Başbakan, İçişleri Bakanı Ve Adalet Bakanı Açıkça Suç İşliyor

17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda şüpheliler arasında Ebru GÜNDEŞ’in eşi Rıza SARRAF, Hükümet üyesi üç bakanın çocukları, Halk Bankası Genel Müdürü, AKP’li Fatih Belediye Başkanı, bazı bürokratlar ve suça karışan bazı siviller var. Üç tane bakanın çocuklarının şüpheliler arasında olması, sızan bilgilerden bakanların da suça karışmış olabilecekleri ihtimalinin ortaya çıkması Hükümet’i son derece sarstı.  Hükümet üyeleri operasyonun birinci gününde bu sarsıntının etkisiyle ne yapacaklarını bilemediler. İlk sarsıntının etkisi geçtikten sonra başta Başbakan olmak üzere bazı bakanlar ve AKP’nin önde gelen yöneticileri hep bir ağızdan Emniyet ve Yargı içinde yuvalanmış bir örgütün dış bağlantılı olarak  Hükümet’e karşı saldırıya geçtiğini, yolsuzluk operasyonunun asıl amacının yolsuzlukları ortaya çıkarmak olmayıp Hükümeti devirmek olduğunu iddia etmeye başladılar.

Başbakan Tayyip ERDOĞAN, operasyonu yürüten polislerin  amirlerini soruşturma konusunda bilgilendirmek  zorunda olduklarını; ancak polislerin bunu yapmayarak, sıralı amirlerine haber vermeden aylarca dinleme-izleme ve takip işlemlerini yaptıklarını, bunun görevi kötüye kullanmak olduğunu, sorumlular hakkında gereken işlemlerin yapılacağını iddia etti. Başbakan’ın bu iddiasının hemen arkasından İçişleri Bakanı Muammer GÜLER, önce İstanbul’da operasyonu yürüten emniyet birimlerinin müdürlerini görevden aldı.  Görevden alma uygulaması daha sonra Ankara, izmir, Bursa, Kocaeli ve diğer birçok ile yayıldı. Medyadan öğrendiğimize göre 30’dan fazla ilde İstihbarat, Kaçakçılık, Organize Suçlar, Mali Suçlara bakan emniyet birimlerinin müdürleri görevden alınmış durumda.

Adalet Bakanı Sadullah ERGİN de boş durmadı. Önce, operasyonu yürüten savcıları görevden aldırmayı denedi, başarılı olamadı. Çünkü, Adalet Bakanı’nın bir savcıyı yürüttüğü soruşturma dosyasından alma yetkisi yok. Bu yetki, soruşturmayı yürüten savcının bağlı olduğı başsavcıya ait. Adalet Bakanı, savcıları görevden alamayınca Bakanlık emriyle soruşturmaya iki savcının dahil edilmesini sağladı.  Medyada yer aldığına göre Adalet Bakanı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile gizlice görüştü. Bu gizli görüşmenin arkasından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı soruşturmayı yürüten savcılara bir yazı göndererek savcılar arasında ihtilaf olduğu takdirde bir savcının tek başına işlem yapamayacağını, yapılacak işlemlerin en az iki savcı imzasıyla mümkün olabileceğini bildirdi.

Bu açıklamaları yaptıktan sonra Başbakan’ın iddialarının doğru ve haklı olup olmadığını, Başbakan’ın, İçişleri Bakanı’nın ve Adalet Bakanı’nın  operasyonla ilgili  söz ve fillerinin ne anlama geldiğini yorumlamaya çalışalım.
Başbakan’ın soruşturmayı yürüten polislerle ilgili iddiaları kesinlikle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun. Şöyle ki;

 Polisin iki türlü görevi vardır: Birincisi idari kolluk görevi, ikincisi adli kolluk görevi. İdari kolluk görevi, polisin suç işlenmesini önlemeye yönelik olarak yerine getirdiği, devriye gezme, asayiş kontrolü yapma vb. çalışmalardan oluşur. İdari kolluk görevi sırasında polis, sıralı amirler diye nitelendirilen  (emniyet amiri, şube müdürü, emniyet müdürü, vali, emniyet genel müdürü, müsteşar, bakan) amirlerinin emrine tabidir.  Adli kolluk görevi ise bir suç işlendikten sonra suçluların yakalanması, suç ile ilgili delillerin araştırılması vb. çalışmalardan oluşur. Adli kolluk görevi sırasında polisin amiri doğrudan doğruya savcıdır. Polis, adli kolluk görevi ile ilgili olarak doğrudan savcıdan emir alır.

Suçluların yakalanması, suç delillerinin toplanması amacıyla savcıların başlattığı soruşturmalar gizlidir. Bu gizlilik nedeniyle polisin soruşturmada görevli olmayan amirlerine bilgi vermesi değil, vermemesi esastır. Polis, yürütülmekte olan bir soruşturmada savcı tarafından görevlendirilmeyen bir amirine soruşturma hakkında bilgi verdiği takdirde soruşturmanın gizliliğini ihlal etmiş olur. Bu da kesinlikle suçtur.

Operasyon kapsamında sorgulanan şüphelilerden birisi İçişleri Bakanı’nın öz oğludur. Medyaya sızan delillerden soruşturmanın bakanın kendisine kadar uzanabileceği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, İçişleri Bakanı’nın yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda görev alan polis müdürlerini görevden almasının soruşturmayı etkisiz kılma, sulandırma amacına yönelik olduğu apaçık bellidir. 

Adalet Bakanı’nın yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu yürüten savcıları görevden aldırmaya çalışması, başaramayınca bakanlık emriyle soruşturmaya iki savcıyı dahil ettirmesi, Başsavcı ile gizlice görüşerek hukuka aykırı bir şekilde en az iki savcı imzasıyla işlem yapma zorunluluğu getirmesi de  soruşturmayı etkisiz kılma, sulandırma amacına yöneliktir.

Başbakan’ın operasyonun başlamasından itibaren yaptığı açıklamalardan İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanı’nın kendiliklerinden değil, bilakis Başbakan’ın talimatı ile soruşturmayı etkisiz kılma, sulandırma amacına yönelik çalışmalar yaptıkları da kuşkuya yer bırakmayacak kadar açık ve nettir.

Başbakan,  İçişleri Bakanı ve  Adalet Bakanı’nın yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu etkisiz kılmaya, boşa çıkarmaya yönelik söz ve fiilleri kesinlikle hukuka aykırıdır ve Türk Ceza Kanunu’na göre suçtur. Kısaca söylemek gerekirse bu suç öncelikle “Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs Suçu” dur. Bunun yanında  “Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu” nun işlenmiş olması da kuvvetle muhtemeldir.
 Başbakan, İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’nın söz ve fiillerinden yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu etkisiz kılmak, boşa çıkarmak için her şeyi yapmaya kararlı oldukları anlaşılmaktadır. Bu durumda birilerinin suç işleyen ve işlemeye devam etmekte kararlı olan bu kişileri durdurması gerekmektedir. Bunları durdurabilecek tek kişi Sayın Cumhurbaşkanı’dır. Anayasa’nın 104. Maddesi böyle durumlarda Cumhurbaşkanı’nı görevli ve yetkili kılmaktadır.  104. Maddenin birinci fıkrasında “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” denilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın bu hükmü gereğince Devletin Başı sıfatıyla duruma müdahale etmeli, Başbakan, İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’nın soruşturmayı etkisiz kılma, sulandırma faaliyetlerine engel olmalıdır. Cumhurbaşkanı, 104. Maddeye göre gerekli gördüğü hallerde Devlet Denetleme Kurulu’nu devreye sokarak her türlü inceleme, araştırma yaptırma yetkisine de sahiptir. Sayın Cumhurbaşkanı, gerekli gördüğü takdirde Devlet Denetleme Kurulu’nu devreye sokmalıdır.  

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!