimizi hiç unutmadık. Mekteb-i Şahane dediğimiz Bursa Eğitim bizim tutkumuzdu, aşkımızdı. Bizi gönül bağlarıyla öylesine sarıp sarmaladı ki, 17 Mayıs 2014 Bursa Kültürpark- Akarsu Resteaurant’ta ki buluşma gecesinde gözlerimiz dolu dolu sarıldık, kucaklaştık birbirimizle.
 
Kardeşten de öte bir kavram, bir anlayış varsa inanın bu duyguyu bu şekilde anlatmam gerekiyor.
Bizi bize sevdiren, bizi kendimize getiren, aramızda sağlam arkadaşlık ve kardeşlik bağları oluşturan ağabeylere sahiptik. Ağabeylerimiz oradaydılar. Hiç görmediğimiz, öğrencilik dönemlerine şahit olamadıklarımızda sizler bizim ağabeyimizsiniz diyerek uzattılar ellerini.
Gelemeyenler selam göndermişlerdi.
 
Hiç gelemeyecek olan arkadaşlarımızın da ruhları eminim oradaydı.
 
1974 yılının 12 Ekim’inde göreve başladığım, ilk görev yerim olan Gümüşhane-Kelkit Söğütlü Ortaokulunun ilk öğretmeniydim. Birbirimizden habersiz, sırayla kısa aralıklarla ve takip eden dönemlerde gitmiştik üç Bursa Eğitim mezunu arkadaş. Benden sonra Kahramanmaraş- Elbistanlı Adnan Öztürk, o ayrıldıktan hemen sonra da Sivaslı Necati Öncel. Bilmeden birbirimize devredip, teslim ettiğimiz, emanet ettiğimiz bir okul olmuştu Söğütlü Ortaokulu. Kırk yıl sonra Necati Öncel doğruladı bu durumu.
 
Gece de ilk sözü tertip Komitesi adına Tokat-Niksar’lı Faruk Yücer aldı. Sonra Ülkü Ocakları Başkanlarımız Osmaniyeli İbrahim Boysal, Balıkesir – Sındırgılı İsmail Dedebaş, Samsunlu Hayrettin Gökçe, Kahramanmaraş-Afşin’li Efendi Barutçu ve şuanda MHP Bursa Milletvekili ve MHP Genel Sekreteri olan İsmet Büyükataman birer konuşma yaptılar.
 
İsmet Büyükataman bizim dönem mezun olmadan önce ki Bursa Ülkü Ocakları Başkanıydı. Ondan önce görev yapan Kahramanmaraş-Afşinli Sefer Demir’i rahmetle andık.
 

***

 
Kahramanmaraş -Afşin’li Efendi Barutçu yanında genç bir delikanlı ile gelmişti Kırcı Otele. Bu delikanlı dedi Mehmet Ciranoğlu. Delikanlı, hepimizin hocası olan rahmetli Tuğman Ciranoğlu’nun oğluydu. Babasının vefatında sanırım 8-9 yaşlarındaydı. Tuğman Hocamız, Cumartesi akşamları Bursa Şelale bahçesinde bizlere konferanslar verdiğinde Gemlik Lisesi Edebiyat öğretmeniydi.
 
Tuğman Hocam, cesur, mert, dürüst, iyi bir hatip, seçkin bir ülkücüydü. Ondan çok şey öğrendik. Sohbet etme imkanı olanlardan biri olarak diyebilirim ki, hepimiz ona hayrandık. Oğlunu bizler arasında görmek sanırım ruhunu hoşnut etmiştir.
 
Biz Mehmet kardeşimizi çok sevdik, babasına yakışan bir evlat olduğunu görmekten de mutluyum. Efendi Barutçu’ya ilgisi ve alakası için teşekkür ediyorum.
 
Nevşehir -Gülşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yaptığım dönemde, rahmetli ile Kırşehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü yaptığı yıllarda hemen her ay görüşmüştüm. Ta ki görevinden alınıp, yeni görev yerine giderken  25 Haziran 1992 tarihinde geçirdiği o kazaya kadar.
 
İlk önce Ulucamiye geldik. Her kandilde toplu halde geldiğimiz, huşu içinde namazlar kıldığımız, dualar ettiğimiz, içerideki şadırvandan abdestler aldığımız, Ulu Camiye.
 
Ulu Cami, ferahladığımız, rahatladığımız bir Cami oldu hep, hep birlikte Ulu camiden başladık Bursa gezimize. Sonra Emir Sultana geldik. Emir Sultanda dua ettikten sonra, Tuğman Hocamızın da kabrinin olduğu Emir Sultan mezarlığına duoğru yürümeye başladık.
 
Emir Sultan mezarlığında, Hocamızın kabri başında oğlu Mehmet’le birlikte toplandık. Sivaslı Necati Öncel, Hocamızın kabrinde Yasin okudu. Duygu dolu dakikalar geçirdik rahmetlinin kabri başında.
Sonra 1970 yılında şehit olan Yusuf İmamoğlu’nun kabrine geldik Necati Öncel burada da Yasin okurken, gözlerimiz o yıllara doğru dalıp gitti. Gözler buğulandı, hüzün çöktü içimize.
 
Yusuf İmamoğlu’nun kabrinin az aşağısında hepimizin ağabeyi olan 26 Ekim 2000 tarihinde aramızdan ayrılan Necati Dalgıç’ın kabri vardı. Gönlümüzde taht kurmuştu. Tartışmasız bizlerin döneminde olupta, onu bilmeyen, onu sevmeyen yoktu. Allah razı olsun Necati Öncel, Necati Ağabey’in kabrinde de bir Yasin okudu.
 
Emir Sultan’ın türbesinin hemen alt tarafındaki mezarlıkta sevdiklerimiz yatıyordu. Okunan Yasin’den sonra, ruhlarına fatihalar gönderdi Bursa Eğitimliler.
 

***

 
Kahvaltı masaları görülmeye değerdi. Arkadaşlar kahvaltı sonrası haplarını çıkarıp birer birer içmeye başladılar. Hepimizin şekeri, kolesterolü, tansiyonu haplarla normale döndürülen cinstendi. İçimizde Eskişehirli Erdoğan Mercan gibi by-pass olmuş, damarları değişmiş, yolculuk yapma denilen, ancak yinede yola çıkıp aramıza katılan arkadaşlarımız vardı.
 
Polatlı’da Yedeksubay okulunda da birlikte olduğumuz arkadaşlardan Cemil Hopancı geldi. Arkadaşlarımızın yardımıyla birbirimizi hatırladık ve bir daha hiç unutmamak üzere ayrıldık. Hem okul hemde asker arkadaşlığı yaptığım Ispartalı Işık Öztürk, Fethiyeli Feyzullah Çalışkan kimbilir nerelerdeydiler. Sınıf arkadaşlarım İlhan Deniz ve Mehmet Ali Talayhan’da gelememişlerdi.
İskenderuna yerleşen sınıf arkadaşım Hatay-Kırıkhanlı Sadık Bekmez, İzmir’den gelen Profesör lakaplı Kayserili Nevzat Karaköse, Van Ercişli Ferruh Mücahit Gazioğlu ile görüşmek önceki yıllarda nasip olmuştu. 
 
Bu arada, soyadımı doğru yazan yine çıkmadı! Herkes birbirini tanısın diye isimlik yazan arkadaşlarımız " Sunat" olan soyadımı " SONAT" diye yazmışlardı. Olur o kadar diyen Adnan Öztürk’ün kulakları çınlasın!
 
Siması neredeyse hiç değişmeyenlerin başında Sivaslı Orhan Küçükçongar geliyordu. Sonra Eskişehirli Galip Baraş.
 
Ağabeylerimizden İbrahim Boysal, Sebahattin Tekdal, Vehbi Kabukçu, Ali Sarı ve Ahmet Ersönmez‘le geçmiş günleri anmak inanın bambaşkaydı.
 
Onların hafızaları çok daha kuvvetliydi. Bizi önce onlar tanıdılar. Sonra da biz onları…
 
Bingöllü Cevat Saraç, kırk yıl öncesinde de var olan ve hiç eksilmeyen gülen yüzü ile yine karşımızdaydı. Sivaslı Hüseyin Uncuoğlu yüzü az değişen arkadaşlarımızdandı. Niğdeli Bedri Oral, Turhallı Hacı Osman Efkarlıoğlu, Kilisli Süreyya Kepekçi, Araçlı Erkan Bulut, Hayati Ünvermiş, Denizlili Alaaddin Yavuzçehre, Manisalı Kemal Bilirle görüşüp eski günleri yadettik.
Tertip komitesinden Faruk Yücer, Zeki Yılmaz, Mehmet Yılmaz ve Bahadır Şanlı ile Otel lobisinde sohbetler ettik.
 
Bursa Eğitime kendi ifadesiyle 1969 yılında girip 1975’te mezun olan Adil Aksoy o kadar çok değişmişti ki, Galip Baraş, hoş geldin Adil demese, masada yer ayırmasa onu tanıyamayacaktım. Adil, Bursa Eğitimin hafızası en güçlü isimlerinin en başındaydı. Eskişehirli Süleyman Akıncı’da siması az değişenlerdendi.
 
Heykelle Setbaşı köprüsü arasında, Heykelle Çekirge arasında ve Kültürparkta dolaştık. Arkadaşlarımız izlerini arar gibiydiler. Şurada şu vardı, burada bu vardı diye etrafı pür dikkat gözden geçiren 60 yaşın üzerinde olan bizler yirmili yaşlarımızdaki o günleri aradık belki de.
 

***

 
Acı-tatlı bir çok hatırayı barındıran okulumuz " Bursa Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu" olmuştu. Görevliler iyi ki geldiniz, bu binayı son görüşünüz, yıkılıp yerine yeni binalar yapılacak dediler. 
 
Zamanımızda okul kantini olan bölüme indik. Kantinde çok hatıramız vardı. 25 kuruş çay paramız olmadığı günler çok olurdu. Yine o günlerden biriydi, kantinde bir masanın kenarında ayakta dikilirken, arkadaşlardan birisi bana bir mektup getirdi. Mektup İstanbul’daki İklime teyzemden geliyordu. Mektubu zarfın içinden çıkarıp açar açmaz, içinden bir 20 lira süzüle süzüle aşağıya doğru inmeye başladı. Dünyalar benim olmuştu. İnanın kantinin çay ocağı bölümüne bakarken ilk bu hatıra geldi aklıma.
 
Kantinde fotoğraflar çektik, sonra okulun girişindeki merdivenlerde toplu fotoğraflar çekildikten sonra, Hocamız Süreyya Beyzadeoğlu’ndan başlamak suretiyle, tek tek vedalaşmalar başladı.
Kırk yıl önce de Bursa Eğitimin ana giriş kapısının önünde yani tam burada vedalaşmıştık. Kırk yıl sonra da aynı vedayı tekrarladık.
 
Bir sonraki yıl tekrar buluşmak ümidiyle ve gönlümüzü bırakarak ayrıldık Bursa’dan.
 

***

 
Sevgili ağabeylerim ve arkadaşlarım, öncelikle bizleri bir araya getiren tertip komitesine kalbi teşekkürlerimi sunuyorum. Bize dünyaları bağışladılar. Bu yazıyı yazarken arkadaşlarımın bazılarının adını unutmuş yada hatırlayamamış olabilirim. Hoşgörülerine sığınarak, Bunu geçen kırk yıla, hafızalarımızın zayıflamasına vermelerini diliyorum.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!