1999 yılından bugüne MHP’nin tek söz sahibi siyasi dehasının (!) verdiği kararlar ve bu kararların ürettiği siyasi sonuçları sade vatandaş henüz anlamış değildir.
Seçim sonuçları henüz ilan edilmiştir. Bahçeli “Şu şu partiler dinlensin” der ve koalisyon görüşmelerinde kendi hareket alanını daraltmış olur.
“Katillerle koalisyon olmaz” diyenlere mahkûm olmuş olur.
Bursa Kocayayla’da seçimlere iki yıla yakın bir zaman varken “erken seçim” kararı alır. MHP baraj altında kalır.
367 krizi çıktığında “MHP olarak biz meclise gireceğiz ve gerekeni de yapacağız” der. Öyle de yapar. Bu siyaset MHP’yi değil AKP’yi zirveye taşır.
Verilen kararlara kerameti kendinden menkul anlamlar yüklenir. Ancak bu kararların ülkeyi, MHP’yi ve siyaseti getirdiği yer tam anlamıyla çıkmaz bir sokaktır.
Tek başına verilen bu kararlar MHP bir yana Türk Milletini mağdur eder.
7 Haziran: Koalisyon tekliflerinin alayına “Hayır”
7 Haziran seçimlerinin hemen akabinde “erken seçimden” söz eder, AKP ile koalisyon için “Cumhurbaşkanının anayasal sınırlara çekilmesi” şartını ileri sürer, koalisyon için partilerden gelen tekliflerin alayına “hayır” der.
1 Kasım seçimleri sonrasında MHP delegelerinin olağanüstü kongre çağrılarını mahkemeye havale eder. MHP’de olağan üstü kurultay yapılmayacağı, olağan kurultay tarihi olarak da 2018’in mart ayı olarak ilan eder. Mahkeme olağanüstü kongre kararı verince de alel acele 1 Temmuzda MHP’nin olağanüstü kongre yapacağını açıklar. Ardından ilan ettiği 1 Temmuz tarihinde de olağan üstü kongrenin yapılmayacağını yine kendisi açıklar.
1 Kasım: Hayırdan Evete Dönüş!
Cumhurbaşkanı seçimleri sırasında CHP ile birlikte çatı adayla seçime girilir.
Ondört yıldır iktidarda olan AKP’nin genel başkanı halkoyuyla Cumhurbaşkanı seçilir. O da ilk iş olarak ‘parlamenter sistemi bekleme odasına’ koyduğunu ilan eder.
15 Temmuz hain darbe girişimi yaşanır. AKP kendi dışındaki partilerle çok yönlü ittifak ve asgari müşterek arayışına başlar. Bu bağlamda “başkanlık”la ilgili taleplerini gündemden düşürür.
MHP’nin programı ve tüzüğü hürriyetçi parlamenter demokratik sistemi öngördüğü için 11 Ekim 2016’ya kadar Bahçeli, Başkanlık sistemine şiddetle karşı çıkar.
Dahası AKP’nin başkanlık sistemi talebine söylenmedik söz de bırakmaz.
Bahçeli, bu tarihten sonra aniden devletin bekasını gerekçe göstererek AKP’yi yaratılan “fiili durumu hukuki duruma“ çevirmek üzere harekete geçmeye çağırır.
Başkanlık sistemine karşı çıkanlar “kaos sevici” olarak ilan edilir.
MHP milletvekillerinin “evet” demesinin sağlanması için de olağan üstü tedbirler alınır.
Evet dedirtme tedbirleri başarılı olur. MHP’li vekiller “kan yutar kızılcık şerbeti içtik” diyerek genel başkanın arzusunu uygun davranırlar.
AKP ile işbirliği yapılır. Yeterli sayı bulunur ve anayasa değişikliği TBMM’den geçer.
İstifa, ihraç ve görevden almalar!
MHP’de delegelerinin olağan üstü kongre talepleri olağan dışı usul ve yöntemlerle reddedilince moraller zaten bozuktur.
Kapatmalar, ihraçlar ve görevden almalar MHP’de büyük bir moralsizlik ve isteksizlik vardır.
İşte tam bu sırada Devlet Bahçeli bir kez daha sahnedeki yerini alır. Dün AKP ile koalisyon kurmamak için “ver Bilali…al Hilali” denklemini kuran Bahçeli bu kez “fiili durumu hukuki duruma” eşitleyen bir denklem için AKP’yi harekete geçmeye davet eder.
AKP büyük bir iştahla bu tarihi fırsattan başkanlık devşirmek amacıyla harekete geçer. AKP büyük bir moral şahlanışı içine girer. Buna karşın MHP’de rahatsızlık zirveye vurur. Görevden almalar, kapatmalar, istifalar, ihraçlar katlanır.
Herkes kendi kendisine sorun nerede olduğuyla birlikte yaşananların “zafer mi yoksa hezimet mi?” Olduğunu da sorsun!