1991 yılında ABD ve ortakları Irak’a saldırdığında Turgut ÖZAL Cumhurbaşkanı idi. Turgut ÖZAL, ABD Başkanı George BUSH Irak’a saldırı ile Irak’a saldırı konusunda işbirliği yapmak konusunda anlaşmıştı. Bu anlaşma gereği olarak ÖZAL, Türk Ordusu’nun kuzeyden Irak’a saldırması konusunda çok uğraştı. Ancak, Hükümeti ve Türk Ordusu’nu ikna edemedi.
Özal, Hükümet ile Ordu’yu ikna edemeyince anlaşmalara aykırı olarak İncirlik Üssü’nü ABD’nin kullanmasına izin verdi. ABD Savaş Uçakları bu izin çerçevesinde İncirlik Üssü’nden yükledikleri silahlarla havalanarak 50 gün boyunca Irak’ı bombaladılar. Bu bombalalamalar nedeniyle onbinlerce belki de yüzbinlerce Irak’lı Müslüman öldü.
2003 yılında ABD, Irak’ı işgal etmeden önce Türk Ordusu ile birlikte Türkiye’nin Irak sınırından saldırı yapmak için Hükümetle anlaştı. Hükümet, bunun için TBMM’den izin istedi. TBMM, Hükümetin bu konu hakkındaki tezkeresini 1 Mart 2003 tarihinde reddetti. Bu karar nedeniyle ne Amerikan Ordusu, ne de Türk Ordusu Türkiye sınırından Irak’a saldırı yapma imkanı bulamadı. ABD, Irak’ın güneyinden saldırıya başladı.
TBMM’nin 1 Mart tezkeresini reddetmesine rağmen AKP Hükümeti, gerek İncirlik Üssü’nü kullandırmak, gerekse Avrupa’daki üslerinden havalanan ABD Savaş Uçaklarının Türk Hava Sahası’ndan geçmesine izin vermek suretiyle ABD’ye yardımcı oldu. ABD’nin İncirlik Üssü’nü kullanan savaş uçakları ile Avrupa’dan kalkıp Türk Hava Sahası’ndan geçen savaş uçakları Irak Halkı’nın üzerine binlerce ton bomba yağdırdı. Bu bombalar sebebiyle onbinlerce, belki de yüzbinlerce Irak’lı Müslüman öldü.
ABD, 2001 yılında 11 Eylül saldırılarını gerekçe göstererek İngiltere ile birlikte Afganistan’a saldırdı. İlk başlarda ABD ve İngiliz Kuvvetleri Taliban Güçleri karşısında önemli başarılar kazandılar. Taliban Yönetimi yıkıldı, yerine Hamit Karzai başkanlığında ABD kuklası bir hükümet kuruldu. 2003 yılından itibaren Taliban yeniden toparlanmaya başladı. Taliban’ın güçlenmesi ile ABD ve İngiliz Kuvvetlerini zora soktu. Bu zorluklar nedeniyle ABD, 2006 yılında Afganistan’daki savaşı NATO güçlerine havale etti. 2006 yılından bu tarafa NATO Kuvvetleri Taliban ile savaşmakta. Türkiye, istese NATO’nun Afganistan Savaşı’na karışmasına engel olabilirdi. Çünkü, NATO’da kararlar oybirliğiyle alınıyor. Bir üye dahi itiraz ettiği zaman karar alınamıyor. Bilindiği üzere Türkiye, NATO’ya tam üyedir ve oy hakkı vardır. Diğer üyeler gibi Türkiye herhangi bir konuda itiraz ettiğinde o konuda karar alınamaz. Türkiye, NATO’nun Afganistan’da görevlendirilmesine itiraz etseydi, hiç kimse NATO Kuvvetlerini savaşmak üzere Afganistan’a gönderemezdi. Türkiye’nin itiraz etmemesi sonucu NATO, Afganistan’da savaşa müdahil olmuştur. Türkiye, böylelikle, ABD ve İngiltere’ye yardım etmiş olmaktadır.
2011 yılında ABD’nin önderliğinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden Libya’ya askeri müdahale kararı çıkartıldı. Askeri müdahale görevi ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın ortak girişimi ile NATO’ya devredildi. Yukarıda izah ettiğimiz üzere Türkiye, istese buna da engel olabilirdi. Ancak, AKP Hükümeti, bu konuda da itiraz etmedi ve iş NATO’ya kaldı. NATO’bağlı savaş uçakları aylarca Libya’yı bombalayarak onbinlerce Libya’lı Müslümanın ölümüne sebep oldu. Türkiye, bu konuda da itiraz etmeyerek Batılı Devletlere yardımcı olmuştur.
Bir süreden beri AKP Hükümeti, Esad rejimini devirmek için askeri müdahale dışında elinden gelen her şeyi yaptı ve yapmaya devam ediyor. AKP Hükümeti’nin Suriye’ye karşı bu çok sert tavrı kendi özgün dış politikasının sonucu değil. Çünkü, Türk Halkı, Suriye’ye bir askeri müdahale istemiyor. Bundan başka Türk Halkı’nın Suriye diye bir gündem maddesi yok. Artık, herkes biliyor ki; ABD, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Suriye’yi birkaç parçaya bölmek için muhalefeti kışkırtıyor. Diğer Arap Ülkeleri ile Suriye’deki sözde Arap Baharı’nın tek amacı var: Ortadoğu Bölgesi’nde İsrail için tehdit oluşturabilecek bir devlet bırakmamak. Bunun için Arap Ülkeleri’nin bir kısmında sadece rejim değiştirilirken, bir kısmında ise rejim değişikliği ile birlikte ülke birkaç parçaya bölünüyor. Bunların sonucunda Ortadoğu’da İsrail dışında güçlü devletler olmayacak. Güçlü devletler yerine kolayca yönlendirilebilecek minyatür devletler oluşturulacak. Yukarıda söylediğimizi tekrar edecek olursak, sözde Arap Baharı’nın ve bu kapsamda Suriye’deki karışıklığın en büyük amacı İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. AKP Hükümeti, Esad rejimini değiştirmek için uğraşırken gerçekte ABD’ye ve İsrail’e yardımcı olmaktadır.
Yukarıda açıkladığımız olaylarda Türkiye’nin yardımcı olduğu devletler, Batılı Hristiyan Devletlerle İsrail’dir. Bu yardımlar sonucu ölenlerin tamamı da Müslümandır. Yani, Türk Hükümetleri, maalesef Müslümanların öldürülmeleri konusunda Batılı Hristiyanlara ve Yahudilere yardımcı olmuştur.
Bazı Türk Hükümetlerinin yukarıda açıkladığımız üzere Hristiyanlara, Yahudilere yardımcı olmalarının Hristiyanlarla, Yahudilerle dost olmaktan, hatta dostluktan daha öte sarmaş dolaş olmaktan başka bir anlamı yoktur. Kur’an-ı Kerim’de Hristiyanlar ve Yahudilerle dost olanların durumu Maide Suresi 51. Ayette şöyle açıklanmıştır:
“Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez.”
Milyonlarca vatandaşımız, bazı Hükümetlerin Hristiyanlara, Yahudilere yaptığı bu yardımlara rağmen bu hükümetleri kuran siyasi partilere destek vermiş, halen de vermeye devam etmektedirler. Bu desteği veren milyonların büyük bir kısmının Hristiyanlara, Yahudilere yapılan bu yardımın tam bilincinde olmadığı kanaatindeyim. Eğer, gerçekten bilincinde olsalardı, milyonlarca Müslümanın bu zulme ortak olmamaları gerekirdi.
Bu Hükümetlere destek veren milyonların içinde sayıca az da olsa Hristiyanlara ve Yahudilere yapılan bu yardımların farkında olan kişiler vardır. Bu kişiler, bu haksızlığın farkında oldukları halde bilerek ve isteyerek sessiz kalmışlardır. Bunların tamamına yakını Siyasal İslamcıdırlar. Bu kişiler, 2002 yılından önce, özellikle İstanbul’da her Cuma namazından sonra başörtülü kızlara yapılan haksızlığı tel’in eden mitingler yaparlardı. Başörtüsü konusunda yapılan mitingleri haklı buluyoruz. Ancak, başörtüsü konusunda yeri göğü inletenlerin Müslümanları katleden Hristiyanlara ve Yahudilere yapılan yardımlara karşı da yeri göğü inletmeleri beklenirdi. Maalesef, bu tatlı su mücahitlerinin hiçbirisi Hristiyanlara, Yahudilere yapılan bu yardımlara ses çıkarmamış, sessizce seyretmişlerdir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed, bir hadislerinde haksızlığa, zulme sessiz kalanların durumunu şöyle ifade etmiştir:
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!”