1982 Aralık sonu idi. Yeni yıl hazırlıkları yapılıyordu. Ankara Kızılay’da ilk defa Noel Baba kıyafetli bir piyango biletçisine rastlamış ve çok kızmış, "Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorsun" diye kıyafetini eleştirmiştim. O tarihlerde sadece saygı duyduğumuz komşularımız olan ecnebi vatandaşlarımızın evinde çam ve süsleme görülebiliyordu. Şimdi neredeyse her evde bir çam ağacı, süslemeler, Noel Baba şapkası veya kıyafeti var. Bunların olmadığı evlerin çocukları kendilerini garip hissediyor. Süslenmiş evlere, mekanlara gitmek ve yıl başını öyle kutlamak istiyor.
Bu noktaya nasıl geldik? TRT radyolarında başlayıp televizyonlarda devam eden Yılbaşı programları ve Milli Piyango çekilişleri ile başladık. Surda ilk gediği açan koçbaşı devlet kurumlarıdır. Bankalar kumbara ve hediyelikler vererek bu alanda ikinci koçbaşı oldular. Bunlara yıl başlarında sofralarımıza "Turkey" (Hindi) yeme adetini ekledik. Milli içkimiz rakıyı içmek için vesile arayanlar da onu sofraya ilave ettiler ve "Yıl başında içmek lazım." dediler. Aç gözlü kapitalizm; Kola üreticileri ve kuru yemişçiler sofrayı tamamladılar. Hediyelik üreticileri, iç giyimciler vs. işin içine karıştı. Televizyonların ortaya çıkmasıyla bu konuda büyük aşama(!) kaydedildi. Önce TRT güzelim Türk Müziği konserlerinin içine arabeskçileri ve dansözleri ekledi. Sonra özel televizyonlar bu ne doğulu ne batılı olan, üzerimize hiç uymayan ücube adeti iyice soysuzlaştırdı. Reklamcılar boş durmadı; en az bir ay önceden başladıkları ürün reklamlarına Noel Babalı, bol süslü, hindili, eğlenceli unsurlar karıştırarak bu adetin iyice yerleşmesini sağladılar.
Artık elimizde nur topu gibi soysuz bir adetimiz var. Kelimeleri bilerek kullanıyorum. Soysuz, çünkü bizim geleneğimizde böyle bir yılbaşı kutlaması yok. 21 Mart’ta kutladığımız Türklerin Yılbaşı eğlencesi olan Nevruz Bayramı ise unutuldu, unutturuldu. Ta ki bölücüler bu bayrama sahip çıkana kadar. Ondan sonra da devlet tarafından "göstermelik" sahip çıkma çalışmaları olduysa da biz kendi icat ettiğimiz takvimin yılbaşısını değil, kullandığımız miladi takvimin yılbaşını kutlar olduk.
Bu geceyi kutlayanların neredeyse hiçbir suçu, günahı yoktu. Bir kültür zenginliğini elimizden çıkarmaya zemin hazırlayanlar, bize ait olmayan bu tuhaf kutlamayı hayatımıza sinsice, yavaş yavaş, adım adım soktular. Karşı koymak da mümkün değildi. Bunu devletin kademeleri yaptı. Hristiyan vatandaşlarımızın kutladığı ve bizim de saygı duyduğumuz Noel’in tarihleri ve kutlama şekli başka idi. O bayram tamamen dini bir bayramdı. Beşinci sınıf sanatçıların şarkı söylediği eğlence mekanlarındaki rezil görüntüleri bize eğlence diye yutturan işgüzarlar, bu milletin ne kadar seviyeli ve estetik biçimde eğlendiğini bilmeyen zavallılardı. Bu cahil televizyoncular, cahil yöneticiler kendi kötü alışkanlıklarını, yaşantılarını nihayet millete de bulaştırdılar.
Olsun, eğlence kültürümüze yeni bir eğlence daha girsin ne yapalım demek de mümkün değil. Zira gün içinde arkadaşlarınızdan yılbaşı kutlamaları alıyorsunuz ve mecburen siz de kutlama yapıyorsunuz. Cevap verseniz bir türlü; adetin iyice yerleşmesine vesile oluyorsunuz, vermeseniz bir türlü. Oturup herkese uzun uzun papaz Valentin’i anlatacak zamanınınz da yok. Yılbaşı geceleri yapılan eğlencenin eğlence olmaktan çıktığını, Türk toplumunu, Türk ailesini kemiren, çocukları ana baba ile karşı karşıya getiren bir illet haline dönüştüğünü anlatamıyorsunuz. Şimdi okul çocukları okullarda yılbaşı partileri düzenlemekle kalmıyor, içkinin su gibi tüketildiği okul dışında düzenlenen özel yılbaşı partilerine -ailelerine rağmen- katılıyor, "Yeni yıl bize mutluluk getirsin!" diyor, meyve sularına votka karıştırıyorlar. Engel olamıyor buna aileler.
Elbette önümüzdeki yıl için insanın çevresine iyi dileklerde bulunması kötü birşey değil ama iyi dilekleri yerine getirecek olanın zaman, saat değil, bizim çalışmamızla Allah’ın takdiri olacağını unutuyoruz. Bunu daha insanlarımız çocukken beyinlerden silmiş olmuyor muyuz?
Eskiden milletin özellikleri anlatılırken kederde, kıvançta, tasada bir olmaktan söz edilirdi. Bir ferdin parmağına kıymık batsa diğerinin hissetmesi idi bizi millet yapan. Şimdi söyleyin ey efendiler, hanımlar; Türkiye’de bir iç isyan varken, devlet kendi şehirlerinin mahallelerine giremezken biz nasıl eğleneceğiz. Binlerce askerimiz buz gibi havada nöbet tutarken biz nasıl eğlene bileceğiz. Her gün şehitlerimiz gelirken, masum vatandaşlarımız adi PKK’lılar tarafından öldürülürken, bizim yüzümüzden yollara düşüp ülkesini terk etmek zorunda kalan milyonlarca göçmen köşe başında karşımıza çıkıp "Açız, Allah rızası için bir sadaka!" diye dilenirken biz bu yeni yetme Yılbaşı eğlencesini yapmalı mıyız? Yaparsak biz millet olmaya devam edebilir miyiz?
"Yeni yıl gecesi, ister şükredersin ister küfredersin. O gecenin dinle ilgisi yoktur. Noel ise 25 Aralık’tır. O konu da Hıristiyan vatandaşları ilgilendirir. Sen eğer değerlere saygılıysan, Hristiyan komşun varsa tebrik eder, işine bakarsın. Yeni yıl gecesi dini bir gece değil, tüm insanlığın ortak sevincidir. Elma ile Armutu birbirine karıştırma. İnsanları bölme, ayırma. Yeni yıl gecesinde isteyen Kur’an okur, isteyen çay içer, isteyen sokakta gezer, isteyen evinde parti verir. 31 Aralık kutsal bir gece değil yılın son gecesidir." diye düşünebilir miyiz. Siz kendi yurdunuzdaki insanların sevincine üzüntüsüne ortak olmayı başaramamışken bütün insanlığın ortak sevincine ortak olmaya koşabilir misiniz? Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür?
Dünyanın yılbaşına nasıl girdiği beni ilgilendirmiyor. Türklerin yaşadığı ülkelerde Türkler yeni yıla nasıl girmiş, beni bu ilgilendirir. Önceliği Türk Devlet ve topluluklarının yeni yıl eğlencelerine vermeyen anlayış bana yabancı geliyor. Bu ancak soysuzların işi olabilir.
Eğer bu yeni yılda televizyonlarda yeni yıla görev başında girenler yine gösterilirse, bunların arasında Şırnak’ta, Cizre’de, Sur’da görev yapan askerler de olursa, bu yeni yıla yüksek(!) sosyetenin, zenginlerin, soysuz adete kapılanların nasıl girdikleri gösterildiği gibi fakirlerin, açların, göçmenlerin, köylülerin, şehirlilerin, dağ başındakilerin, göskdelenlerdekilerin, hastanedekilerin, hapishanelerdekilerin, çocuk yuvalarındakilerin, bakımevlerindekilerin ve sığınma evlerindekilerin de yıl başına nasıl girdiği gösterilirse ben bu yeni yıl adetini kabul edeceğim. Ne de olsa Türklerde de Çam Bayramı vardır. Noel Baba efsanesindeki şeylerin, en azından Noel Baba’nın geyiklerinin Sibirya kökenli olduğunu düşünerek, Hıristiyan Batı’nın kutlamalarının, meydanlara koyun gibi yığılıp geriye saymaların filan unutarak ben de kutlamalara katılacağım.
Ancak bunlar olmayacak. Biliyorum. Görüyorum. Hiissediyorum. Ben de üç beş kapitalist soysuzun daha çok para kazanması için çalışmayacağım. Kola içmeyi, kırmızı don giymeyi, eğlence mekanlarını, otelleri, havayolu şirketleri ve turizmden geçine ülkeleri zengin etmeyi düşünmüyorum. Felekten bir gece çalma bile olmayan bu sefih eğlence anlayışını reddediyorum. Ben insanımız mutlu olduğu zaman eğlenebilirim. Komşum açken ben tok yatamam. Yine her zaman olduğu gibi yılın muhasebesini yapacağım. Oturup ulusal kanallarımızın ulusu bölmek parçalamak ve zayıflatmak için yaptıkları programlara bakıp o programlarda milletimin ne kadar yer aldığını, milletimin dertlerinin ne kadar işlendiğini boşuna arayacağım. Yılbaşından önceki ve sonraki bir ay içinde yapılan milli kültür ihanetlerinin çetelesini tutmaya çalışacağım. Devletimin itibarı sıfıra düşmüşken, milletimin evlatlarının bir kısmı kandırılmış durumda iken, bölücüler bir bölgeye neredeyse tamamen hakim olmuşken, ülkemdeki işsiz ve yardıma muhtaç sayısı bu kadar fazla iken, göçmenler her adımda karşımızda bizi muhasebe yapmaya zorlarken bizim eğlenmeye, kutlama yapmaya yüzümüz olmamalı diye düşünüyorum.
Siz yine de benden bir yeni yıl kutlaması istiyorsunuz değil mi? Hayır. Yeni yılınızı kutlamıyorum. Çünkü perşembenin gelişi çarşambadan belli. Görünen köy kılavuz istemez. Böyle vahim bir geleceğin nesini kutlamamı bekliyorsunuz? Oturup ağlamamız gereken hallerimiz var ama siz benden kutlama yapmamı, eğlenmemi istiyorsunuz öyle mi? Bunu reddediyorum. Bir sürü ferdi olsaydım kabul ederdim. Ben bir milletin ferdiyim. Milletimin bazı fertleri acı içinde iken hiçbir şey kutlayamam.
Kapitalizmin sadece mal satmak için beni ve bizi sürüleştirmesine karşı çıkıyorum.
Sözüm size, bize hepimize.