21 Eylül’de Urfa’da, 22 Eylül’de Mardin’de ve 23 Eylül’de veda zamanı için Gaziantep’teydik. Bölgeyi bir uçtan bir uca dolaştık hep birlikte…
Bizler Antep’i, işgalci Fransızlara karşı Antep’i ölümüne savunan ve Antep için şahadete eren nice isimsiz kahramanla, onlara önder olan, ilham veren, mücadele azmi veren kahramanları, Karayılan’la, Şahin Bey ve Şehitkâmil’le sevdik.
Bizler Antep’i, Yavuz Bülent Bakilerin “Antepli Şahin” şiirinin;
“Ben Antepliyim, Şahin'im ağam. / Mavzer omzuma yük. / Ben yumruklarımla dövüşeceğim./ Yumruklarım memleket kadar büyük.” dizeleriyle sevdik.
Bizler Antep’i, Gaziantep yapan, Gazişehir yapan o muhteşem savunmasıyla sevdik…
Bizler Antep’i, güler yüzlü, hoşgörülü, anlayışlı, samimi, candan ve içten Antepli okul arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle sevdik.
Gaziantep Buluşmasının yükünü, ağırlığını Süreyya Kepekçi ve Murathan Sayın kardeşlerimiz, fedakâr eşleriyle birlikte üstlenmişlerdi.
Birçok arkadaşımızın ittifakla kabul ettiği gibi, çıtayı bir hayli yükselten bir buluşmayı organize ettiler, sağ olsunlar, var olsunlar.
BURSA EĞİTİM ENSTİTÜSÜ, MEKTEB-İ ŞAHANE…
Bu okul bizim uğurumuz, aşkımız, sevdamız, vazgeçemediğimiz, unutamadığımız, özlediğimiz, her birimizin kalbinde ayrı ayrı taht kurması onu ne kadar sevdiğimizin bir göstergesi.
Bizi bir araya getiren, kaynaştıran, farklılıklarımızı törpüleyen, bizleri görünmez sevgi bağlarıyla birbirine bağlayan, aramızda gönül köprüleri kurduran,
Dostluk ve arkadaşlık duygularını gönüllerimize perçinleyen,
Hepimizi sevgi, hoşgörü, anlayış, vefa, sabır, dostluk, arkadaşlık ve kardeşlik kazanında kaynattıktan ve kepçesiyle bir güzel karıştırdıktan sonra, her birimizi güzel Türkiye’mizin dört bucağına uğurlayan okulun adı.
Böyle bir kazanda kaynadıktan sonra, etle tırnak gibi olursunuz, ayrılamazsınız! Ayrılmak aklınızın ucundan geçmez.
Böyle bir kazanda hemhal olduktan sonra, arkadaşlarınız kardeşinizden ileri olur!
Böyle bir kazana atılanların hamlıkları, çiğlikleri o kazanda kalmış, Anadolu yollarına pişmek için düşmüşler…
Hz. Mevlana’nın, “Hamdım, piştim, yandım” dediği gibi, sürgünlerden, vurgunlardan ve nice badirelerden sonra yananlardan olmuş, baştanbaşa yanan kesilmişler…
Allah’ın izniyle istisnasız her biri kemale ermişlerden olmuşlarsa…
Ne mi diyelim?
Bursa Eğitimli olmak işte böyle bir şey sevgili arkadaşlarım, sevgili ağabeylerim.
Makamı Kürdi Fantezi, Usulü Düyek, Bestesi Mahmut Oğul’a, Güftesi Ayşe Birgül Yılmaz ve Mahmut Oğul’a ait olan “Biz ayrılamayız” şarkısının nakaratı gibidir halimiz ahvalimiz;
“Eller ayırsa bile / Yollar ayırsa bile / Yıllar ayırsa bile / Biz ayrılamayız…”
Bizleri ne iktidarlar, ne karışık siyasi gelişmeler, ne ikbal hırsı, ne ırak yollar, ne uzun yıllar ayırabildi. Bursa Eğitimlilerin ruhunda ve özünde var olan toparlayıcı özellik ortaya çıktıktan ve arkadaşlarımızın fedakârca taşın altına ellerini değil, yüreklerini koymalarından sonra Bursa buluşmaları başladı.
İnanın, Gerek Bursa da yapılan buluşmalarda, gerek Samsun’da, gerek Sivas’ta ve gerekse Gaziantep’te Bursa Eğitimlilerin buluşmalarını gerçekleştiren okul arkadaşlarımızın her birinin haklarını nasıl ödeyeceğiz bilmem. Rabbim onlardan razı olsun.
Bursa Eğitim Enstitüsü mezunu olmanın anlatılmaz, yaşanır bir duygu olmasının sırrı sanıyorum burada gizli.
ANTEP’İN ETRAFI GÜL İLE DİKEN!
Gaziantep efsane bir şehir. 6 Şubat 1921 yılında “Gazi” unvanını almış, halkın Milli Mücadelede gösterdiği takdire şayan hizmetlerinden dolayı TBMM tarafından, mücadeleden 87 yıl sonra, 7 Şubat 2008 tarihinde çıkarılan 5734 sayılı kanunla da Gaziantep’e “İstiklal Madalyası” verilmişti.
Zeugma Müzesi, Panaroma Müzesi gezileriyle başlamıştı buluşmamız. Arkadaşlarımız müzeleri gezerken kucaklaştı, hasret giderdi. İlk kez bu buluşmada bir araya gelen eşlerimiz ve çocuklarımız tanıştılar, kaynaştılar, bizlerin arkadaşlığının derecesine bu buluşmada şahit oldular.
Gaziantep Zeugma Müzesi oldukça ilginçti, arkadaşlarımızın gayretleriyle ziyaretimize açılan, henüz resmi açılışı yapılmayan ve Gaziantep savunmasını konu alan, Gaziantep Panaroma Müzesi ise tek kelimeyle muhteşemdi.
Öğleden sonra, tarihin sıfır noktası diye anlatılan Göbekli Tepe’ye geldik. Dünyanın şu ana kadar belki de ilk tapınağı olan bölge 2019 yılını Göbekli Tepe yılı olarak ilan ettirmeye yetmişti. Göbekli Tepe her geçen gün çok daha fazla ilgi çekmeye namzet bir kazı alanı.
URFALIYAM EZELDEN…
Urfa isimsiz kahramanların şehri, Urfa’yı savunan gözünü budaktan esirgemeyenlerin şehri. İşgalci Fransızlara karşı direnen şehir. Ekim 1919’da Fransızlar tarafından işgal edilen Urfa, Yüzbaşı Ali Saip Ursavaş’ın, Hacı Mustafa Hacıkamiloğlu’nun başında bulunduğu Kuvayı Milliye birlikleriyle 10 Nisan 1920’de Fransızlardan geri alınmıştı.
12 Haziran 1984 tarihinde, Urfa halkının bu başarılarından dolayı TBMM, almış olduğu bir kararla Urfa ilimizin adını “Şanlıurfa” olarak değiştirmişti.
21 Eylül günü, Urfa Peygamberler şehri, Evliyalar şehri. Urfa’da Hz. Eyyub’un sabır mağarasını, Balıklı Gölü ve Hz. İbrahim Makamını ziyaretle başladık gezimize. Akşam sıra gecesine katıldık hep birlikte…
Urfa’daki sıra gecesinin ardından, 2 ve 3 nolu otobüsler geceyi geçirmek üzere Mardin’e doğru yol aldı. Bize gelince bizim otobüsümüz, Kilisli Süreyya Kepekçi kardeşimizin kılavuzluğunda, Nusaybin yollarına düştü. Gecenin 02.30 sularıydı. Gaziantep Buluşmasının 1 nolu Otobüsü Nusaybin’e girdi. Nasıl mı? “Ceddin deden, Neslin baban” dizeleriyle başlayan Mehter Marşıyla.
YOLA ÇIKTIM MARDİN’E…
22 Eylül günü, Nusaybin’den Midyat’a doğru yola çıktık. Midyat’a girmeden, Mor Gabriel Manastırını dolaştık, ardından Telkâri işlemeleriyle meşhur olan Midyat’a geldik. Midyat sonrasında ise, Türk Oğuz’un Kayı boyundan Türk Artuklu şehri olan Mardin’e.
Mardin, Sultan Alpaslan’ın beylerinden biri olan Artuk Bey’in oğlu Necmettin İlgazi’nin şehri. Artukluların İlgaziler kolunun payitahtı. Kahramanlıklarıyla ünlü Artukoğlu Sökmen Bey, Necmettin İlgazi ve yeğenleri Belek Bey, dönemlerinin efsane kahramanlarıydılar. Artukoğulları’nı bölgenin en güçlü beyliği haline getirmişlerdi.
Mardin tam anlamıyla bir Türk şehri. Türk Oğuzların Kayı boyu damgasını kullanmış olan Artuklu Başkenti Mardin’in merkez ilçesinin adı da Artuklu. Şehir Artuklu eserleriyle dolu.
Mardin adı, Bursa Eğitim Enstitüsü mezunları için, acı bir hatırayla anılan bir şehir!
Ben 1974 mezunuyum. Bursa Eğitim Enstitüsü son sınıfta olduğumuz günlerdi. İkinci sınıfta olan Aydın Nazilli’li adaşım ve sevdiğim arkadaşlardan Erol Özcan, bir gün yanında bir gençle yanıma geldi. Abi dedi, bu kardeşim Metin. Metin’le öyle tanışmıştık. Efendi, sessiz, sakin bir delikanlıydı.
Ne zaman Mardin lafı geçse, yüreğim burkulur, içime bir hüzün çöker, aklıma hep rahmetli Metin Özcan gelir.
Ben ve birçok arkadaşımın da sürgün olduğu, biz Ülkücülerin Milli Eğitimde mimli ve rahat edemeyecekleri yerlere sürgün edildiği yıldı 1977’ydi.
İşte o 1977 yılında şehit edildi Metin Özcan. Gencecik bir delikanlıydı.
Mardin’i o günlerden beri hiç sevemedim.
Mardin sokaklarında dolaşırken de, övüle üvüle göklere çıkarılan, tek gidişli Mardin’i varsın sevenler istediği kadar sevsin.
14 Mayıs 1977’de Mardin Merkez’de kaybetmiştik Metin Özcan kardeşimizi… Mardin Cumhuriyet Ortaokulu Türkçe Öğretmeniydi ve daha 23 yaşındaydı.
Cümle şehitlerimizle birlikte, şehit Metin Özcan kardeşimizin de ruhu şad, mekânı cennet olsun.
VEDA GÜNÜ
23 Eylül sabahı Halfeti’ye doğru çıktık. Halfeti, Birecik Barajı’nın uzantısı üzerindeki seyir tepeside dâhil olmak üzere oldukça ilgimizi çekti. Baraj sularında yaptığımız tekne turu gerçekten çok güzeldi. Tek üzüntümüz ağabeylerimizden Nurettin Bölük’ün Halfeti’de bir araç tarafından ayağının ezilmesiydi. Halfeti Devlet Hastanesinde ilk müdahalesi yapıldı. Bereket versin çok üzücü bir şey olmadığı kendi tarafından da açıklandı da, içimiz rahat etti.
Halfeti seyir tepesinde, herkes otobüslerden indi, nasip olursa bir yıl sonra, buluşma temennisiyle hep birlikte vedalaştık.
Halfeti sonrasında, Birecik-Kelaynak Tanıtım Merkezini de gezdikten sonra Gaziantep’e geldik. Gaziantep içinde biraz dolaştıktan sonra, Murathan Sayın kardeşimizin davetine icabet ederek onun bağ evine misafir olduk. Buradan da, araçlar havaalanına gidecekleri havaalanına, otogara gidecekleri otogara götürdü.
Gözlerimiz ilk günden itibaren gelmeyen, gelemeyen, hatta hiçbir buluşmada göremediğimiz arkadaşlarımızı ve ağabeylerimizi aradı.
Yarım asra yakın görüşemediğimiz, buluşamadığımız hasret gideremediğimiz arkadaşlarımız, kardeşlerimiz var. Dilerim, nasip olur, gelmeyen, gelemeyen arkadaşlarımızla da dünya gözüyle karşılaşmak ve kucaklaşmak nasip olur.
Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler…
SEVGİLİ KARDEŞLERİM, SEVGİLİ AĞABEYLERİM!
Bursa Eğitim Enstitüsü mezunları, imrenilecek buluşmalara imza atarken, yarım asra yaklaşan birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını ilk günkü gibi yaşatmaya devam ediyorlar.
Lakin Bursa bu işe üzülmüyor mu diye düşünmeden de edemiyorum.
Kadim Bursa şehri, dilerim bizlere gönül koymaz!
Onu ne kadar sevdiğimizi bilerek, bizleri hoş görür, gidin, arkadaşlarınızın da gönlünü hoş edin, onların şehirlerini de şenlendirin der diye düşünüyorum.
Bursa bizleri bağrına basan şehir, kanatlarının altına sığındığımız, gölgesinde ısındığımız, yağmurunda ıslandığımız, vefasıyla hüzünlenip ağladığımız şehir.
Bize bu ruhu, bu güzelliği Bursa yaşattı. Gözlerimizi kapayıncaya kadar devam edecek bir dostluk, arkadaşlık ve kardeşlik armağan etti her birimize!
Bursa’dan aldığımız ilhamla, Anadolu şehirlerini dolaşıyoruz. Bursa’nın rüzgârını her gittiğimiz yere taşıyoruz.
Ülkü denen, o ruhumuzu ateşleyen sevdamızı, görevli olduğumuz yıllarda Türkiye’mizin en ücra köşelerine kadar götürmedik mi?
Vefamızı, sevgimizi, saygımızı, bağlılığımızı sunmadık mı, bu ülkenin dağına, bağına, taşına, ovasına, toprağına, yaylasına…
Bugün gördük ki, cennetmekân olan ve halen yaşayan hocalarımızın, Bursa’da tutuşturarak elimize verdikleri meşaleler hiç sönmedi.
Farkındaysanız, bizler buluşarak, birbirimizi arayıp bularak bu buluşmaları değerli ve vazgeçilmez hale getirip, Bursa Eğitim Enstitüsü meşalesini söndürmüyoruz.
“Ben gelmedim davi için / Benim işim sevi için / Gönüller dost evi için / Gönüller yapmaya geldim” diyen Yunus gibi aramızda var olan sevgiyi ve kardeşliği pekiştirmek için geldiğimiz buluşma noktalarında, ortak noktalarımızın tahminler ötesi fazla olduğunu görmedik mi?
Dostlar her nerede olurlarsa olsunlar birbirini özlüyorlarsa, özlemişlerse buluşma noktaları onları sarıp sarmalamışsa, bunu anlatmaya kelimeler yetersiz ve aciz kalıyorsa ne diyelim?
Bursa Eğitim Enstitüsü ruhu işte budur, Bursa Eğitim Enstitülü olmanın tarifi budur demek sanıyorum, en doğrucası olacak!
Hz. Mevlana diyor ki, “İyi dostu oIanın aynaya ihtiyacı yoktur.”
Çünkü bizler, Bursa Eğitim Enstitüsü mezunları olarak, öğrencilik yıllarımızdan bugüne hoşgörüyü seçtik, anlayışı seçtik, birbirimizi sevmeyi seçtik, bizim aynalara onun için hiç ihtiyacımız olmadı, yarım asır sonra geriye doğru dönüp baktığımızda, anladık ki, birbirinden kopamayan kardeşten ileri insanlar olmuşuz. Bu güzelliği, bu duyguları nasıl yaşadığımıza eşlerimiz ve çocuklarımızda şahit oldular.
Rabbim buluşmalarımızı, dostluklarımızı, arkadaşlıklarımızı, kardeşliklerimizi, sevgi ve saygımızı gözlerimizi kapadığımız güne kadar daim eylesin inşallah…